30 Temmuz 2018 Pazartesi
Los lunes al sol (2002)
Yönetmen: Fernando León de Aranoa
Oyuncular: Javier Bardem, Luis Tosar, José Ángel Egido, Nieve de Medina, Enrique Villén, Celso Bugallo, Aida Folch, Joaquín Climent, Serge Riaboukine, Laura Domínguez
Senaryo: Fernando León de Aranoa, Ignacio del Moral
Müzik: Lucio Godoy
Fernando León de Aranoa ve Ignacio del Moral'ın senaryosunu yazdığı, Aranoa'nın yönettiği Los lunes al sol, İspanya'nın liman kenti Vigo'da geçen mükemmel bir dram. Konusu, karakterleri ve onların yaşadıklarıyla asla eskimeyen, her izlendiğinde yeni ayrıntılar keşfedilen harika bir yapım. Çalıştıkları tersaneden çıkarılan bir grup arkadaşın özel hayatları ve birbirleriyle ilişkilerini konu alan film, bugüne dek işsizlik üzerine çekilmiş en iyi filmlerden biri. Günlerini, tersaneden tazminat almayı başararak El Naval adlı bir bar açan arkadaşları Rico'nun yerinde geçiren dört arkadaş için hiçbir şey artık çalıştıkları dönemdeki kadar kolay değildir. Ekonomik, psikolojik ve ailevi hayatlarında türlü zorluklarla mücadele etmek durumunda kalmışlardır. Farklılıklarına rağmen ortak paydalarda buluşabilen, kolaylıkla birbiri ardına duygu sömürüsü pompalayarak anlatılabilecek bu hikayeleri doğal, eğlenceli, hüzünlü bir karışımla, ama hep itidalli biçimde işleyen Aranoa, bir an olsun teklemeyen bu karışımı çok iyi yazmış, kurgulamış ve yönetmiş.
Santa (Javier Bardem), işten çıkarılmasını hiç hazmedememiş, ama içinde bulunduğu durum hayata tutunmasına engel olmamış, dalgacı, çapkın ve fırsatlara karşı hep uyanık bir adam. Grev karışıklığı sırasında kırdığı sokak lambası nedeniyle kendisine açılan yüksek meblağlı tazminat davası yüzünden başı dertte. Arada geceleri zengin ailelerin çocuk bakıcılığına giden Rico'nun kızı Nata'nın yerine geçerek bakıcılık ücretinden pay alıyor. Jose (Luis Tosar), Santa'ya göre sessiz, içine kapanık ve artık öfkesini kanıksamış. Onun en büyük derdi, kendi işsizken karısı Ana'nın bir balık fabrikasında çalışıyor olmasından dolayı duyduğu eziklik. En büyük korkusu da karısının birgün onu terk edecek olması. Kredi çekmek istiyorlar ama bankalar hep Ana'yı muhatap aldıkları için gururu öfkeye dönüşüyor. Lino (José Ángel Egido) işsiz kalması sonrası iş başvurularına katılmaktan hiç vazgeçmemiş, fakat yaş sınırına takılan, yarı yaşındaki diğer adaylar gibi genç görünmek adına saçını boyayan, oğlunun kıyafetlerine dadanan bir karakter. Oğlundan bilgisayar dersleri alarak çağı yakalamaya çalışıyor. En yaşlıları ve suratsızları olan Amador (Celso Bugallo) ise bardaki sabit yerinde gamlı baykuş gibi karamsarlığıyla arada bir söz alıyor. Bir yandan da herkesi karısının seyahatten bugün yarın döneceği konusunda ikna etmeye çalışıyor.
Aranoa, içten ve gerçekçi gözlemlere dayalı olduğunu düşündüren karakterlerini tasarlayıp onların birbirleriyle olan samimiyetlerini, atışmalarını, sisteme karşı bastırılmış öfkelerini ince detaylarla sağlama aldıktan sonra her birine yakın plan girmeye başlıyor. Saymakla bitmeyecek bu detaylar, her bir karakterin yaşamlarından kesitlere meze oluyor. Dengeli ve incelikli bir kurguyla özellikle Santa, Jose ve Lino'nun bu sıkıntılı süreçlerini mizah ve hüzün birlikteliği içinde tecrübe ediyoruz. Bu beraber ve solo skeçlerin bütünlüğü bozmaması, tam aksine bütünlüğün kendisini oluşturması hayranlık veriyor. Santa, Jose, Lino üçlüsünün hikayelerinden üç film birden çıkaran Aranoa, bunlara Amador'u da usul usul dahil edip, filmin en derin darbelerinden birini buradan vuracağının sinyallerini veriyor adeta. Hepsi hayatın içinden, her ülkenin başına gelmiş, her ferdi yaralamış, halen de vahşi sıfatını uygun gördüğümüz kapitalizmin yaralamayı sürdürdüğü tanıdık hikayeler bunlar. Filmin üzerine çökmüş kara bulutların mizahı da kara yapması kaçınılmaz. Bu öyle bir talihsizliktir ki, beleş izlediğiniz maçın golünü göremezsiniz, haklı öfkenizin dışavurumunun üzerine bir de tazminat ödemeye mahkum edilirsiniz, saçlarınıza düşen akları saklamak için sürdüğünüz boya akar, parasız gittiğiniz markette market arabası yerine midenizi doldurmak zorunda kalırsınız, kaynakçı olarak işsiz kalsanız bile hayallerinizde İsviçre'ye kayağa gidebilirsiniz.
Los lunes al sol, işsizliğe dair ne varsa öyle ya da böyle söylüyor. Çalışanların yıllarını verdiği iş yerinin, sırf ekmek kapısı olduğu için değil, sosyalleştiği, ailesi gibi gördüğü insanlarla buluşma noktası olması sebebiyle kapanmasını istememeleri gibi. Amacın aslen çok para kazanmak değil, bir işe yaradığını hissetmek olması gibi. İşsiz iken başa gelecek en kötü şeylerden birinin yalnız kalmak oluşu gibi. İşini kaybedince insanın yaşlandığını daha keskin biçimde fark etmesi gibi. Gururu bir kenara bırakmanın zorluğu gibi. Başka hayatların, başka insanların, başka fırsatların yanıbaşımızdan geçip gitmesini daha dinç gözlerle izlemek gibi. Siyam ikizleri misali kenetlenmiş iş arkadaşları ile beraber düşüp beraber kalkmanın önemi gibi. Çalışırken umurumuzda olmayan Pazartesi güneşinin farkına varmak gibi. (Ve evet, Ağustos Böceği gerçekten alçağın tekidir.) Üstelik film hoyratça testosteron salgılamıyor. Tek başına ev geçindirmek durumunda kalan, üstüne Jose gibi gururuyla zor bir adamı idare eden Ana, tersaneden aldığı tazminatla bar açan babası Rico'ya destek olan, ekstradan yaptığı çocuk bakıcılığı işiyle de Santa'ya yardım eden zeki ve sevimli Nata, yalnız iki sahnede görünmesine rağmen çocuğuna bakabilmek için marketlerde peynir tatma standında çalışan dul Ángela gibi ekonomik krizin hırpaladığı naif kadın resimleri de çiziyor.
Filmde her karakter kendi gerçeğini yaşıyor, onlarla hergün farklı şekillerde yüzleşmek zorunda kalıyor. Kendi dertleri olmasına rağmen özellikle Santa hepsinin hikayesinde mutlaka kendine bir yer buluyor. Her an bela çıkaracakmış gibi durmasına rağmen birleştirici karakteri, dostluğa verdiği değer, uyuşmasına izin vermeyip sürekli beslemek istediği öfkesi onu çok ayrı bir yere koyuyor. Kariyerinin en iyi performanslarından biri olarak Javier Bardem'in onu ete kemiğe dönüştürmesi olağanüstü. İspanya'nın en prestijli sinema festivali olan 2003 Goya Ödüllerinde En İyi Film ve Yönetmen, En İyi Erkek (Bardem), En İyi Yardımcı Erkek (Tosar), En İyi Yeni Aktör (Lino rolüyle José Ángel Egido) ödülleri kazanan film, özellikle Bardem'i uluslararası boyutlarda daha tanınır bir aktör haline getirmişti. Bardem ve Fernando León de Aranoa şimdilerde Loving Pablo gibi düşük profilli filmlerde işbirliği yapıyorlar. Ama zamansız bir film olan "Güneşli Pazartesiler"in yeri hep ayrı olacak. Kolay yoldan para kazanmanın ne olduğunu bilmeyen, çalışan, çalışmak isteyip iş bulamayan, sevmediği bir işte çalışmak zorunda kalan herkesin kendinden çok şey bulacağı Los lunes al sol, bir anlatıcı olarak sanatlar arasında sinemanın rolünün ne denli önemli olduğunun kanıtı olan filmlerden.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder