27 Kasım 2019 Çarşamba

Medianeras (2011)


Yönetmen: Gustavo Taretto
Oyuncular: Javier Drolas, Pilar López de Ayala, Inés Efron, Adrián Navarro, Rafael Ferro, Carla Peterson, Alan Pauls, Romina Paula
Senaryo: Gustavo Taretto
Müzik: Gabriel Chwojnik

Gustavo Taretto'nun yazıp yönettiği Medianeras (Yan Duvarlar), mimar olmasına rağmen bununla ilgili hiçbir şey yapmamış, vitrin düzenleme işinde çalışan Mariana ile, web tasarımcılığı yapan Martín'in Buenos Aires'teki hayatlarından kesitler sunan bir romantik komedi. Ama romantizmi ve komedisi duygusal zekaya hitap eden, her iki türü de sulandırmayan, dengeli, hüzünlü ve aktüel bir yapım. Birbirine komşu iki binada yaşayan, bazen birbirlerine çok yaklaşan ama birbirlerinden tamamen habersiz bu iki genç insan, Buenos Aires’in iç ve dış mimarisinden aynı oranda dertli olmaları yanında, kentsel gereksinimlerin sebep olduğu görüntü kirliliği, sosyal sıkışmışlık, iletişim kopukluğu, teknolojik ironiler ve tabii yalnızlık ile mücadele halindedirler. Taretto, bir Mariana'ya, bir Martín'e yasladığı edebi, mizahi, stilize ve aynı oranda gerçekçi anlatımı ile büyük şehir insanının mantar gibi çoğalan binalardaki kutu gibi dairelere hapsoluşunu, kablolarla çevrilişini, penceresiz yan duvarlarla güneş ışığından, deniz manzarasından uzaklaştırılışını, bu yüzden hayata hep kıyısından köşesinden dahil olmaya çalışmalarını betimliyor.

Taretto, iki karakterinin hayata bakışlarını, zevklerini, sıkıntılarını, yalnızlıklarını bazen karışık, bazen de birbiriyle örtüşen kurgu hamleleriyle pasajlara bölüyor. Dağılmaya müsait bu üslup, keyiflendirici biçimde çok dinamik bir bütünlük elde ediyor. Aynı zamanda kendi bölümlerinin dış sesi de olan Mariana ve Martín'i tanıdıkça birbirlerinin ruh eşi olduklarını yavaş yavaş anlamanın tadına doyulmuyor. Üstelik yan binalarda yaşayan bu iki yalnız kalp, birkaç defa karşılaşmanın kıyısından dönüyorlar. Bu noktada Taretto bizi stiline ve karakterlerine öyle alıştırmış oluyor ki, filmin gidişatının bu stili bozmaması adına onların hemen karşılaşmalarını istemiyoruz. Zira ikisi de hüzünlü olduğu kadar huzurlu ve kendi içlerinde zengin yalnızlıklara sahipler. Tabii yalnızlık çekenlerin anlayabileceği üzere bu durumu değiştirmek için girişimlerini de izliyoruz. Başarısız ilişkileri, ilişki teşebbüsleri, yalnızlıklarını tanımlayışları, kendilerine acıdıkları halleri çok sevimli. Ama bu yorumlar ayakları yerden kesilmiş bir romantik komedi ayarında değil. Ayakları gayet yere bastığı gibi, büyük şehirde çekilen yalnızlık odağı etrafındaki bir sürü detayı mantık ve duygularıyla bütünleştirebiliyor.

 
Ayrılıkların, boşanmaların, aile içi şiddetin, kablolu kanal sayısındaki artışın, iletişim eksikliğinin, umursamazlığın, uyuşukluğun, depresyonun, intiharların, asabiyetin, panik atakların, obezitenin, gerginliğin, güvensizliğin, melankolinin, stres ve hareketsiz yaşam tarzının tamamen mimar ve mühendislerin suçu olduğunu savunan Martín ve bir mimar olmasına rağmen estetik anlayışını başka alanlara kanalize etmeyi tercih eden Mariana'nın kesişen ama karşılaşmayan yalnızlıkları, büyük şehrin orta yerinde açmaya çalışan birer çiçek gibi adeta. O büyük şehir ki, pek çok büyük şehrin yaptığı nankörlük gibi kendi nehrine bile sırtını dönmüş vaziyette. Mariana ve Martín'in günlük rutinleri, farklılık arayışları, sonra tekrar kendi içlerine dönüşleri bu şehrin fonunda akıp giderken, aslında şehir burada iki yalnız kalbin kavuşmasını engelleyen bir körü adam karakterine de bürünebiliyor zaman zaman. Betonlarıyla, trafiğiyle, kalabalığıyla, kablolarıyla, internetiyle tam teşekküllü bir kötü adam. Ama onu yaratan ve büyüten da insanoğlunun kendisi. Tabii bu durum dönüp yine insanın kendi ayağına sıkmasına sebep oluyor. Büyük şehre özgü hastalıklarla, fobilerle, görüntü ve gürültü kirlilikleriyle uğraşmak zorunda kalıyor, kendi yarattıkları canavarla mücadeleye girişiyorlar.

İnsanların şehirleri gerçekten yaşanacak yerler olmaktan çıkarmasının önemli sonuçlardan biri de, Martín'in de dile getirdiği gibi sosyalleşmenin çok zor bir hal almaya başlaması. "İnternet beni dünyaya yaklaştırırken hayata uzaklaştırıyor" diyor Martín. Agorafobisi olan, yani evden çıkmaktan, halka açık yerlerde, dar ve kapalı odalarda bulunmaktan, seyahat etmekten korkan Martín ve klostrofobisi olan, asansörlere binmektense onlarca kat merdiven çıkmayı tercih eden Mariana için bu fobilerin ötesinde artık son vermek istedikleri yalnızlıkları yer alıyor. 80'li yılların sonlarında İngiliz illüstratör Martin Handford tarafından yaratılmış çocuk bulmaca kitapları serisi olan "Where's Wally"de kalabalıklar içindeki Wally'yi bulma oyununu çok seven, ama gerçek yaşamında aradığı Wally'yi bir türlü bulamayan Mariana ile, yalnızlığını yenmek için her türlü duygusal suistimale açık izlenimi veren kırılgan Martín'in yaşadığı iki farklı hayat aslında o kadar da birbirinden farklı sayılmaz. Büyük şehir insanlarının ortak kaderi, o yalnızlığı sürekli tatmak üzerine. Kalabalıklara, tonlarca meşguliyete, binlerce alternatife rağmen hayatlarını sıradanlaştırmış bireylere dair harika bir yapım Medianeras... Genç oyuncular Pilar López de Ayala ve Javier Drolas'ın sade ama dokunaklı performansları, Gustavo Taretto'nun zamanın ruhuna hakim ve duyarlı anlatımı Medianeras'ı çok özel filmlerden biri yapıyor. 90'larda altın çağını yaşayan romantik komedilerin 2010'larda aldığı şekli görmemiz açısından da en kaliteli örneklerden biri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder