13 Mart 2009 Cuma

Waltz with Bashir (2008)


Yönetmen: Ari Folman
Oyuncular: Ari Folman, Ron Ben-Yishai, Ronny Dayag, Ori Sivan, Zahava Solomon
Senaryo: Ari Folman
Müzik: Max Richter

Yönetmen Ari Folman bir arkadaşıyla gördüğü bir kabusu paylaştığında, kabusun Lübnan Savaşı'nda yaşadıklarıyla alakası olduğuna karar verirler. 26 tane vahşi köpek rüyasında onu kovalıyordur. Ari, bu konuşmanın sonucunda orada yaşadıklarını hatırlamadığının farkına varır. Bunun üzerine, dünyanın dört bir yanındaki dostlarını ve asker arkadaşlarını arayarak yaşananlar hakkında onlarla konuşur. Ve konuştukça o dönem ve kendisi ile ilgili gerçekler Ari'nin hafızasında oluşturduğu gerçeküstü resimlerle ortaya çıkar.


İçinde bulunduğumuz sıcak Ortadoğu gündemini geçmişe dönük farklı bir bakışla kucağımıza bırakan İsrail yapımı Waltz with Bashir, nitelikli politik yapımların değişik toplumlarda yarattığı taraflı bakış açılarından kurtulamayan bir film. Öyle ki savaş karşıtı duruşunda bile eleştirilecek yanlar bulmak mümkün. Tabi bu durum, teknik anlamda son derece kaliteli, yaratıcı, yenilikçi, sarsıcı bir film olmasını engellemiyor. Yani Ortadoğu meselesine nasıl bakıyorsak, filmin söylemek istediklerini de o şekilde yorumlamak durumunda kalabiliyoruz. Belki coğrafi ve politik açılardan bize daha uzak bir savaştan konuşuyor olsaydık, filmi bu kadar çok tartışmıyor olabilirdik. Bashir suikastının intikamının acı biçimde alındığı Sabra ve Shatilla katliamları sırasında İsrail hükümetinin ve ordusunun gözü dönmüş Hristiyan sağcı Falanjistlere yardım ve yataklık eden, göz yuman politikasını, o dönemde genç bir piyade olan Ari’nin gözünden, yani kendi iç hesaplaşmalarıyla ele alan Ari Folman, sertliği, şiirselliği, belgeselliğiyle bireysel çaresizliğini Waltz with Bashir’de gözler önüne seriyor. İşte filmin anlaşılma / yanlış anlaşılma noktaları bu savaş karşıtı figürün bünyesinde birbiri ardına boy göstermeye başlıyor.

Sıradan bir asker olan Ari’nin tek başına bu katliamı engelleme gücü olmadığından seyirci kalmasını, savaş dönüşü askerlerde yaygın olan hafıza kaybına bağlamasıyla doğal olarak bu durumu toplumsal hafıza kaybımızla özdeşleştiriyoruz. Meyve bahçesindeki RPG’li çocuğun İsrail askerleri tarafından öldürülmesinin günümüz hassasiyetleri doğrultusunda “kısasa kısas” çağrışımları yapması da çift taraflı okumalar / yanlış okumalar barındırıyor. Ari’den başka tüm arkadaşlarının hatırladığı, Ari’nin ise belki utanç içinde unutmak istediği için hatırlayamadığı bu dönemle yüzleşme ihtiyacı, İsrail politikasının Falanjist intikamına işine geldiği için pasif kaldığı eleştirileriyle paralel ilerliyor. Ama bu noktada da, alenen söylenmese de, askerlerin emir kulu oldukları, içinde bulundukları sisteme karşı duramayacakları savunması ise topu başka yerlere atıyor. “Bu katliamın tek sorumlusu Falanjistlerdir” demiyor elbette. Pasif oluşunun suçunu üstleniyor. Ama sivillerin kamplardan çıkarılmaları ardından, kampta kalan sivil oldukları belli kadın, çocuk ve yaşlıları savunması gerekliliğini bu pasifliğin herhangi bir yerine de koymayı beceremiyor.


Yine de bu kasıtlı veya zoraki pasifliği vurgularken Ari Folman’ın şahsi duyarlılığı anlamlı. Tüm bu çift taraflı okumaların, politik keşmekeşlerin gölgesinde Ari’nin bireysel dramını, artık ne kadar becerebilirsek filmin tarihi gerçekliğinden ayrı tutmak gerek. Orada olduğu halde “olamayan” bir askerin, yıllar sonra bile rahat yüzü göstermeyen rüyalar (açılıştaki olağanüstü 26 köpek sahnesi) ve kesitler (yine olağanüstü gece denizden çıkma sahnesi) sayesinde yaşadığı vicdani rahatsızlık sonrası unuttuklarının peşine düşmesi, vahşi bir tarih gerçeği ile yoğrulmuş biçimde ifadeleniyor. Bu ifadeyi stilize bir animasyon tekniği ile sunmak, filmin belgesel vizyonuna renk kattığı gibi, finaldeki gerçek arşiv görüntülerinin dehşet verici etkisinin de altını kalınca çiziyor. Çünkü bu çağdaş olduğu kadar, ciddiye alınmama riski de taşıyan ifade şekli, finalin kan donduran sahiciliğinin üzerini örtemezdi.

Waltz with Bashir’i tüm farklı değerlendirmeler yanında cesur bir özür olarak görmek mümkün. Hiçbir şeyi geri getirmeyecek de olsa, kendi ırkının veya askerlerinin değil, sadece piyade Ari’nin çaresizliğinin görkemli bireysel özrü olarak görmek istiyorum filmi. Çünkü öyle ya da böyle, bir parçası olmak durumunda kaldığı bu katliamda, bireysel olarak da elinden bir şey gelmemesinin, donup kalmasının, pasifleşmesinin özrünü böyle dilediğini düşünmek istiyorum. Çünkü onunki toplumsal hafıza kaybıyla özdeşleştirme kolaycılığına kaçılmayacak kadar dramatik sayılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder