30 Ocak 2011 Pazar

The Man From Nowhere (2010)


Yönetmen: Lee Jeong-beom
Oyuncular: Won Bin, Kim Sae-ron, Kim Tae-hoon, Kim Hee-won, Kim Seong-oh, Lee Jong-pil, Thanayong Wongtrakul
Senaryo: Lee Jeong-beom
Müzik: Hyun-jung Shim

Eski bir ajan olan, fakat yaşadığı trajik bir olaydan sonra kabuğuna çekilip gözden uzak rehincilik işi yapan Tae-sik, komşusu olan uyuşturucu işine bulaşmış bir kadın ve onun küçük kızı So-mi yüzünden adım adım belâya sürüklenir. Normalde belâdan uzak durmaktadır. Ama dış dünya ve insanî duygularla bağlantısının kopmamasını sağlayan küçük So-mi ile yaşadığı mesafeli dostluk, So-mi’nin organ mafyası tarafından kaçırılmasıyla oku yayından çıkarır. Bu mafyanın güçlü babasını alt eden Man-sik ve Jong-sik kardeşler, kaçırdıkları So-mi’nin Tae-sik için önemini anlayınca şantajla onu kirli işlerine alet etmeye başlarlar. Tae-sik, hiç hafife alınmayacak bir avcıdır. Ama bu kez değer verdiği So-mi’yi kurtarabilmek için çok dikkatli bir avcı olmak zorundadır.


2006’daki Cruel Winter Blues’un ardından 4 yıl sonra ikinci filmini yazıp yöneten Lee Jeong-beom, Tony Scott filmi Man On Fire’ın etkisinde kaldığını hissettiren, buna karşın kendi çevre düzenini de senarist olarak olmasa da yönetmen kaygılarına iyi uyarlayan bir anlatım benimsemiş. Gerçi çok fazla mizansen ve bunları Hong Kong aksiyonlarına kaydıran aksiyon fikirleri mevcut. Ama özellikle Tae-sik ve So-mi arasında yaratılan kimyanın kısa ve etkili hazırlanışı, sonrası nasıl gelişirse gelişsin bu arkadaşlığın etrafına bir kalkan kurmayı beceriyor bana göre. Sonrası zaten malum. Tüm öfkesini ve şiddetini organ/uyuşturucu mafyasına akıtan, zaman zaman o öfkenin gözünü kör etmesiyle mantık hatalarını sürükleyiciliği su götürmeyen aksiyonuna katık eden, haliyle kamu vicdanından ödün vermeyen bir film haline giriyor. Vicdan yüklenmesi sonucunda da pamuk prenses ve onu öldürmek için görevlendirilmiş avcı konumuna benzeyen bir durumun içinden hasarsız çıkamıyor. (Üstelik burada avcının öldürmek yerine sadece göz oydurma görevi üstleniyor olmasına rağmen çıkamıyor.) Yine de sıradan bir Hong Kong aksiyonunun hiç üzerine vazife olmayacağı, bu yüzden adam gibi beceremeyeceği ölçülerde organ mafyasının rutinlerine bakış atmasını biliyor. İşin içinde Tae-sik gibi gizemli ve becerikli bir aksiyon kahramanı, So-mi gibi talihi kendisi kadar mükemmel olmayan bir kız çocuğu, insanları satılacak organlar olarak gören acımasız mafya adamları ve bunların beraberinde getirdiği vicdana hitap eden dramatik bir anlatım girince iş kolaylaşıyor.

Bugüne kadar Taegukgi ve Mother’daki dikkate değer performanslarını izlediğim Won Bin’in az ama öz kariyerine bu filmler kadar olmasa da Tae-sik karakteriyle etkili bir parça daha eklediğini söyleyebiliriz. Lâkin asıl gücünü Tae-sik’ten değil, Won Bin’den alan bir etkinlik bu. İyi oyuncu naif bir küçük kardeş veya yarım akıllı bir evlat olabildiği kadar gözüpek bir ajan eskisi de olabiliyormuş duygusunu hiç yadırgatmıyor kendisi. Man On Fire döneminde Dakota Fanning ne ise, şimdilerde Kim Sae-ron Güney Kore sinemasında aynen o, hatta daha fazlası. Üstelik Fanning’in aksine onun A Brand New Life gibi sessiz sedasız çok önemli bir başrolü kapıp götürmüşlüğü mevcut. Bazı sahnelerde Won Bin’den rol çalması yadırganacak birşey değil. Sonuç olarak, aksiyon dram sevenlerin uğramaları durumunda sıkıntı çekmeyecekleri, finaldeki dokunaklı bakkal sahnesi gibi buruk sonları sevenleri memnun edecek bir film The Man From Nowhere… Keşke filmin adı “Rehinci Hayalet ve Çöp Tenekesi” olsaymış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder