26 Aralık 2015 Cumartesi

La grande bellezza (2013)


Yönetmen: Paolo Sorrentino
Oyuncular: Toni Servillo, Carlo Verdone, Sabrina Ferilli, Pamela Villoresi, Galatea Ranzi, Giorgio Pasotti, Serena Grandi, Luca Marinelli, Luciano Virgilio, Giusi Merli, Sonia Gessner
Senaryo: Paolo Sorrentino, Umberto Contarello
Müzik: Lele Marchitelli

Yıllar önce yazdığı tek bir kitapla şöhrete ve paraya kavuşan, bu rehavetle yeni kitaplar yazmak yerine bir dergide röportajlar yaparak Roma'da lüks hayatını sürdüren Jep Gamberdella'nın 65. doğum günü partisiyle açılan La grande bellezza (The Great Beauty), Paolo Sorrentino'nun yazıp yönettiği ve 2014 En İyi Yabancı Film Oscar'ı, Golden Globe, BAFTA dahil yüzün üstünde organizasyondan ödül ve adaylıklar almış bir film. Yıllarca Roma sosyetesinde farklı karakterlerdeki insanların kaprislerine, ikiyüzlülüklerine, züppeliklerine, krizlerine tanık olmuş ve hala olmakta olan Jep, yaşlandıkça gençliğine özlem duyan bir adam. Ona gençliğini hatırlatan en önemli unsur ise artık daha sık hatırladığı ilk aşkı. Bu ruh haliyle ölmeden önce henüz tanımını yapamadığı muhteşem güzelliğin peşine düşen Jep, yeni bir kitap yazmak için de kendini hazır hissetmeye başlıyor.

Aslında ortada somut bir arayış veya yeni bir kitap yazmak için belirgin bir gayret yok. Açılıştaki uzun parti sahnesinden itibaren partiler, davetler, tuhaf sanatsal performanslar, burjuva sohbetler, olağanüstü mekanlar (bir adet de cenaze) arasında mekik dokuyan Jep, 65 yaşın baygın ve bitkin bakışlarıyla tutkulu bir varoluş arayışını benimsetmekten çok uzak. Şüphesiz Toni Servillo güçlü ve tecrübeli bir aktör. Ancak daha en başından Jep karakterinin sanki daha farklı bir yüze ve yoruma ihtiyaç duyduğu düşünülebilir. Yine de bu durumu kanıksadıktan, Jep'in bitkinliğini 65 yaşına ve sosyetik yaşam tarzının monotonlaşmasına tahvil ettikten sonra adaptasyon daha kolaylaşıyor. Aynı zamanda yan karakterlere ve Jep'in bu karakterlerle iletişimine odaklanmak da kabul edilebilir, hatta keyifli hale geliyor. Farklı amaçlara sahip görünseler de aslında amaçsızca o parti senin, bu davet benim savrulan bu karakterler içinde belki de en tutkulu olanı, tiyatro oyunu yazma peşindeki Romano olsa gerek. Tabii bu kadar amaçsızlık içinde Jep'in "muhteşem güzellik" arayışı (ki tekrar edelim, adam bariz birşey aramıyor, sadece hayatını yaşıyor), seyirciye hissettirmesi muhtemel burjuva yabancılaşmasını kendi kalıplarında makul hale getirmeye çalışıyor.


Jep Gamberdella, "65 yaşına bastıktan birkaç gün sonra keşfettiğim en önemli şey, yapmak istemeyecegim şeyler için artık vakit harcayamayacak olmamdı" dedikten sonra bile yapmak istemediği şeyler için vakit harcamaya devam ediyor. Katıldığı her etkinlik, karşılaştığı her insan, onlarca farklı ayrıntıyla birlikte hayatının son düzlüğüne bir anlam vermek isteyen bu adama birbirinden ilginç örnekler sunuyor. Sorrentino bu manada bir bütünlük peşinde değil. Tam tersi, Jep özelinde kendi bilinç akışının kanallarını açmak için çaba sarf ediyor. Ama birbirinden bağımsız görünen bu parçaları Jep'in spiritüel yolculuğuna uyarlarken bir bütüne ait olduklarını da doğal akışa yansıtıyor. "Hayat, tek bir bireyin anlayamayacağı kadar karmaşık" olunca tüm yan karakterlerin bu anlayışsızlığından kolektif başka anlayışlar peydah oluyor. İnsanın belli bir tükenme noktasında kendini ya eğlenceye ya da dine vermeye eğilimli oluşuna dair söyleyecekleri olan Sorrentino, en nihayetinde "kökler önemlidir" derinliğine erişiyor. Jep bu erişimi, hergün kendi vesikalık fotoğrafını çeken, üstelik bunlardan dev bir sergi oluşturan adam veya yıllardır kök yiyerek beslenen yaşlı azize sayesinde, ya da başta ilk aşkı olmak üzere ona yitip giden yılları hatırlatacak herhangi bir nostalji unsurunun güdülemesiyle sağlıyor.

Sorrentino'nun Roma'yı adeta bir başrol gibi kullanması, Jep ve çevresini kuşatan yapaylığa yer yer absürt yorumlar getirmesi Fellini seslerini de yükseltti. Ama Sorrentino birçok yönetmenden izler taşıyan, onlardan derlediği bu izlerden kendine başka bir yol açmaya çalışan yönetmenlerden biri. La grande bellezza ile bu yolda çok önemli bir adım atmışa benziyor. Bir olay örgüsü oluşturmak yerine, içinden kısa filmler çıkabilecek pasajlar oluşturan Sorrentino, Lele Marchitelli'nin tema müziklerini ve ilk kez bu filmle keşfedilebilecek pekçok lezzetli şarkıyı bu akışa dahil ederek zaten görselliği son derece güçlü filmini işitsel anlamda da özel hale getiriyor. Meydana getirdiği bu şiirsel bütünlük ile bir yönetmenin roman yazar gibi film çekme yetisine çarpıcı bir örnek teşkil ediyor. Henüz 50'sine gelmemiş Sorrentino'nun yaşlanma algısını (en azından 65 yaş algısını) bu denli elitist ve entellektüel kaygılarla ele alması şahsen filmle duygusal bir bağ kurmam yönünde önüme türlü engeller çıkardı. Ancak bir sanat olarak sinemanın bu penceresinden bakmayı başardığımızda kimi anlarda üzerimize yağan yağmur gibi bir film La grande bellezza...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder