12 Ağustos 2023 Cumartesi

Spider-Man: Across The Spider-Verse (2023)

 
Yönetmen: Joaquim Dos Santos, Kemp Powers, Justin K. Thompson
Seslendirenler: Shameik Moore, Hailee Steinfeld, Brian Tyree Henry, Luna Lauren Velez, Oscar Isaac, Jason Schwartzman, Issa Rae, Daniel Kaluuya, Jake Johnson, Karan Soni, Shea Whigham, Mahershala Ali, Andy Samberg, Jack Quaid
Senaryo: Phil Lord, Christopher Miller, Dave Callaham
Müzik: Daniel Pemberton

Spider-Man: Into The Spider-Verse (2018) filmi ile girdiğimiz yepyeni Spider-Man evrenine film olarak 5 yıl sonra, macera olarak yaklaşık 1 yıl sonra devam ediliyor. İlk filmin yönetmen üçlüsü tamamen değişip Joaquim Dos Santos, Kemp Powers, Justin K. Thompson üçlüsü olarak şekillenmiş. Senaryo üçlüsü arasında ise değişmeyen tek isim Phil Lord. İlk filmde örümcek kimliğini ve becerilerini yine radyoaktif örümcek ısırığı klişesiyle alan ve kapasitesini keşif yolculuğuna çıkan Miles Morales'in büyüme hikayesini izledik. Ama bu hikaye, farklı animasyon tarzlarının birleşiminden, dram ve mizah dengesinden, dinamik senaryo anlayışından ve diğer başarılı yan unsurlardan aldığı güçle çok başka yerlere gitti. Örümcek Adam konseptinin, hatta başka süper kahraman konseptlerinin bile yapmadığı şekilde vizyonunu genişletti. Bunda çoklu evren mefhumunun da rolü büyük. Marvel evreninde Thanos sonrası durulan kaos ortamının yerini bu çoklu evren kaosuyla tazelemek isteyen senaryolar, çeşitli Marvel filmleri ve dizileriyle nereye evrileceği bilinmeyen bir yola çekmiş bulunuyorlar. Kötü adam karizmasından yoksun Kang dışında devasa bir kötü yok. Onun da ne olduğu, motivasyonları, sınırları tam olarak net değil. İşte serinin ikinci filmi Spider-Man: Across The Spider-Verse bu çoklu evren tasarımının örümcek ayağını detaylandırmada olağanüstü bir çaba sarf ediyor.

İlk filmin kötü adam ihtiyacını gayet iyi karşılayan Kingpin'den sonra gözlerimiz bu filmin kötüsünü arıyor. Onunla da Brooklyn'de bir marketteki ATM'yi çalmaya çalışırken tanışıyoruz. İlk filmde Alchemax tesisinde çalışan bir bilim insanının yaptığı bir çarpıştırıcı testi sonucu başka bir boyuttan getirdiği örümceğin Miles'ı ısırması sonucu Spider-Man'e dönüşmesi, daha sonra Miles'ın Alchemax tesisini patlattığında çarpıştırıcı odasında bulunan aynı adamın maruz kaldığı radyoaktif tepki sonucu tuhaf bir yaratığa dönüşmesi, ikisi arasında tipik bir husumet formülü ortaya koyuyor. Siyah beneklerle kendine istediği yerde anlık portallar açabilen ve bu beneklerden dolayı kendine "Spot" adını veren bu yaratık, alışıldık kötü adam tiplemelerinin aksine evini, işini, dostlarını kaybetmiş, becerilerini kullanarak ATM'den para çalmaya kadar düşmüş bir vaziyette. İşte bu potansiyelini tam olarak bilememe durumunun yarattığı tehlikenin varlığını Miles ile olan uzun kavgalı tanışmasında hissedebiliyoruz. Sahip olduğu bu kontrolsüz güç yabana atılır cinsten değil. Ama serinin bu ikinci filmi aslen Spot'ın yok edilmesi üzerine değil, Örümcek Evreni’ndeki birtakım sorunları çözmeye, tehditlere karşı önlem alıp ortadan kaldırmaya çalışan ekibin lideri olan bir başka Örümcek Adam Miguel O’Hara ile bu ekibe dahil olmaya çalışan Miles arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar üzerine gidiyor. Miguel'in otoriter yapısıyla Miles'ın ele avuca sığmayan asiliğinin çatışması kaçınılmaz.


Miles'ın çok değer verdiği Gwen'in Miguel ve Örümcek-Kadın Jessica Drew ile birlikte Örümcek Evreni'ne katılımı, Miles'ın da bu evrene sızması sonucu bu "evren" temasının büyülü atmosferine dalıyoruz. Ekipte ayrıca Pavitr Prabhakar adlı genç Hint örümcek adam ve Hobie Brown adlı punk örümcek adam, Peter Parker ve kız bebeği Mayday, daha bir dolu yan karakter bulunuyor. Mumbai ve Manhattan’ın mimari karışımını yansıtan "Mumbattan", özellikle de Nueva York'taki "Genel Merkez" tasarımları olağanüstü. Devasa bir Örümcek Toplumu ile karşılaşıyoruz ki, hepsi rengarenk örümcek kostümleri giymiş yüzlerce örümcek birey, örümcek silahşör Web-Slinger ve atı Widow (ki ona bile maske takılmış), Video Oyunu, Lego, "Peter Parkedcar" adında bir örümcek cip, yine örümcek kostümlü, tüm örümcek becerilerine sahip kedi, hatta dinozor bile var. Miles'ın kaçışını engellemek için hepsinin seferber olduğu sahnenin baş döndüren temposu, psikoloğundan burgercisine pek çok ayrıntının saniyeler içerisinde akıp gittiği emek, zeka, mizah dolu harikulade bir sekans ortaya çıkarıyor. Filmde karşılaştığımız onlarca farklı animasyon tekniği, sürekli birbirlerinden rol çalıyor. Renk tonlarının parlayıp solması, pastelden karakaleme uzanan palet genişliği, örneğin Hobie Brown'ın yer aldığı sahnelerde gördüğümüz 70'ler sonu Sex Pistols ve muadillerinin albüm kapaklarında moda olmuş fontlar gibi detaylar özenle düşünülmüş.

Fakat bu baş döndürücü tempo, aksiyon sahnelerinin içinde gizlenmiş bu detayların saniyeler içinde fark edilmesine, bazılarının atlanmasına, sürekli yenilendiği için çoğuna anlık reaksiyon verilememesine neden oluyor. Şayet sinemada izlenmişse bu sahnelerin geri alınarak tekrar sindire sindire izlenme ihtiyacı doğması muhtemel. Öte yandan "ya tek bir insanı ya da bütün dünyayı kurtarmak arasında bir seçim yapmalısın" mottosu hala aşılamamakta ve algoritmalar, örüntüler gereği bazı hayatları kurtarmanın evrenin düzenini bozacağı, kaosa yol açacağı çatışması hala ısıtılmakta. Keza Miles'ın ve Gwen'in ebeveynleriyle olan uzun çatışmaları da filmin görsel anlamda yenilikçi vizyonuna uymayan demodelikte kalıyor artık. Son olarak, her ne kadar bu hikayenin bazı hatlarıyla serinin bir sonraki filminin Spider-Man: Beyond The Spider-Verse'e taşınacağını bilsek de, bu film tüm hatları o filme bırakıp adeta bir sonraki bölüme pas atan bir dizi finali gibi bitiyor. Tıpkı ilk film gibi kendi giriş, gelişme ve sonucunu kurmuş olsa, içerdiği curcunayı daha iyi sahiplenebilirdi. Ama defalarca söz ettiğimiz farklı teknik kullanımlarının getirdiği Spider-Verse vizyonerliği aynen kaldığı yerden, hatta üzerine de koyarak devam ediyor. Devam eden bir diğer unsur da Daniel Pemberton'ın ambient, breakbeat, funk, rock, klasik, bhangra, punk çeşnili müzikleri. Bu kadar farklı türü aynı albüme belli bir bütünlükle ve sahnelerin doğasına uygun biçimde buluşturan profesyonelliği yine hayranlık verici. Üçüncü film Beyond The Spider-Verse'ün konu olarak az çok neye benzeyeceği belli. Ama sınırları hakkında elini göstermeyen görselliğinin neler getireceğine dair beklentiler çok yüksek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder