15 Kasım 2016 Salı

The Tiger: An Old Hunter's Tale (Daeho) (2015)


Yönetmen: Park Hoon-jeong-I
Oyuncular: Choi Min-sik, Jeong Man-sik, Seong Yoo-bin, Kim Sang-ho, Jeong Seok-won, Ren Osugi, Kim Hong-pa, Ra Mi-ran
Senaryo: Park Hoon-jeong-I
Müzik: Jo Yeong-wook

1925 yılında Japon işgali altında bulunan Kore'nin Joseon bölgesinde geçen hikayede, tecrübeli kaplan avcısı Man-deok ve 16 yaşındaki oğlu Seok'un kasabadan uzakta bir dağ evinde sürdürdükleri hayatı izliyoruz. Seok henüz küçükken hızlı bir avcı olan Man-deok ve liderlik ettiği ekibi, dişi bir kaplan avlarlar. Kaplanın iki yavrusunu öldürmeyi gönlü elvermeyen Man-deok, onları güvenli bir mağaraya bırakır, yiyecek verir, göz kulak olur. Yıllar sonra bu yavru kaplanlardan tek gözlü olanı büyüyüp "Dağın Efendisi" adıyla etrafa korku salan acımasız bir canavara dönüşür. Onun saldırılarından birinde karısını kaybeden Man-deok, avcılığı bırakıp oğluyla münzevi bir hayat sürdürmektedir. Ancak bu defa, onun eski ekibinde liderliği devralan Goo-gyeong, Dağın Efendisi'nin dişisini ve iki yavrusunu  öldürür. Asıl amacı bu efsane kaplanı yakalamaktır. Bölgedeki Japon kumandan Maezono da, emrindeki askerleri feda etmek pahasına kaplanı ele geçirmeyi saplantı haline getirmiştir. Sevdiği kıza ve ailesine kendini kanıtlamak isteyen Seok, babasıyla tartıştıktan sonra ondan habersiz, kaplanın izini süren ekibe katılır. Bunu öğrenen Man-deok, oğlunu bulmak için geri dönmek durumunda kalır.

2010 yılında senaryosunu yazdığı I Saw The Devil, 2012 yılında ise yazıp yönettiği The New World ile dikkatleri çeken Park Hoon-jeong-I, yine senaryosu ve yönetmenliği kendisine ait The Tiger: An Old Hunter's Tale (Daeho) ile kariyerine sağlam bir tuğla daha koyuyor. İntikam, vicdan, hırs, minnet, aile, evlat sevgisi (acısı) kavramlarını birbiri içine geçirerek bir hikaye bütünlüğü sağlayan yönetmen, bu kavramları yan karakterlere de aşıladığı kadar, esasen biri insan, diğeri kaplan iki baba üzerinden okumalarla güçlendiriyor. Geri dönüşleri zamanlaması iyi biçimde filmin kurgusuna dahil ederken, zaman zaman insan - hayvan psikolojilerinin yer değişimini ya da ortaklıklarını sorgulatıyor. Bazı sahnelerde özel efektler bir miktar sırıtsa da, hikayenin vuruculuğunu arttırma yönünden gerekli olan bu aksiyon sekansları filmin duygusal yönünü zedelemiyor. Zaten olay örgüsünün gerektirdiği duygusal anlar, filme asıl şeklini verdiği için aksiyon bölümlerinden daha özenli ve önemli.

Filmdeki her karaktere, hatta bir karakter olarak kaplana bile yüklenmiş olan irili ufaklı motivasyonlar, onları yer dolduran birer nesne olmaktan kurtarmış. Man-deok ve kaplan arasındaki geçmişe dayalı kapanmamış yaralar yeterince hacimli olsa da, daha iyi bir gelecek isteyen oğul Seok, intikam duygularının yönlendirmesiyle nefes alıp veren avcı Goo-gyeong, aynı ekipte bir denge ve vicdan unsuru olarak beliren avcı Chil-goo, hırsı sayesinde kaplanı yakalamayı bir savaş haline büründüren Japon komutan Maezono gibi yan unsurlar kalabalık ve karışıklık yaratmıyor, kenar süsü gibi de durmuyorlar. Buna bağlı olarak, Güney Kore sinemasının en güçlü aktörlerinden Min-sik Choi başta olmak üzere Man-sik Jeong, Kim Sang-ho ve Seong Yoo-bin etkileyici performanslar ortaya koyuyorlar. Özellikle The Good, The Bad, The Weird filmindeki sinematografisine hayran bırakan Seong Jeong-hoon'un özenli işçiliği, aranılan tema müzisyeni Jo Yeong-wook'un harika müzikleri de bu bütünün önemli parçalarını oluşturuyorlar. Park Hoon-jeong-I ise, kimin akıbetinin ne olacağı az çok belli bir hikayeyi, pastoral doğallığında yoğurarak, kendi soğuk, sert, karlı ve kanlı bünyesinde sindirerek, epik bir masala dönüştürüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder