11 Eylül 2012 Salı

Celda 211 (2009)


Yönetmen: Daniel Monzón
Oyuncular: Luis Tosar, Alberto Ammann, Antonio Resines, Manuel Morón, Carlos Bardem, Marta Etura, Luis Zahera, Fernando Soto, Vicente Romero, Patxi Bisquert, Joxean Bengoetxea, Miguel Martín
Senaryo: Jorge Guerricaechevarría, Daniel Monzón, Francisco Pérez Gandul
Müzik: Roque Baños

Tehlikeli bir hapishaneye gardiyan olarak alınan Juan, işe bir gün erken gelir. İki meslektaşı ona hapishaneyi gezdirirken, birdenbire tavandan düşen bir parçanın çarpmasıyla bayılır. Gardiyanlar onu ayıltmak için 211 numaralı boş hücreye götürür. Juan bilinci kapalı halde hücrede yatarken hapishanede bir ayaklanma patlak verir. Ayıldığında güç bir durumla karşı karşıyadır: Hayatta kalmak için mahkûm rolü oynamak zorundadır. Francisco Pérez Gandul’un romanından Jorge Guerricaechevarría ve Daniel Monzón’un uyarladığı, Monzón’un da tek başına yönettiği Celda 211, 2010 yılında aralarında sinema dünyasının en prestijli ödüllerinden olan Goya’ların 8 önemli dalının da bulunduğu pek çok ödül kazanmış müthiş bir aksiyon/dram.

Birey öğütücü sistem çarklarının en dramatik platolarından biri olan hapishanede geçen Celda 211, seçtiği platonun çift taraflı okumalar yaratabilecek özellikleri yüzünden çok katmanlı bir film. Hapishanede insan hakları dendiğinde filmin üzerine kurulduğu bu meseleyi ele alış biçimi bu katmanlı yapıyı elinden geldiği kadar sert ve düşündürücü manevralarla iletmeye çalışıyor. Zaten hapishanede geçen bir filmden beklenenin de büyük ölçüde bu olduğu bir gerçek. Eğer siyasete, insan haklarına, içeriden ve dışarıdan sistem eleştirisine, empati yaratacak şekilde güçlü spesifik dramlara el atmamışsa, bir hapishane filmi izlemek eskisi kadar cazip gelmiyor. Celda 211 ise biraz ondan, biraz bundan derlediği eleştirel trajedisiyle sağlam bir zemine oturtulduğunu hissettiren bir film.


Trajik olduğu kadar estetik bir açılış yapan film, yeni girdiği gardiyanlık işi için bir gün önceden hapishaneye gelen Juan’ın büyük bir isyana rastlayan kadersizliği ile tesadüfün iğne deliğine ip geçirmeye çalışıyor. Zorlama bir çıkış noktası olsa da, filmin bundan sonrasının hizmet edeceği eleştirel yapı, o ip geçirilmiş iğne ile adım adım işlenmeye başlıyor. Üstelik o iğnenin her an parmağa batabileceği gerilimi de inkâr etmeden. Filmin hiç düşmeyen, aksine sürekli yükselen temposu, mainstream ABD ikliminden etkiler taşımıyor değil. İsyan sırasında 211 numaralı hücrede mahsur kalıp, isyancılar tarafından linç edilmemek için mahkum rolü yapan çiçeği burnunda gardiyan Juan’ın kişisel çıkmazına, olumsuz hapishane şartları, insan hakları, suç ve ceza sorunsalı, güçlünün zayıfa zulmüne isyanın doğurduğu anarşi gibi genel çıkmazlar da eklenince film, aşamalı bir birey patlamasına doğru hızla yol alıyor.

Hapishanelerin toplumun tecrit altına alınmış ufak yansımaları olduğu düşünülürse bu yolda devrimcisi, dalkavuğu, ispiyoncusu, siyasi suçlusu, infazcısı, tedarikçisi, yozlaşmışı, haksızlığa uğramışı hep birden bu kaos ortamında su yüzüne çıkıyor. Hapishane sakinlerinin kendi hiyerarşik duruşlarını kullanarak otoriteye kafa tutmaya başlaması, otoritenin de kendi çürümüş yapısını kullanarak illegal uygulamalarla buna zemin hazırlaması arasında bulunmaz bir nimet gibi sıkışan Juan, bir anda kendisine yüklenen avatar pozisyonuyla yavaş yavaş tarafını bulmaya başlıyor. Juan’ın yeni evli, üstelik eşi de hamile, mülayim, mesleğinde acemi bir genç olması, köşeleri sağlamlaştırılmış bir karakter olarak içine düştüğü durumun şiddetini keskinleştiriyor. Yalnız meselesini mahkum yakınları üzerinden dışarı taşırmasıyla ne kadar olumlu bir iş yapıyorsa, Juan’ı tahrik etmek ve onu gerçekten tehlikeli bir mahkum kıvamına sokmak için bel altından vurmaya çalışmasıyla da o kadar kolaycılık yapıyor denebilir.


Sonlara doğru yaşayacağı patlamanın motivasyonları olarak baskıcı hapishane uygulamalarının sebep olduğu insani refleksler öne çıkıyor görünse de, aslında daha şahsi ve kolaycı olarak nitelendirdiğimiz bir trajedi Juan’ın fitilini ateşliyor. Haksızlıkla sert biçimde mücadele etmek için buna benzer şahsi çıkış noktalarına ihtiyaç duyulması gerçeği ile yüzleşmiş bir film Celda 211. Başımıza gelmedikçe başkalarının ateşli şekilde savunduğu eşitsizliklere duyarlılık göstermediğimizin resmi aslında. Bu sayede başımıza gelme ihtimalini göz ardı etmememiz gerektiğini de anafikirlerinden biri haline getiriyor. Aksiyonu bol final bölümü ise neyse ki filmin genel karakterine zarar vermiyor. Juan rolünde Alberto Ammann, Malamadre rolünde de Luis Tosar çok çarpıcı anlara imza atıyorlar. Özellikle de Tosar, mahkumların karizmatik lideri Malamadre karakteriyle müthiş bir uyum içinde. Bu rol ile Goya’da En İyi Erkek Oyuncu ödülü yanında İspanyol Oyuncular Birliği ve İspanyol Sinema Yazarları Birliği tarafından da 2010’un en iyisi seçilen Tosar’ı ve bu filmle adını daha geniş kitlelere duyuran yönetmen/senarist Daniel Monzón’u 2013 yılında gösterime girecek El niño’da yine beraber izleyeceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder