Oyuncular: Chow Yun-Fat, Gong Li, Jay Chou, Ye Liu, Junjie Qin, Jin Chen, Dahong Ni
Senaryo: Yu Cao, Yimou Zhang
Müzik: Shigeru Umebayashi
Yıl M.S. 928. Yer Çin Yasak Şehir. Tang Hanedanlığı. İmparator Ping yedi düvele nâm salan kudretiyle tahtında otururken, İmparatoriçe Phoenix (Zümrüt-ü Anka) bir müddettir sıkıntıda olduğu bir hastalıkla pençeleşmektedir. Çin halkının isimlerini duyduklarında dizlerini titreten ikilinin geçmişe dayanan husumetlerinden kaynaklı entrikalar zinciri sarayın dört bir yanını kuşatmıştır. Küçük oğulları ve İmparator'un birinci karısından olan büyük oğullarının yanı sıra, uzun süredir Yasak Şehrin dışında olan ortanca oğullarının dönmesi ile aile içi bilinmezlikler katlanması güç bir yöne doğru seyretmeye başlar.
İzlediğim Yimou Zhang filmlerine karşı hiçbir zaman tarafsız davranamadım. Sırtını sırf o benzersiz görselliğine dayamayan, hikayesini, hicivini, insani doğrularını şiirsel anlatımı ve masalsı görüntüleri ile birleştirmeyi refleks haline getirmiş yaşayan büyük bir usta olduğunu söylemek artık bana fazlalık gibi geliyor. Curse of the Golden Flower, diğer Yimou Zhang filmlerinden biraz daha farklı olarak aşka değil, entrikaya odaklanıyor. Aşkı hedef aldığı, genelde tarihsel dekorlu filmlerindeki uçarı romantizminde bile her zaman kontrolü elden bırakmayan ustanın işi burada biraz daha zordu. Çünkü sonuna kadar hakkını verdiği aşk kavramını askıya alıp, saray göreneklerine uzak olan bizlerin anlamakta zorlanacağı akıl almaz ilişkiler ve entrikalar yumağı üzerine ihtişamlı bir dram çekmesi, kalpsiz, ruhsuz bir film ortaya çıkarabilirdi. Nitekim bazı eleştirmenlere göre öyle de oldu. Hatta aşk unsurunu ensest bir bakış açısıyla yansıtması dışında, epik bir aşk hikayesi içermemesine rağmen ironik biçimde görkemli bir pembe diziye benzetenler bile oldu.
Yıl M.S. 928. Yer Çin Yasak Şehir. Tang Hanedanlığı. İmparator Ping yedi düvele nâm salan kudretiyle tahtında otururken, İmparatoriçe Phoenix (Zümrüt-ü Anka) bir müddettir sıkıntıda olduğu bir hastalıkla pençeleşmektedir. Çin halkının isimlerini duyduklarında dizlerini titreten ikilinin geçmişe dayanan husumetlerinden kaynaklı entrikalar zinciri sarayın dört bir yanını kuşatmıştır. Küçük oğulları ve İmparator'un birinci karısından olan büyük oğullarının yanı sıra, uzun süredir Yasak Şehrin dışında olan ortanca oğullarının dönmesi ile aile içi bilinmezlikler katlanması güç bir yöne doğru seyretmeye başlar.
İzlediğim Yimou Zhang filmlerine karşı hiçbir zaman tarafsız davranamadım. Sırtını sırf o benzersiz görselliğine dayamayan, hikayesini, hicivini, insani doğrularını şiirsel anlatımı ve masalsı görüntüleri ile birleştirmeyi refleks haline getirmiş yaşayan büyük bir usta olduğunu söylemek artık bana fazlalık gibi geliyor. Curse of the Golden Flower, diğer Yimou Zhang filmlerinden biraz daha farklı olarak aşka değil, entrikaya odaklanıyor. Aşkı hedef aldığı, genelde tarihsel dekorlu filmlerindeki uçarı romantizminde bile her zaman kontrolü elden bırakmayan ustanın işi burada biraz daha zordu. Çünkü sonuna kadar hakkını verdiği aşk kavramını askıya alıp, saray göreneklerine uzak olan bizlerin anlamakta zorlanacağı akıl almaz ilişkiler ve entrikalar yumağı üzerine ihtişamlı bir dram çekmesi, kalpsiz, ruhsuz bir film ortaya çıkarabilirdi. Nitekim bazı eleştirmenlere göre öyle de oldu. Hatta aşk unsurunu ensest bir bakış açısıyla yansıtması dışında, epik bir aşk hikayesi içermemesine rağmen ironik biçimde görkemli bir pembe diziye benzetenler bile oldu.
Fakat kendi adıma, hikayesine her zaman sadık kalan Yimou Zhang için bu filmde de beni rahatsız eden hiçbir şey olmadı diyebilirim. Tamam, o destansı aşk öykülerinden şimdilik bizi mahrum etmiş olabilir. Ama daha uzun süre bu durumdan uzak kalabilecek bir yönetmen değil kesinlikle. Üstelik bu filmde hicivinden yana bir şey kaybettiğine de katılmıyorum. Dışarıdaki tebanın durumunun esasında bu hikayenin meselesi olmadığına inanıyorum. Curse of the Golden Flower, sarayın kirli çamaşırlarını tüm açıklığıyla gözler önüne sermesiyle hiciv yönünden çok güçlü bile sayılabilir. Ama bahsedilen görsel zenginlik o kadar kuvvetli ve bazı tarihçilerin o dönem için “az bile” bulduğu ölçüde müsrif ki, bu sayede biz ekran başındakilere dışarısını bile düşündürme yetisine sahip. Bu renk ve ışık cümbüşünden de hiç rahatsızlık duymadım.
Curse of the Golden Flower, yönetmenin son dönemlerde bizi fena alıştırdığı koreografik açıdan üstün dövüş sahneleri açısından ele alındığında da tatminsizlik yaratabilir. Bu eksikliğin sebebi bana göre ikili, üçlü sahneler yerine daha çok kitlesel dövüş sekansları içermesinden kaynaklı. Bu ikisi arasında ciddi bir estetik farkı var. Ama buna rağmen bu kitlesel savaş sahneleri arasında son zamanlarda izlediğim en çarpıcı sahneler de yine bu filmdeydi. Dışarıda onbinlerle yapılan savaş ile içeride aile bireylerinin birbirleriyle girdiği Shakespeare oyunlarını anımsatan savaş arasında çok anlamlı bir paralellik de hissettim. Chow Yun-Fat teoride ve pratikte imparator kaftanını mükemmel taşıyor. Ama Yimou Zhang fetişi, 4o'ını geçmiş olan öyle bir Gong Li var ki, şahane oyunculuğu bir yana, rüya gibi güzelliğiyle filmin tüm görselliğini geri plana itiyor adeta. Hero, House of Flying Daggers ve güzel insan Ang Lee filmi Crouching Tiger Hidden Dragon gibi filmlerin gerisinde kalsa da, Curse of the Golden Flower, eşsiz Yimou Zhang koleksiyonunda hiç de sırıtmayan bir film bana göre.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder