5 Ekim 2012 Cuma

Was tun, wenn's brennt? (2001)


Yönetmen: Gregor Schnitzler
Oyuncular: Til Schweiger, Martin Feifel, Sebastian Blomberg, Nadja Uhl, Matthias Matschke, Doris Schretzmayer, Klaus Löwitsch
Senaryo: Stefan Dähnert, Anne Wild
Müzik: Stephan Zacharias

1980’li yılların sonunda toplu halde yaşayan anarşist bir grup genç, her şeye isyan edip polisle çatışır, türlü anarşist eylemlerle günlerini gün ederler. Boş bir malikaneye yerleştirdikleri garip bomba tutup ta 2000 yılında patlayıp, aralarında bir devlet görevlisinin de bulunduğu iki kişiyi yaralayınca polis bombacıları bulmak üzere harekete geçer. Yaptıkları bir baskında o zamanlar bombayı yapan grupta bulunan Tim ve Hotte’nin evindeki eşyalara el konur. Bu eşyaların arasında grubun bombayı yaparken kendi görüntülerini çektikleri film de vardır. Altı kişilik bu arkadaş grubunda, aradan geçen yıllara rağmen ilerleme kaydedememiş Tim ve Hotte dışında, iki çocuk annesi Nele, yükselişteki zengin bir reklamcı olan Maik, hukukçu Terror ve Tim’in o zamanlar sevgilisi olan, şimdi ise zengin bir adamla evliliğin eşiğindeki Flo bulunmaktadır. Polis izlemeden önce bu filmi çok sıkı korunan emniyet merkezinden alamazlarsa kariyer, aile, huzurlu yaşam diye bir şey kalmayıp tümü hapsi boylayacaktır. Böylece 80’lerin hızlı anarşistleri zoraki de olsa 2000’de tekrar bir araya gelip çılgınca bir plan yapmak zorunda kalırlar.

Alman yapımı Was tun, wenn's brennt? ya da İngilizce adıyla What To Do In Case Of Fire keyifli bir post-anarşizm seyirliği. Aslında ele aldığı altı renkli karakter ve onların büyüyüp artık gençlik ateşleriyle kavruldukları dönemlerden uzak kendi hayatlarına gömülüşleri, ardından da yıllar önce kurdukları bir tuzağın bu sakin dönemlerinde kendi başlarına bela olması sayesinde tekrar bir araya gelmeleri, kurulum olarak mükemmel bir fikir. Sıra bu mükemmelliği senaryoya uyarlamaya gelince filmin genel olarak aynı başarıyı gösteremediğini görüp üzülüyorsunuz. Özellikle karakterlerin yeniden toplandıktan sonra geçmiş ile şimdiki zaman arasında sıkışmış çelişkili ruh halleri yer yer ince ve kaliteli biçimde işlense de, daha fazla üzerine düşmeyip işi komediye vurmaya çalışması bazı sarkmalara yol açmış.

Başlangıç için filmin komedi/dram dengesi hiç de fena sayılmaz. Ama polis kışlasından delil çalıp yok etme fantezisi uğruna sonlara doğru kendine has ciddiyetine iyice gölge düşüren yapısı insanda mantıksal burun kıvırmalara sebebiyet veriyor. Her şeye rağmen sürükleyiciliği, renkli ve iyi oyunculuklarla süslü karakter dağılımı, yetersiz senaryonun yeterli olduğu kimi anlar hatırına izlenmesi herhangi bir kayıba yol açmayacağı düşüncesindeyim. En azından anarşizm romantizmine bazı güzel cümleler ve sahneler eklemiş olması da bir şeydir. Bu bağlamda afişteki bomba imalatı sahnesine ayrıca dikkat çekmek isterim. Radiohead’in No Surprises şarkısı eşliğinde ağır çekim izlediğimiz bu sahne, benim algılayıp sözünü ettiğim farklı romantizm boyutuna düşünsel anlamda çok yapıcı bir katkıda bulunuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder