27 Mart 2020 Cuma

Loreak (2014)


Yönetmen: Jon Garaño, Jose Mari Goenaga
Oyuncular: Itziar Ituño, Nagore Aranburu, Itziar Aizpuru, Josean Bengoetxea, Egoitz Lasa, Ane Gabarain, José Ramón Soroiz
Senaryo: Aitor Arregi, Jon Garaño, Jose Mari Goenaga
Müzik: Pascal Gaigne

Ane, bir inşaat firmasında çalışan orta yaşlı, kendi halinde sıradan bir kadındır. Eşi Ander ile durağan, sıkıcı bir evliliği vardır. Günün birinde evine isimsiz, notsuz, kimden geldiği belli olmayan bir çiçek demeti gelir. Önce yanlışlık olduğunu düşünse de, her perşembe günü birbirinden güzel ve farklı çiçek demetleri gelmeye devam eder. Ander bu durumdan rahatsız olmaya başladığı için Ane çiçekleri iş yerine götürmeye başlar. Bu arada inşaatta vinç operatörü olarak çalışan Beñat ise bir otoyol gişesinde çalışan Lourdes ile evlidir ve Lourdes'in önceki evliliğinden olan oğlu Mikel ile birlikte yaşamaktadır. Beñat'ın annesi Tere, Lourdes'ten pek hoşlanmamaktadır. Annesiyle eşi arasında kalan Beñat, bir gece arabayla eve döndüğü sırada telefonda annesiyle tartışırken kaza yapar. Eşyaları arasında Ane'nin üzerinde ismi yazılı olan kaybettiği kolyesi çıkınca, Ane kendisine çiçekleri gönderenin Beñat olduğunu düşünür. O da her Perşembe Beñat'ın kaza yaptığı yere çiçek götürmeye başlar. Jon Garaño ve Jose Mari Goenaga ikilisinin yönettiği, bu ikiliye Aitor Arregi'nin senaryo katkısı sağladığı Loreak (Flowers), sakin, hüzünlü ve gizemli bir dram. İlginç konusunu fazla dallandırmadan, kendi yarattığı dalları sürekli parlatarak tazeliğini muhafaza eden film, iki farklı hayatı küçük ilmeklerle birbirine bağlayarak ölüm, iletişimsizlik, unutulmak üzerine basit ama çarpıcı denklemler kuruyor.

Filmde geçen "insanlar, onları unuttuğumuz zaman ölür" sözünü çok iyi planlanmış ve iç içe geçirilmiş bir hikayeyle sunan Garaño, Goenaga, Arregi üçlüsü, önce Ane'ye gönderilen gizemli çiçeklerle kurduğu girişin fazla çeşitlendirilemeyeceğini ihtimalini Beñat ve Lourdes'in hikayesini de ekleyerek ortadan kaldırıyor. Menopoza giren, sıkıcı bir iş ve ev hayatını idare etmeye çalışan Ane, kendisine gönderilen çiçeklerle bir yandan unuttuğu yaşama sevincini tekrar kazanıyor, bir yandan da bu çiçek gizeminin kendisinde yarattığı heyecana ayak uyduruyor. Öte yandan iyi yürekli ve mülayim bir işçi olan Beñat ve onun gibi zorlu şartlarda çalışan eşi Lourdes'in evliliğinden oluşan alakasız bir başka hikayeye başlıyoruz. Ama bu iki alakasız durum trajik bir kırılma noktasıyla birbirine o kadar incelikli bir biçimde bağlanıyor ki, birbirinden habersiz iki kadının, Ane ve Lourdes'in farklı biçimlerde yaşamak zorunda kaldıkları ilginç bir dram çatısı daha kuruluyor. Hatta Beñat'ın annesi Tere de bu çatı altına dahil edilerek her iki kadının işlenişine önemli katkılar sağlıyor. Abartıdan, olay çıkarmaktan, duygu sömürüsünden kaçınan senaryo, yine de oya gibi işlediği olay örgüsünü her an olay çıkabilirmiş duygusunu da yanında taşıyarak yürüyor. Fakat öyle bir tarza alıştırıyor ki, herhangi uç bir tercihin bu tarz içinde çok eğreti duracağı gerçeğini hiç yadsımayıp kendini itinayla tüm olumsuzluklardan koruyor.

Her ölü arkasında mutlaka bir şeyler bırakıyor. Kimisi artık işine yaramayacak olan bedeniyle bir kadavra olarak tıp öğrencilerine hizmet verdiği gibi, kimisi hayattayken bıraktığı iyilikler sayesinde bir yol kenarında veya güzel çiçeklerden oluşan bir buketin içinde sevdikleri tarafından yaşatılmaya çalışılıyor. Eski videolarla, resimlerle, anılarla bir şekilde aramıza giriyorlar. Fakat en iyi ilaç kabul edilen zamanın etkisiyle silinmeye başlayan, hayatın normal akışı içinde yerini başka kişilere, başka anılara bırakan eskilerin unutulmaya başlanması, artık ölümün tescillendiği anlamına geliyor. Hepimizin farkında olduğumuz bu gerçeği, hepimizin kabul edebileceği bir basitlikle kurgulayan film, Ane ve Lourdes'in arabadaki konuştukları sahnedeki gibi sorulan sorulara içtenlikle yanıt veriyor. Ama tam yanıt vermediği çok önemli bir şey var ki, onu da filme saklayalım desek bile film zaten onu bizden saklamış. Bu cevapsız haliyle ya da cevapları Ane veya Lourdes tarafından verilmiş haliyle bile çok güzel bir film olarak kalıyor Loreak. Sanki sınırını çok iyi biliyor, o sınırı geçerse düşüp bir yerini yaralayacakmış gibi dikkatli biçimde. Itziar Ituño, Nagore Aranburu ve Itziar Aizpuru gibi üç çiçekten oluşan bu buket, içinde hiçbiri abartılmamış halde acının, yaşama sevincinin, merakın, isyanın ve nihayet kabullenmenin biribirine karışmış kokularını taşıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder