20 Ocak 2011 Perşembe

Red (2010)


Yönetmen: Robert Schwentke
Oyuncular: Bruce Willis, Morgan Freeman, John Malkovich, Helen Mirren, Brian Cox, Mary-Louise Parker, Karl Urban, Richard Dreyfuss, Ernest Borgnine
Senaryo: Jon Hoeber, Erich Hoeber
Müzik: Christophe Beck

Eski bir CIA ajanı olan Frank Moses (Bruce Willis) yalnız ve sessiz bir hayat sürmektedir. Ta ki, yüksek teknoloji sahibi bir ekip onu öldürmeye kalkışıncaya kadar. Kimliğinin ortaya çıkması ve çok önem verdiği bir kadın olan Sarah (Mary-Louise Parker)’nın hayatının tehlikeye girmesi üzerine Frank eski takımını toparlar ve son bir yaşam savaşı vermeye başlarlar.

Kariyerinin başlarında Tattoo (2002) isimli stilize gerilim filmiyle dikkatleri çekmiş olan Alman yönetmen Robert Schwentke’nin idaresinde, Warren Ellis ve Cully Hamner’ın aynı adlı grafik romanından uyarlanan Red, Hollywood usulü leblebi çekirdek tipinde, ama oldukça sevimli bir aksiyon. Uyarla uyarla bitmeyecek bu "graphic novel" denizindeki balıklardan sadece biri. Bir grafik roman ürünü olmamasına rağmen, bir bardak suda fırtınalar koparmış The Expendables’dan kat kat eğlenceli bir film olduğu da kesin. John Malkovich, Morgan Freeman, Helen Mirren, Brian Cox gibi yılların karakter oyuncularını, banka hesaplarını biraz daha şişirmek adına bu ufak kaçamakta bir arada görmek eğlendirici olabiliyor. Artık bu usta oyuncuların perdeye yansıyan alışıldık sıcaklıkları mı, romatizmayı, astımı, şekeri, kolesterolü bir kenara bırakıp kötü adamların hakkından gelme misyonlarına geri dönen ajan eskisi İhtiyar Heyeti matraklığı mı bilmem, filme ayırdığım dakikalardan pişman olmadım diyebilirim.

Belki biraz daha Watchmen tarzı içerik sahibi bir senaryoyla bu sevimli ihtiyarlardan daha ciddi bir film çıkarılabilirmiş. Veya Schwentke, Tattoo’daki gibi karanlık ve etkileyici anlatımıyla filmi daha olgunlaştırabilirmiş. Ama o zaman da gişeye sevimli görünememe riski var. Zaten filmin ciddi görünmek gibi bir derdi de yok. Çarpıcı bir hikâye, zengin bir içerik, sonrası dikkatle hesaplanmış bir mantık barındırmadığı için, bu oyuncuların güzel hatırlarını Bruce Willis başrollü (ki o da emekli olmuş John McClane-Jason Bourne karışımından başkası değil) maço aksiyonlarla ekmek arası sunan bir film. Willis’in vefalı hayranları havada kapmıştır kapmasına da, tecrübe abidesi oyuncuları bu filmlere bonus olarak gören mantığın sonuçları “ne kadar ilginç olmuş, onları hiç böyle görmemiştik” ya da “ne kadar yazık, koca koca oyuncular ne hallere düşmüşler” şeklinde farklı yorumlara yol açabiliyor.


Bu kadar ağır topu bir araya getirdiğinizde mutlaka bir Shakespeare uyarlaması çekmelisiniz diye bir şey yok tabiî. Piyasadaki çoğu aksiyondan daha dişe dokunur ve amacına uygun şekilde ekran başında eğlendiren bir film olmak ona yetiyor. Wachowski biraderlerleri ve Timur Bekmambetov’u andıran sahneleriyle kulvarını belli etmekte. Üstelik bu çılgın ekibin gençliklerinde neler yaptıklarını, Victoria ve Ivan ilişkisini, Kordesky’yi, Marvin’i işleyen bir başlangıç filmine bile müsait bir sempati taşıdığı, en önemlisi de John Malkovich’in canlandırdığı Marvin’in tek başına bir filmi götürebilecek kapasitede olduğu fikrindeyim.

İsmi sayılan yaşlı ekibin yanında, Richard Dreyfuss ve Ernest Borgnine gibi iki konuk oyuncu (bu arada Borgnine'ı görünce hortlak görmüş gibi hissettim, zira öldüğü gibi bir fikre kapılmışım nedense!) ve bu kadronun altında ezilmeyen önemli rollerde Mary-Louise Parker ile Karl Urban da filme olumlu katkı sağlamaktalar. Peki ortada katkı sağlamaya gerek veya katkı sağlanacak birşey var mı derseniz, yok esasen. Bileşik Devletler Başkan Yardımcısı'nı alt etmek gibi büyük bir hedef seçen, onun 1980'lerde allahın Guatemala'sında yediği haltları örtbas etmek istemesi sonucu kontrolden çıkması üzerine ucu bizimkilere değen olaylar zinciri teknik açıdan The Expendables'ı andırıyor olabilir. Ama işte ne varsa eskilerde var!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder