25 Temmuz 2010 Pazar

Equilibrium (2002)


Yönetmen: Kurt Wimmer
Oyuncular: Christian Bale, Taye Diggs, William Fichtner, Emily Watson, Sean Pertwee, Angus Macfadyen, Sean Bean, Dominic Purcell, Matthew Harbour, Emily Siewert
Senaryo: Kurt Wimmer
Müzik: Klaus Badelt

3. dünya savaşının yaralarını zor da olsa sarmayı bilmiş yakın geleceğin dünyasındayız. Savaşın travmasını üzerinden atamamış olan hakim totaliter sistem, barışı korumak adına insanların duygularını baskı altına almaktadır. Sanatsal nesneler bulundurmak ve güzel sanatlarla iştigal etmek yasaktır. Duygu ve heyecan uyandıracak şeylerle ilgilenmek, ölüm cezasına bile yol açabilmektedir.

Üst düzey bir güvenlik ajanı olan John Preston, kurallara karşı duranları bulup yok etmekle görevlendirilmiştir. Kullananlarda sisteme uygun bir ruh hali yaratan Prozium’u içmekten vazgeçtiğinde, sistemin en büyük silahlarından biri olan ajan eski kimliğinden uzaklaşmaya başlayacaktır.



Matrix fenomeninin rüzgarına kapıldığı su götürmez Equilibrium, zaten "Matrix’i unutun" diyerek ezikliğini deklare etmiş ve racona yanlış yapmış oluyordu. Magazin dünyamızdaki küçük balıkların, büyük olanları kendilerine rakip seçip prim yapma kurnazlığına benzer bir tavır sergilemek filme hiçbir yarar sağlamadı. Buna hiç de gerek yoktu. Çünkü Equilibrium hiç de kötü bir film değil. Cılız bir makinistten Batman’e dönüşen Christian Bale ve Emily Watson destekli, Phillip K. Dick tadında bir hikaye (Dick külliyatını pek bilmediğim için esinlenme olup olmadığı konusunda fikir sahibi değilim). Üstelik çift tabancalı samurayizasyon yaratıcılığı cidden çok elit bir havaya sahip. Ancak filmde hissettiğim ruh eksikliği, elde patladığını düşündüğüm bu çok yaratıcı aksiyon fikri, böyle bir filmde olması gerekli bilim kurgu görkeminden yoksunluk ve bazı bölümlerin fikir kısırlığını kendi adıma hazmedemedim.

Tuhaf özdeşleştirmelerime bir yenisini daha ekleyerek, bu filmi de Salvador Dali tablolarından birine benzettim. Onlar da ilk bakışta kişiyi hemen içine alan bir yapıya sahip eserler değildir. Yıllandıkça ya da kafa yordukça birtakım detaylara vakıf olabilme ihtimalini göz önünde tutmak lazım. Aslında bunu pek çok filme yapmak lazım. 2000 filmleri bizim çoluk çocuğun kültü olacak filmlerle dolu. Üstelik bazıları şimdilerde yerden yere vurduğumuz filmler olacak emin olun. Yani bunlara şimdilik çocuklar erişmese iyi olur. Gerçi erişselerde farketmeyecek. Büyüyünce erişme sorunları olmayacak. Onları bekleyeceklerin tanımını yapamayacak kadar zavallı durumdayız. Equilibrium'daki ufaklıklar gibi olma ihtimali de mevcut.


Equilibrium’da, bir nevi kırmızı-mavi hap konseptinin değişik uygulanışı olarak boyuna zerkedilen Prozium, yani Prozac-Valium karışımı sıvı ile tanışıyoruz. Valium’u bilen bilir, insanı sakinleştirmenin yanında ruhsuzlaştırdığı söylenen, tabiki bağımlılık yaratan bir antidepresan. Prozac için ise Elizabeth Würtzel’in Prozac Nation (Prozac Toplumu) kitabını öneririm. Gerçekten hakkında köşe kapmaca oynanabilecek bir ilaç. Kesinlikle erişilmeyecek yere konmalı. Kitaptan sonra Prozac'çılar katır yüküyle para kazanmışlardır herhalde. Filmi bile yapılmış. Hatta Würtzel demişken Bitch'i de önerelim. Kendisini Melissa P gibi bir arkadaş sanmayasınız. Ama bence Prozac’ın en iyi tarifini Leonard Cohen yapmıştır: “Prozac insanın ayağını yerden kesiyor, doğru. Ama tepesine bir tavan da oluşturuyor”. Bu nasıl bir tariftir. İnsanı ortadan ikiye ayıran cinsten. Tam bir ozana yakışır yorum. Leonard Cohen şarkıları kesinlikle uzanılabilecek uzaklıkta olmalı. Özellikle Prozac'lık bir durumunuz varsa!

Herneyse, bu Edi ile Büdü’nün bir araya gelmesi sonucu insanoğlu müzik, sinema, resim, heykel, kısaca sanat adına ne varsa tüm güzelliklerin kendini yoldan çıkarıp münafıklaştırmaması için bünyesinde bir sözde “equilibrium” oluşturuyor. Tabi bu beyin soykırımı, bir diktatör ve onun profesyonel ordusu tarafından kontrol ediliyor. Bu ordunun bir numaralı adamı John Preston, Prozium’unu almayı ihmal edince de gerçeğe uyanıp tek kişilik dev ordusuyla, hisleri köreltilmiş kitlelerin muhtaç olduğu “chosen one” oluveriyor. Christian Bale’in, sinema tarihinde Bruce Willis ve Cüneyt Arkın’ın da dahil olduğu Dünyayı Kurtaran Adamlar Kulübü’nün bir üyesi olmasından rahatsız olur muyuz? Üslubumdan film ile alay ettiğim düşünülmesin. Equilibrium’u tüm soğukluğuna rağmen seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder