18 Ağustos 2017 Cuma

El ciudadano ilustre (2016)


Yönetmen: Mariano Cohn, Gastón Duprat
Oyuncular: Oscar Martínez, Dady Brieva, Andrea Frigerio, Manuel Vicente, Belén Chavanne, Marcelo D'Andrea, Nora Navas, Daniel Kargieman
Senaryo: Andrés Duprat
Müzik: Toni M. Mir

"Nobel Edebiyat Ödülü'nü almak konusunda iki farklı duygu hissediyorum. Bir yandan gururum okşandı, gerçekten okşandı. Ama diğer yandan bu acı duygu içimde çok daha ağır basıyor. Benim inancıma göre bu tür oy birliği ile alınmış onay kararı bir sanatçının çöküşüyle doğrudan ve şüphe götürmez şekilde alakalıdır. Bu ödül şunu kanıtlıyor; eserlerim kişilerin zevkleri ve ihtiyaçlarıyla aynı görüşte. Yargıçların, uzmanların, akademisyenlerin ve kralların. Açık bir şekilde, ben sizin için en konforlu sanatçıyım ve bu konforun her artistik eserde bulunması gereken ruhla çok az ilgisi var. Sanatçıların sorgulaması ve şaşırtması gerekiyor. Bu yüzden bir sanatçı olarak ulaşabileceğim son noktaya gelmekten pişmanlık duyuyorum. Ancak hissettiğim en kalıcı duygu şu aslında; gururuma yediremediğim, ikiyüzlü bir şekilde beni kızdıran, yaratıcı macerama son vermeye karar verdiğiniz için size teşekkür etmektir. Ama lütfen bunları söyleyerek sizi suçladığımı düşünmeyin sakın. Gerçek bu değil. Burada suçlanacak tek kişi var o da benim. Çok teşekkür ederim."

Nobel Edebiyat Ödülü kazanan ünlü Arjantinli yazar Daniel Mantovani'nin (Oscar Martinez) ödül töreninde yaptığı bu konuşmayla başlayan El ciudadano ilustre (The Distinguished Citizen), bu ödülü kazanmayı kariyerinde bir düşüş olarak gören kurmaca bir yazarı takip ediyor. Avrupa’da yaşayan ve çok yoğun bir davet temposu olan Daniel, Arjantin’de büyüdüğü, romanlarının beslendiği Salas kasabasından gelen daveti kabul ediyor. 40 yılın ardından ilk kez kasabaya giderek nostaljik duygularını tekrar harekete geçireceğini, anılarını tazeleyeceğini, masum bir arınma hissiyatı yaşayacağını düşünürken kendini tuhaf, komik, sinir bozucu olaylar zincirinin içinde buluyor. Eski arkadaşlar, eski sevgili, değişen lokasyonlar, hap baki kalmış cehalet gibi unsurlar tipik bir eve dönüş hikayesinin temelleri iken, oradan çıkan başarılı bir entelektüelin yaşadığı çatışmaları çok etkili biçimde dile getiren film, bu çatışmaları kültür, şöhret, edebiyat, sanat, vefa/vefasızlık ve insan davranışlarının ikiyüzlülüğü üzerine konumlandırarak çok diri bir kara mizah tonu elde ediyor. Yıllar önce terk ettiği kasabasındaki kültür sanat algısındaki banallikler, mikro ve makro toplumlarda sıkça görülen kültür sanat algısındaki cehaleti yansıtır nitelikte. Tabii Daniel sadece bu algı ile yüzleşmiyor, kasabada bıraktığı insanların ya da yeni tanıdıklarının türlü sorunlarının da odak noktası haline geliveriyor.


Gençlik yıllarında Salas'taki eski sevgilisi Irene ile evlenmiş yakın arkadaşı Antonio, onların Daniel'i saplantı haline getirmiş kızları Julia, Daniel'i turistik bir amaç uğruna kullanma eğilimindeki yönetici Cacho, kasabadaki bir resim yarışmasında Daniel'in jüri başkanı olarak elediği resmin öfkeli sahibi, Daniel'den engelli oğluna yeni bir tekerlekli sandalye almasını isteyen bir adam, kitaplarından birinde kendi babasından bahsettiğini iddia eden başka bir kasaba sakini gibi türlü karakterler mevcut. Daniel'in memleketini ziyaret etmesini fırsat bilerek geçmişin ezikliklerini veya şimdinin sağlıksız çıkarımlarını onun üstüne boca ediyorlar. Onun kitaplarındaki Salas referanslarını fırsat bilerek ve bahane ederek onu bir hedef tahtası haline getiriyorlar ya da kişisel çıkarları için kullanabilecekleri bir özne halinde görüyorlar. Bu açıdan hiç de romantik bir memlekete dönüş hikayesi yaşanmıyor. Zaten senarist Andrés Duprat'ın amacı da bu değil. En azından amaçlarından biri, geldiğimiz yer ile değil, kendimizi dönüştürdüğümüz şey ile alakalı bir duruş belirleyebildiğimiz gerçeği. Ünlü biri olmanın etrafta (ya da hemşehriler bazında) yarattığı beklentilerle baş etmenin dayanılmaz ağırlığı.

Harika edebiyatın haksızlık ve güçlüklerle yaşayan toplumlardan çıktığını, "kültür" kelimesini cahil, aptal ve tehlikeli insanların diline doladığını, yazar olmak için kağıt, kalem ve kibir gerektiğini, daha buna benzer pekçok düşüncesini aktaran Daniel'in, hem şöhretli hem elit bir yazar olarak karşılaştığı bu insan ve olayların sığlığı ile olan imtihanı tipik bir yazar kibrinin yansımaları olarak görülebilir. Ama bir sanatçı olarak bu insan ve olayların doğup büyüdüğü yerden çıkmış olmasının yarattığı tuhaf ikilemler çok iyi yansıtılmakta. Birgün ünlü bir yazar olarak Nobel Ödülü alıyorken, başka birgün kendinizi memleketinizin köhne bir tavernasında eski arkadaşınızın saçma dansını izlerken bulabiliyorsunuz. Sizi "Saygın Vatandaş" olarak seçip heykelinizi diken de, fikirlerinizi beğenmeyip üzerinize yumurta atan da aynı cahil motivasyonlarla bunları yapıyorken, her şeyi yüzeyselin ötesinde düşünmeye çalışan bir yazar olarak haklı biçimde kendinizi üstün, kibir duygunuzu da korunaklı bir liman gibi görmenizin önünde bir engel kalmıyor. İşte El ciudadano ilustre, bazı etkinlikler için yıllar sonra doğup büyüdüğü Salas kasabasına dönen Nobel sahibi Daniel Mantovani'nin hem memleket hasreti klişesine, hem de sanatçı ve halk arasındaki düşünsel/eylemsel çelişkilerine farklı açılardan yaklaşabilmiş, üstelik bunları doğru telakki etmiş bir film.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder