Yönetmen: Felix Van Groeningen
Oyuncular: Kenneth Vanbaeden, Koen De Graeve, Wouter Hendrickx, Johan Heldenbergh, Bert Haelvoet, Gilda De Bal, Natali Broods, Pauline Grossen, Valentijn Dhaenens, Sara De Bosschere, Jos Geens
Senaryo: Christophe Dirickx, Felix Van Groeningen, Dimitri Verhulst
Müzik: Jef Neve
Küçük bir Belçika kasabasının salaşlığını, bıkkınlığını ve pasifliğini, sıra dışı Strobbe ailesinin salaşlığıyla birlikte ele alan The Misfortunates, bir aileden çok, bir kabilenin işe yaramaz erkeklerini andıran 4 erkek kardeş ile büyümek zorunda kalmış 13 yaşındaki Gunther tarafından bu hayata bakan bir dram. Kardeşlerden en büyüğü olan Celle’in oğlu olan Gunther, bu anormal büyüme ortamının göbeğinden çıkmış orta yaşlı bir yazar ve sevgilisi istem dışı hamile kalmış bir baba adayı olarak bize anlattığı hikâyesinde, çılgınlığın sınırlarını zorlayan ve aşan babası ile amcalarını tüm sinir bozucu yönleriyle ele alıyor. Onların sorumsuzlukları ile, sabır taşı haline gelmiş babaannesi arasında çoğu zaman kendi başının çaresine bakmak durumunda kalan çocuk Gunther, çok satan yetişkin yazar Gunther olunca, kişiliğini şekillendiren geçmişiyle tekrar yüzleşiyor. Aynı odada kaldığı amcasının eve attığı kadının şehvetli inlemeleri arasında uyumaya çalışan, babasının kusmuklarını temizleyen, mağara adamı amcalarından envai çeşit küfür işiten, onlar gibi akşamdan kalma vaziyette gezen Gunther’in okul ve sosyal hayatı da sorunlarla dolu hale geliyor.
Yalnız tüm bu iğrençliklerin yanında Strobbe ailesinin tuhaf biçimde birbirlerine bağlılıkları da filmin temas noktalarından biri olarak atlanmıyor. O kadar ruhsuz ve bilinçsiz aile fertleri izliyoruz ki, artık bir yerden sonra o bağlılıkları gördükçe bizler bile sarılabilecek bir şeyler bulmuş gibi hissedebiliyoruz. Zaten bana göre filmin en dikkat çekici başarısı (ki filmin yetişkin Gunther dışında kalan tümü buna dahil), bir süre sonra bu tuhaflığın kanıksanmaya başlanması, hiç de abartılı veya saçma gelmeyen gerçekliği. Yönetmen Felix Van Groeningen, Strobbe ailesini anlatırken kurduğu her denklemin basit çözümleri bulunduğunu, absürdlüğe varan anların bile hayatın içinden çıkan normal olasılıklardan ibaret olduğunu birbirine karışmış duygular eşliğinde savunuyor sanki. Gunther’in bu ortamda fazla istismara uğramamış olması (ortamın kendisi başlıbaşına istismarken), amcaları tarafından korunup kollanması, bir yeğen veya evlattan ziyade arkadaş gibi görülmesi, onun farklı bir olgunlaşma sürecinden geçmesini sağlıyor. Kaçıp kurtulmayı düşlese bile ailesini seviyor, babasına laf söyleyenlerle kavga ediyor. Filmin abartılı ve saçma gelmeyen gerçekliği, bukalemun misali üzerine konduğu sahnelerde komediye, drama, gerilime dönüştükçe ve hiçbiri diğerinden kopukluk yaşamadıkça bu duygulara yaptığımız dikey ve yatay geçişlerin pratikliği anlatım yönünden hayranlık ve keyif veriyor.
Tuhaf yarışmalar kazanmaktan başka hayata dair ihtirasları olmayan sığ amcalardan biraz farklı olarak baba Celle’in oğlu Gunther’e bağlılığı oldukça dramatik testlerden geçiyor. Kaza kurşunuyla dünyaya gelmiş olmasına rağmen Celle’in Gunther’e olan sevgisini gösteriş biçimleri, sığ Strobbe kurallarını zorlayacak ölçüde tepkilere itiyor onu. Yatılı okula gitmek istediğini söylediğinde oğlunun canına kastedecek bir cani, rehabilitasyondan çıktığında ise ona normal babaların oğullarına ayırdığı türden vakit ayırabilecek kadar insan olabiliyor. Ama verdiği basit bir sözü tutamayacak kadar Strobbe olduğunu Gunther’in penceresinden görmek çok hüzünlendirici bir tecrübe. Tüm garabetine rağmen, Strobbe ailesine olan sevgisini çocuk kalbinde taşıyıp, baba olduğunda çocuğuna bir Strobbe gibi davranmama refleksinin insani aşamalarından çoktan geçmiş bir birey olarak Gunther için hayattan alınan en önemli ders, öyle ya da böyle sorumluluk sahibi bir karakter olmak. Hem geçmişine, hem kendine, hem de geleceğini şekillendireceği evladına sorumlu bir karakter.
Bu yapısıyla da “Şeylerin Boktanlığı”, “Çölde Kutup Ayısı”, hatta Strobbe erkeklerinin (ve tabiî dayakçı bir kocaya düşen kızkardeş Strobbe’nin) talihsizlik diye nitelendirilen seçme özgürlüklerini kullanış biçimleri göz önüne alındığında “The Misfortunates” gibi saçma sapan isimleri hak eden bir film değil. Bu kadar laftan sonra kulağa fazla didaktik bir filmmiş gibi gelmesini de istemem. Yer yer Trainspotting ya da Ex-Drummer kara komedisinden alınan tatları almanın da mümkün olduğu çok yönlü bir dram The Misfortunates...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder