13 Nisan 2017 Perşembe

No (2012)


Yönetmen: Pablo Larraín
Oyuncular: Gael García Bernal, Alfredo Castro, Luis Gnecco, Néstor Cantillana, Antonia Zegers, Marcial Tagle, Jaime Vadell, Pascal Montero, Elsa Poblete
Senaryo: Antonio Skármeta, Pedro Peirano
Müzik: Carlos Cabezas

Yıllar süren faşist rejim sonucu Şili'nin askeri diktatörü Augusto Pinochet uluslararası baskılara boyun eğer ve 1988'de 8 yıl daha iktidarda kalmak için kendi başkanlığını referanduma götürme kararı alır. "Evet" ve kararsız çoğunluğu görülen ülkede muhalefet "Hayır" kampanyalarını yönetmek üzere Rene Saavedra adında, ülkesinde popüler bir reklamcıyla anlaşır. Son derece kısıtlı olanaklarına ve diktanın yoğun baskılarına rağmen cesur Saavedra ve ekibi oylamayı kazanıp ülkelerini dikta rejiminden kurtarmanın yolunu bulmak üzere çalışmalara başlarlar. Tony Manero, Post Mortem, El Club, Neruda, Jackie filmlerinin Şilili yönetmeni Pablo Larraín'in kariyerinin dördüncü filmi olan No, bu kampanyanın başlangıcından itibaren geçirdiği evreleri inceleyen bir film. Larraín, dönemin siyasi atmosferini çoğunlukla fon olarak kullanarak Hayır kampanyasının kendisine, dolayısıyla reklamın ve kampanyaların güç dengelerine olan etkilerine odaklanıyor. Tabii bunu o siyasi iklimden uzak tutmamak adına Saavedra'nın özel hayatında gördüğü baskılara da değiniyor. Ama söz konusu kampanya olunca filmden beklentileri de bu yönde hafifletmek gerekiyor.

Pinochet yönetiminin kazanacağına kesin gözüyle bakılan referandumun Evet kanadını yönetenler, darbe sonrası baskıcı uygulamaların sağladığı korku ve sindirme politikaları ile elde edilen sözde meyvelerden, yani "huzur ve güven ortamından" bahsederken, muhalefet kanadında Hayır propagandası için ne yapılacağı da aslında az çok belli: Darbe sonrası faşist uygulamalar, infazlar, işkenceler, gözaltında kaybolanlar, faili meçhulller, kan, gözyaşı ve öfkeyle dolu arşiv ağırlıklı reklam filmleri. Ama kapitalist bir sektöre hizmet eden, kendisi de özgürlük yanlısı olmasına rağmen muhalif bir politik donanımı olmadığını düşündüren Saavedra'nın izlediği bu Hayır reklamlarını beğenmemesi de gayet normal. Çünkü şarkılı danslı kola reklamı çeken bir adamın referanduma bakışının da hemen hemen bu minvalde olması beklenir. Saavedra da olmadığı biri gibi reklam çekmek istemediği için Hayır propagandasını bu bakış açısıyla dolaşıma sokmak istiyor. Esprili, müzikli, insanların gülümsediği, geçmişin öfkesini bir kenara bırakıp geleceğe umutla baktıkları rengarenk bir reklam kampanyası tasarlıyor. Fakat muhalefetin ve binlerce Pinochet mağdurunun bu kampanyayı bir anda benimsemesi de beklenmiyor.

Larraín bu evreyi fazla deşip uzatmadan o döneme göre ilginç bazı fikirlere ve Hayır reklamlarının çekim sürecinde yaşananlara odaklanıyor. Zaten muhalefet başta karşı çıksa da, bu kampanyayı Evet kampanyasından farklı kılacak fikirlere açık bir görüntü içinde. Devlet televizyonunda 15 dakika Evet, 15 dakika Hayır propagandası yapma zorunluluğu bulunması ve geri kalan zamanın tümü zaten devlet propagandası içermesi sebebiyle o 15 dakikayı bilinen muhalif sloganlarla ve eski yaraları deşmekten başka bir işe yaramayan sert çıkışlarla doldurmak yerine, böyle bir fark yaratma düşüncesi baskın geliyor. Küçük skeçler, müzikal sahneler, hatta Şili'yi yansıtmayan reklam karakterleriyle çekilen mutlu portreler, özellikle korkudan pasivize olmuş veya kafası karışmış kesimi daha iyi bir gelecek için umutlandırma amacı taşıyor. Günümüz teknolojisi ve yaratıcılığıyla karşılaştırmamızın haksızlık olacağı bu reklamlardaki amatör, kitsch ve komik yapı, tek TV kanallı, bilgisayarsız, internetsiz 80'ler şartlarında insanlara farklı gelebilecek pekçok unsurdan besleniyor. Bu açıyı kısmen yerelleştirirsek, 12 Eylül darbesi sonrası bazı reklam kampanyalarının insanlara acılarını hatırlatmayı tercih etmeyen farklı duruşlarını örnek verebiliriz.


İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle ister istemez empati kurduğumuz, içselleştirdiğimiz, daha önce de farklı siyasi iklimlerde yaşadığımız referandum olgusunun demokratik işlerliği filmde çok fazla sorgulanmıyor. Bir siyasi propaganda aracı olarak reklamcılık ve onun Hayır oyu getirmesi için kullanılış biçimiyle ilgilenen Pablo Larraín, bu sayede toplum psikolojisine, baskıcı rejimlere karşı takınılacak hassas medya stratejilerine dair döneme göre cesur kararlar alan bir ekibi izliyor. Bu cesaret, hem hükümetin kuşkucu gözetimi altında Evet'e karşı bir propaganda yürütülüyor olmasından, hem de radikal sayılabilecek bir reklam konsepti ile başarı elde etme riskine girilmesinden kaynaklanıyor. Bizdeki çalkantılı siyasi iklimin, referandum için gerekli olan demokratik ortamın, ifade özgürlüğü kriterlerinin, en önemlisi de eğitim, kültür ve siyasi duyarlılık yönünden zayıf seçmen çoğunluğunun Şili'deki yansımaları, coğrafi ve fiziki farklılıklar içeriyor. Mesela Evet propagandası için Şilili sanatçı ve ünlü bulunamıyor. Çünkü hepsi Hayır için kenetlenmiş durumda. Muhalefet kendini bu davaya adamış bir profil çiziyor. Gökkuşağı sembolü altında ümit dolu bir Hayır kampanyasına girişmek için halkına güven duyan reklamcılar yaşıyor Şili'de.

Bu tip kampanyalarda insanları korkutmak, kötü deneyimleri tarihin neresinde olursa olsun bulup çıkarmak, böylece halkı kendisine razı etmek önemlidir. Propaganda veya miting süresinin %90'ında muhalefete yüklenmek, böylece halkı kamplaştırarak içerikten uzaklaştırmak daha kolaylaşır. Halkı geçmişiyle, fakirlikle, uzun ekmek kuyruklarıyla, terörle korkutmak gerekir. Sorgulamayan, yorumlamayan, din ve gelenekler olmadan siyasi bakış açısı oluşturamayan halk da bu korku ve dayatmalar sonucu bir süre sonra Stockholm Sendromuna yenik düşüp neyi savunduğunu bilmez hale gelebilir. Tabii bu bizim siyasi kültürümüzün ve seçmen profilimizin bir özeti. Buradaki yerellik ve evrensellik kıstasları tartışmalı. Daha demokratik ve hoşgörülü toplumlarda işler farklı yürür. Dağdaki çoban veya plazadaki beyaz yakalı neye oy verdiğini biliyor ve savunabiliyorsa onu değiştirmek zaten zordur. Bizde reklam kampanyalarının belirleyici rolü, başkalarına göre daha ikinci veya üçüncü planda kalır. Çünkü siyasetçiler meydanlarda ve buldukları her mikrofonda birbirlerini halka şikayet etme üzerinden kendi reklamlarını kendileri yaparlar.

Sandıktan Pinochet'ye Evet çıkacak olma ihtimalinin yüksekliğine rağmen, muhalefetin ve Saavedra'nın kolay pes etmemesi çok mühim. Ellerindeki en önemli fırsatı değerlendirmek için Şili halkının geleceğe duyduğu ümidi popüler reklam unsurlarıyla, hatta Şili halkına uzak görünen bazı reklam unsurlarıyla besleme riskini almaları da öyle. Ama onların en büyük avantajı, 1980'de %67 ile Evet çıkaran, 8 yıl sonra %56 ile Hayır diyerek Pinochet'yi istemeyen Şilililerin korkularından kurtulmaya hazır oluşları olsa gerek. Bu anlamda No, dünya tarihinde ibret alınması gereken bu halk oylamasının resmini çeken bir film. Tabii bu resim, Pablo Larraín'in dönemin ruhunu yansıtmak için tercih ettiği nostaljik tekniklerle çekildiği için daha gerçekçi bir iletkenlik taşıyor. Bu gerçekçilik sayesinde No'yu sadece film olarak başarılı bulmuyoruz. Şili halkının ne kadar gururlansa az geleceği bu tarihi kararı yüzünden onlara imrenmemize de sebep oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder