26 Nisan 2018 Perşembe

City Of Ghosts (2017)


Yönetmen: Matthew Heineman
Müzik: Jackson Greenberg, H. Scott Salinas

2015'teki Cartel Land belgeseli ile Oscar'a da aday olan Matthew Heineman'ın yönettiği City Of Ghosts, 2012'de Esad rejimine karşı direnişle başlayan süreç sonrasında 2014'te önce islam devleti kurma amacıyla ortaya çıkan, sonra gittikçe güçlenip tüm dünyaya korku salan bir terör örgütüne dönüşen IŞİD'in vahşetine karşı gerilla yöntemlerle dış dünyaya bilgi akışı sağlayan bir grup aktivisti konu alıyor. RIBSS (Raqqa Is Being Slaughtered Silently) adı altında birleşen bu grup, artan baskı ve şiddet sonucu medyanın gücünü kullanarak yaşanan vahşeti tüm dünyaya duyurma misyonu üstleniyor. Ama medyanın önemini bilen, propagandasını da medya üzerinden yapan, hatta Hollywood teknikleri bile kullanan IŞİD, bu medya direnişinin de peşine düşüyor, yakaladığı direnişçileri halka açık alanlarda infaz ediyor. Bu yüzden Rakka dışına çıkmayı başarmış RIBBS'in sözcülüğünü yapan Abdelaziz Alhamza, metin yazan gazeteci Mohamad Almusari, kameraman Hamoud Almousa ve birkaç kurucu üye, Rakka içinden aldıkları haber ve görüntüleri dünya kamuoyuna aktarıyorlar. Ama bunun çok trajik bedellerini de göze almak zorunda kalıyorlar.

Baskı ve zulümle bir hayalet şehre çevrilen Rakka özelinde bu aktivistlerin içeride ve dışarıda yürüttükleri haber trafiğinden haberdar olan IŞİD, oluşumun önde gelenleri Gaziantep ve Almanya'da bulundukları için onları ele geçiremeyince ailelerini rehin alıyor. Özellikle Hamoud'un babasının katledilişini izlediği bölüme kelimeler yetmiyor. Üstelik IŞİD, eylemlerini Rakka ile sınırlı tutmayarak Gaziantep'teki beyin takımından "Amca" lakaplı akademisyen Naji Jerf'i de katlediyor. Bu tehlikeli ama hayati derecede önemli bilgi aktarımını üstlenen bir avuç insanın yüzlerine korku, belirsizlik, hüzün, bunun yanında hayata tutunma ve ümit olarak yansıyan türlü ruh halleri Heineman'ın kamerasından kaçamıyor. Tehlikenin Rakka sınırlarını da aştığını anlayan ekip, Aziz'in bulunduğu Almanya'ya gidiyor. IŞİD'in Avrupa ve Amerika'da düzenlediği intihar saldırıları gösteriyor ki aslında hiçbir yer o kadar güvenli değil. Ayrıca bu saldırılar, RIBSS'in uzun süre dikkate alınmayan bu farkındalık yaratma çabalarının, tehlike tüm dünyaya sıçrayınca üzerinde konuşulmaya değer hale geldiğinin de altını çiziyor. Menfaatleri ve güvenliği tehlikeye giren Batı, Aziz'i türlü konferanslara, TV programlarına çağırıyor. Yaptığı bu tehlikeli ve özverili çalışmalar sebebiyle RIBBS, basın ödülleri bile kazanıyor.

Matthew Heineman, Cartel Land'de olduğu gibi, arşiv görüntülerine fazla abanmadan, doğru yer ve zamanda kullanarak, gerçek olaylar içinde bulunan gerçek kahramanlarını yakından takip ederek onların türlü dramatik hassasiyetlerini kamerasına almaya özen gösteriyor. Bu gerçeklik onun işini çok kolaylaştırsa da, kronoloji kabiliyetini ve kurgu becerisini koruduğunu göstererek dünyanın farklı bir coğrafyasından yine dumanı üstünde bir meseleyi masaya yatırıyor. Coğrafyaların dışına fazla çıkmayarak odak noktasını dağıtmıyor. Tabii odak noktaları onu bu sınırların dışına götürürse oraya da uzanmakta beis görmüyor. Meksika'nın uyuşturucu kartellerinden sonra, Ortadoğu'nun acımasız katillerini hedefine koymasındaki korkusuzluğunun belgesellerine yansıması ucuz kahramanlık olarak değil, dünyaya anlatılması elzem insanlık suçlarının işlendiği ülkelerin içinden çıkmış gerçek figürlerin gözünden aktarma cesareti olarak yorumlanabilir. Çoğu zaman kendini ve kamerasını unutturmayı başararak, yaşanan tedirginliği saf haliyle seyirciye geçirmeyi iyi biliyor. Hatta kimi zaman kişisel sınırları da zorlayarak, Aziz'in tek başına kaldığı anlardaki ruh halini yakaladığı gibi, filmi içinde genel ve özel arasında keskin ayrımlar yaratmadığını kanıtlıyor. Bunun gibi daha pekçok sebepten ötürü Heineman günümüzün en değerli belgeselcilerinden birisi. Biraz da bu yüzden post prodüksyon aşamasındaki A Private War adlı ilk kurmaca film yönetmenliğine sevinmeli mi, üzülmeli mi bilemiyor insan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder