4 Temmuz 2016 Pazartesi

El Club (2015)


Yönetmen: Pablo Larraín
Oyuncular: Alfredo Castro, Marcelo Alonso, Antonia Zegers, Jaime Vadell, Alejandro Goic, Alejandro Sieveking, Roberto Farías, José Soza, Francisco Reyes
Senaryo: Guillermo Calderón, Pablo Larraín, Daniel Villalobos
Müzik: Carlos Cabezas

Tony Manero, Post Mortem, No gibi ödüllü festival filmlerinin yönetmeni Pablo Larraín'in aralarında Berlin Film Festivali'nde büyük jüri ödülünün de bulunduğu çeşitli organizasyonlarından ödüller ve adaylıklar kazanan filmi El Club, Şili'de bir sahil kasabasında aynı evi paylaşan dört eski rahibin ve onların dış dünyayla olan ihtiyaçlarını karşılayıp rutinlerini kontrol eden bir rahibenin yaşadıklarını konu ediniyor. Ama bu rahiplerin o eve üstleri tarafından gözden uzak tutulmaları için konulduklarını kısa sürede anlıyoruz. Zira her birinin karanlık bir geçmişi var ve artık kiliseye hizmet etmeleri mümkün değil. Aralarına katılan beşinci bir rahip ve onun başına gelen olayın ardından, hem o rahibe musallat olan Sandokan adında bir adam, hem de olayı soruşturmak için Vatikan'dan gönderilen müfettiş rahip García'nın devreye girmesiyle geçmişe dair sırlar aydınlanmaya, bu rahiplerin huzur dolu izole yaşamı tehlikeye girmeye başlıyor.

Pablo Larraín, senaryosunu Guillermo Calderón ve Daniel Villalobos ile beraber yazdığı filminin bu zengin çevre düzenini o alışıldık mütevazi üslubuyla işlerken, bu defa gerilim dengelerini cesurca Katolik kilisesi üzerinden kurma yoluna gidiyor. Bunu yaparken kilisenin gözden çıktığı bir grup arızalı din adamını merkeze alıyor. Böylece özelden genele ustalıkla sinyaller gönderecek uygun ortamlar yakalıyor. Pedofil, eşcinsel, gayrimeşru bebekleri çocuksuz ailelere satmak için kaçıran, kanlı Pinochet döneminin kara kutusu konumunda sefa sürmüş farklı kesimlerden farklı rahip profillerinin toplandığı bu günah evi, eleştiri oklarını hedeflerine özgürce fırlatmak isteyen bir sinemacı için kusursuz bir mekan. Larraín de bu fırsatı kaçırmayıp amaçladıklarını bir bir devreye sokuyor. Din olgusunun kanatlarının karanlığında, kötülük kavramının geçmişini, sözde ıslahını ve tasmasına nasıl sığmadığını da bu adamların yaşamı gibi izole bir gerilimle yorumluyor. (Tasma benzetmesini de filmin köpeklerine gönderme sayalım.) Geçmişte onca yaptıkları yanlarına kar kalmış, bir de üstüne münzevi bir yaşamla nerdeyse ödüllendirilmiş gibi duran bu yozlaşmış rahiplerin, sahip oldukları bu yeni emekli hayatın tehdit altına girmesiyle potansiyellerini tekrar ortaya çıkarmaya başlamaları Larraín'in en temel amaçlarından biri. İnsanlardan uzaklaştırılmış olsalar bile, zehirlerini akıtacak başka canlılar bulmakta zorlanmamaları, bu potansiyelin genişliğine işaret etmekte.

Filmin elini zayıflatan unsurlar da yok değil. En önemlisi, Sandokan gibi kilit bir karaktere çok fazla bel bağlanması, hatta neredeyse bu rahiplerin kötücül yanlarını ortaya serme işlevini tek başına üstlenmesi. Bu da yetmiyormuş gibi son derece kötü bir oyunculukla işlenmesi. Oysa türlü sebeplerden dolayı o eve hapsedilmiş rahiplerin kirli portföylerine başka açılardan, azar azar da olsa değinilmesi müthiş olurdu. Tabii o vakit filmin sınırları da bir miktar genişleyebilirdi. Pablo Larraín buna çözüm bulamayacak bir yönetmen değil. Filmin sadece García'nın sorgusunda kalan bu karanlık yönleri (başka bir tabirle havada kalan yönleri) ve sırf Sandokan'a kilitlenmiş hali, gereksiz (Sandokan'ın cinsel hayatı) ve uzatılmış (Sandokan'ın eşcinsel peder Vidal ile konuşması) sahnelere yol açıyor. Çocukken rahiplerin tacizine uğramış çocukların yetişkinliklerinde yaşadığı sıkıntıların klişelerini sıralamak yerine diğer rahiplerin arızalarını da kaşıması filmi daha da yükseltebilirdi. Haliyle final için de bağımlı olunan bu karakter üzerinden bir sonuca ulaşma gereksinimi duyuluyor. Katolik kilisesini ve ona inananları, savunanları ve kendi içinde sorgulayanları çok farklı bir konumdan gözlemlediği ve bunun üzerinden bir kötülük tanımı oluşturduğu için görülmesi gereken bir film El Club.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder