Yönetmen: Luke Korem
Alman Rob Pilatus ve Fransız Fabrice Morvan adlı iki dansçının 80'lerin sonlarında Münih'de kesişen yolları, beraber çalışmaya başlamaları ve tilki müzik yapımcısı Frank Farian'ın dikkatini çekmeleriyle başlayan trajik Milli Vanilli yolculuğu kesinlikle bir belgeseli hak ediyordu. O belgeseli de Luke Korem adlı genç bir yönetmen çekti. Korem, öncesinde Lord Montagu (2013) ve Dealt (2017) adında iki başarılı belgesel çekmiş, özellikle Dealt ile bazı festivallerden ödüllerle dönmüş. Biyografik belgeseller konusunda edindiği tecrübelerle yükselişini daha da görünür hale getiren Milli Vanilli belgeseli, 1998'de kaldığı otel odasında aşırı alkol ve uyuşturucudan ölen Rob Pilatus ve bu belgesele konuşmak istemeyen Frank Farian dışında bu skandalın en önemli isimlerini bulup konuşturan bir yapım. Farian, özellikle 70'ler ve 80'lere damga vurmuş, bir sürü hit şarkıyla dünya çapında milyonlarca kopya satmış Boney M grubunun da kurucusu. Her işine proje olarak yaklaşan Farian, genç Rob ve Fabrice'deki potansiyeli keşfedince, detayları sonradan ortaya çıkacak olan apar topar bir sözleşmeyle en baştan onları kendine bağlıyor. Ne var ki bu potansiyelin şarkı söylemekle ilgisi olmadığını bildiğinden, şeytana bile pabucunu ters giydirecek planını devreye sokuyor: Şarkıları başkalarına söyletmek, Rob ve Fabrice'e de sadece playback yaptırmak. Zira Frank Farian bu iki gencin şarkı söyleyememelerini, dış görünüşleri ve sahne şovlarıyla kapatabileceklerini düşünüyor. Ve uzun bir süre de haklı çıkıyor.
Hollanda'da evlenip çoluk çocuğa karışan Fabrice Morvan, o dönem Farian'ın yardımcılığını yapan ve bir süre Rob Pilatus ile duygusal ilişki yaşayan Ingrid Segieth, yine Farian'ın organize ettiği kapalı kapılar ardında Milli Vanilli şarkılarını söyleyen "gerçek" şarkıcılar Brad Howell, Charles Shaw, John Davis, müzisyenler, geri vokalistler ve olmazsa olmaz arşiv görüntüleriyle güçlü bir kronoloji kuran Luke Korem, bu büyük aldatmacayla ilgili ne varsa ortaya döküyor. Müzik tarihinin belki de en büyük skandalına her yönüyle hakim olmamızı sağlıyor. O skandal ki, milyonlarca sattırmış, şan şöhret kazandırmış, 32. Grammy Ödüllerinde En İyi Yeni Sanatçı ödülü bile aldırmış bir akıl tutulması. Stüdyo kayıtlarında ve canlı performans provalarında müzisyenlerin Rob ve Fabrice'i görememeleri, çeşitli organizasyonlarda vokallerin hep kayıtlardaki gibi olması, canlı katıldıkları bazı programlarda çıplak sesle şarkı söylememeleri gibi birtakım durumlardan şüphelenenler, MTV'nin düzenlediği bir etkinlikte playback cihazının takılıp tekrara düşmesiyle ve ikilinin koşarak sahneyi terk etmeleriyle haklılıklarından emin hale geldiler. Bu skandalın ilk patlak verdiği dönemlerde kamuoyunda sadece "aslında şarkıları onlar değil başkaları söylemiş" bilgisi hakimdi. Bu bilgi tüm skandalın özeti olsa da, Korem'in de derinlere indiği üzere ortada gençlerin iyi görünümlerini, potansiyellerini, yeteneklerini sömüren, ticari çıkarları uğruna her türlü sahtekarlığı yapabilecek bir sistem eleştirisi de atlanmamış.
Luke Korem meseleye içeriden bakarken Fabrice Morvan'ın içten açıklamalarından bolca faydalanıyor. Fabrice, yoksulluktan ve işlevsiz ailelerden geldikleri için ilk başta para, daha sonra da şöhret uğruna Frank Farian'ın kendilerine dayattığı bu sahtekarlığa sessiz kaldıklarını söylüyor. Şöhret ve para geldikçe de ondan uzaklaşmak güçleşiyor. Bu da yalanın sürdürülmesi demek. Yalan sürdükçe iki şey yaşanıyor: İlki bu yalanın her an ortaya çıkabilecek olduğu gerçeğinin Rob ve Fabrice'in omuzlarına bindirdiği yük. Bu ağırlık grubun arşiv görüntülerinden basın konuşmalarında adeta yüzlerinden okunuyor. Diğeri ise bir süre sonra bu yalanın esiri olup kendilerini gerçek birer şarkıcı ve müzisyen gibi görmeye başlayarak sınırları zorlamaları. Özellikle Grammy kazandıktan sonra Rob'un kendilerinin Paul McCartney'den, Bob Dylan'dan, Mick Jagger'dan daha iyi olduklarına dair demeçleri içler acısı. Bu şöhret zehirlenmesi ve kibir beraberinde çözülme sürecini de hızlandırıyor. Farian ile yaşanan tartışmayla ipler kopuyor ve yaşananlar bizzat Farian tarafından ifşa ediliyor. Uslanmayan Farian, bu sahtekarlıkta emeği geçen müzisyenlerin hakkını teslim etmek adına yüzsüzce The Real Milli Vanilli'yi bile kuruyor. Bu zehirlenmeyi en fazla yaşayan Rob için işler hiç iyi gitmiyor. Fabrice ise yaralarına rağmen kendini iyileştirmeye çalışıyor. Özetle büyük bir oyunun parçalarını tek tek inceleyen Korem, içinde kendi mesajını doğal olarak veren bu olağanüstü hikayenin her boyutunu bir kurmaca sürükleyiciliğiyle kamuoyuyla paylaşıyor. Ortaya da aslında güçlü bir suç filmi çıkıyor. Tek farkı, yaşananların gerçek olması.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder