Yönetmen: Sinan Çetin
Oyuncular: İlyas Salman, Şener Şen, Ayşen Gruda, Pembe Mutlu, Ahmet Mekin, Hikmet Gül, İhsan Yüce
Senaryo: Yavuz Turgul
Müzik: Cahit Berkay
Eski kalabalık kadrolu filmlerin ardından birtakım faydalı bölünmeler, sonra da o bölünmelerden doğan yeni kombinasyonlar oluştu. Kimi ekip halinde, kimi Kemal Sunal gibi tek başına, en çok da Zeki Alaysa-Metin Akpınar gibi ikili olarak eylemlerini sürdürdüler. Bir dönem Şener Şen-İlyas Salman da bu ikililerden biriydi. Banker Bilo, Dolap Beygiri, Şekerpare gibi komedilerde beraber rol aldılar. Sonra farklı yönlere gittiler, Şener Şen, Türk Sineması’nın en en önemli filmlerinden Züğürt Ağa, Namuslu, Çıplak Vatandaş, Milyarder, Muhsin Bey gibi ciddi komedilerle aldı yürüdü. (Eşkıya’dan bu filmlerden biraz farklı olduğu için bahsetmedim). İlyas Salman ise onun kadar istikrarlı değildi açıkçası.
İkili halde çektikleri filmlerde Salman genellikle saf doğulu köylüyü, hem de cahilliği kurnazların ağzını sulandıracak bir saflıkla canlandırırken, Şen ise o ve onun gibilerin sırtına binip sömüren, doymak bilmez fırsatçı tiplemesindeydi. Birinin saflığına, diğerinin kurnazlığına sinir olmamak elde değildi. İlk izlediğimiz sıralarda bu tür filmleri “film” oldukları için pek ciddiye almaz, hayatta asla böyle şeyler olamayacağına İlyas Salman saflığında inanırdık. Ama Şener Şen tiplemelerinin, hatta daha zalimlerinin günümüzde bile cirit attığı gerçeği zamanla suratımıza tokat gibi inmiştir. O filmlerin aslında gerçeğin farklı bir sureti olduğunu, yaşadığımız hayattan hiç de kopuk olmadığını fark etmişizdir. Fakat bu filmler yıllar geçtikçe demlenmekte, sadece birer “film” olmadıklarını, saflığın ve kurnazlığın, iyinin ve kötünün hayatın türlü sınavlarında aldıkları ödülleri / yaraları resmetmektedirler.
O kalabalık kadrolarla başlayan, Zeki- Metin’in VHS klasikleri, Salman-Şen ikilisinin toplumsal hiciv başyapıtları ve devamında Kemal Sunal ile birlikte Şener Şen’in yukarıda bahsedilen benzersiz kara komedileri ile süren muhtelif furyalar, aslında o dönem ne kadar sağlam bir politik eleştiri altyapısı olduğunu ve bu ciddi altyapıyı en iyi sağlayan ve yaygınlaştıranların ironik bir şekilde komedyenler olduğunu belirginleştirdi. (70’ler seks furyası ve 80’ler feminizm furyası da başka şeyleri belirginleştirdi o ayrı! Gerçi 80 sonrası ortam itibarıyla furyadan geçilmiyordu ya!). Acaba öte yandan bu ciddi komedi yapımlarının komedi dozu fazla kaçmış da haksızlıkları, yolsuzlukları şaka gibi algılamış, tepkisizleşmiş miyiz acaba? Pasifliğimiz, duyarsızlığımız ondan mıdır? Biraz ondansa da, daha çok başka şeylerden olsa gerek. Bu filmler insanları uyuşturmak değil, tam tersi onları kara mizahın gücüyle zinde tutmak istiyorlardı. Ciddi filmler kadar böylesi ses getiren komedilerin sosyal olaylara bakışları zaten başlı başına bir tez konusudur.
Çiçek Abbas bu adı geçen filmler gibi bir Türk Sineması klasiği olmuştur. Peki neden? Hem de Sinan Çetin yönetmiştir. (Sevmeyenleri bu konuda bile komplo teorileri üretmiş). Çetin’in çetinliği ayrı bir tartışma konusu. Amacım, onun yönettiği bir filmi sevmiş olmayı sağlam temellere oturtmaya çalışmak değil ama yönetime bakarsak, dönemin filmlerinden hiçbir farkı olmadığını görürüz. Bu kadroyu başka bir yönetmen de yönetse zamanın standartlarının dışına çıkmazdı zaten. Çiçek Abbas, başarısını büyük ölçüde Yavuz Turgul’un hikayesine, İlyas Salman-Şener Şen ikilisinin muazzam komedi-komedi uyumuna, aynı zamanda klasikleşmiş bir komedi-dram dengesine borçludur. 12 Eylül sonrası yoksulluğun kendine has fonunda, usta ve çırağın zamanla iki rakip minibüsçü oluşu, aşk ve işteki amansız rekabetleri, yani klasik gibi duran iyi-kötü mücadelesi o denli içten ve sahicidir ki, geri kalan her şey bu güçlü kimyaya hizmet etmek için orada bulunmaktadırlar adeta. Buna Sinan Çetin de dahildir.
Dramsa dram, komediyse komedi, romantizmse romantizm. Çiçek Abbas Türk Sineması’nın yüzakı filmlerden biri. Yıllar sonra herkes kendine pay çıkarabilir, yönetmen tartışmaları hala sürebilir. Ama Abbas, Şakir gibi herkese benzeyen, ama kendileri olmayı becermiş iki karakter, Cahit Berkay’ın yürek burkan “Çiçek Abbas” teması, karizmalar üstü Ahmet Mekin, Adile Naşit, Ayşen Gruda, Pembe Mutlu, yıllar öncesinden gelen, hala soframıza konuk olduğunda bile afiyetle yenen, çoluğumuzun çocuğumuzun bile izlediğinde güleceği (biraz daha büyüdüklerinde hüzünleneceği) son kullanma tarihi olmayan bu zamansız filmin nadide parçalarıdır. Aslında film bile denemez. Film taklidi yapan bir hayat kesiti. Finalde belirsizliğe doğru ilerleyen minibüs, aşkın engel tanımazlığına, tertemiz bir hayata, sınırsız hayallere açılmış bir yelkenli gibi değil midir?
Yazınız için teşekkür ederim.
YanıtlaSilBlogunuz içerik açısından gerçekten güzel. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
SAygılarımla.