21 Temmuz 2010 Çarşamba

Green Zone (2010)


Yönetmen: Paul Greengrass
Oyuncular: Matt Damon, Brendan Gleeson, Greg Kinnear, Yigal Naor, Amy Ryan, Khalid Abdalla, Jason Isaacs
Senaryo: Brian Helgeland, Rajiv Chandrasekaran
Müzik: John Powell

2003 yılında ABD önderliğinde Bağdat’ın işgâli sırasında, tebligat çavuşu Roy Miller (Matt Damon) ve ordu müfettişlerinden oluşan ekibi, Irak çölünde depolandığından kuşkulanılan kitle imha silâhlarını bulmak üzere görevlendirilir. Bubi tuzaklı bir bölgeden diğerine geçen askerler, ölümcül kimyevi maddelerin peşine düşerler. Ancak bunun yerine, görevlerinin amacını taban tabana değiştirecek bir örtbas olayı ile karşılaşırlar. Farklı amaçları olan ajanlarca çevrilmiş olan Miller, yabancı topraklardaki gizli ve sahte istihbarat bilgilerinin ışığında, zorba bir rejimin yıkılmasına ya da istikrarsız bir bölgede savaşı tırmandıracak yanıtlara ulaşmak zorundadır. Bu hararetli ve tehlikeli yerde, en zor bulunan silâhın, gerçeğin kendisi olduğunu keşfeder.

Her ne kadar içine battıkları pisliği lehlerine çevirecek kozlara sahip olsalar da Amerikan sinemasının Irak işgali ile ilgili en ince ayrıntılardan senaryolar üretmesi, yüksek bütçelerle ve geniş tanıtım stratejileriyle kamuoyuna sunması, bu konuda hiçbirşey yapılmamasından çok daha iyi. Bu kez masada, tüm dünyanın bildiği, işgalin bahanesi olan kitle imha silahlarının çıkış noktası ve gerçekliği tartışılıyor. Masanın iki ucunda da iki mühim isim oturuyor. Washington Post'un eski Bağdat sorumlusu Rajiv Chandrasekaran’ın kitabından uyarlanan senaryoda Brian Helgeland (L.A. Confidential, Conspiracy Theory, Mystic River, Man On Fire), Amerikan hükümetiyle yaptığı gizli anlaşma miadını doldurunca ortadan kaldırılmak istenen General Al Rawi’nin çok önemli sırlarının peşine düşen iki tarafı konu ediniyor. Her iki taraf da Amerikalı. Ama sırları yok etmeye çalışanın üst düzey bir Pentagon yetkilisi, onları ortaya çıkarmak isteyenin de son zamanlarda birçok asılsız kitle imha silahı ihbarı alan bir çavuş olması, meselenin “isimsiz kahraman” rotasına yöneleceği sinyallerini veriyor. Neticede gerçeği örtbas etmek isteyenlere karşı bir CIA yetkilisi ile bir gazetecinin desteğini de arkasına alan Çavuş Miller’ın ulaştığı mertebe de o oluyor. Verilen mesaj da “bırakın ülkeleri hakkındaki kararları kendileri versinler”, “Irak’ta kitle imha silahı yok” gibisinden olunca, haklılığına rağmen insanı fazla çarpmıyor.


Masanın diğer tarafında ise yine Matt Damon ile birlikte iki Bourne filmi çekmiş Paul Greengrass var. Green Zone, tarz olarak bu filmlere oldukça yakın. Ancak Greengrass’ın hareketli kamerasının sağladığı spontane aksiyon ve belgeselimsi doku, Bourne filmlerindeki gibi gerilim yüklü bir macera ile buluşamıyor kanımca. Beklenildiği üzere “Bourne Askerde” filmi sayılmaz bu yüzden. Irak’ta bu silahların olmayışı ve akabinde verilen işgal karşıtı mesajların bilindik olması önemli değil. Önemli olan, işgal öncesi, sırası ve sonrasının böyle senaryolarla didik didik edilmesi, yapılan haksızlıklara A sınıfı filmlerle bir şekilde tepki konulması, konulmuyorsa da en azından dikkat çekilmesi. Artık işin propaganda ve Amerikan kahramanlar üretme kısmına yapacak bir şey yok. Film onların, bu yüzden istedikleri gibi at oynatacaklar. Üst düzey bürokratların çevirdikleri dolapları, savaş yanlısı politikalar üreten karanlık derin devlet neferlerini de teşhir ettikleri sürece kendilerini ilgiyle izletecek filmler bunlar. Bu kirlilik ve kaos içinde hâlâ ideallerini yitirmemiş çavuşlar, ajanlar, gazeteciler olduğunu vurgulamak fazlaca duygusal çağrışımlar yaratmıyor değil. Ama bazı yanlı tutumlarına rağmen ideallerini yitirmemiş senaristler ve yönetmenler görmenin politik sinemanın geleceği açısından çok önemli olduğunu yinelemek gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder