4 Temmuz 2010 Pazar

Crazy Heart (2009)


Yönetmen: Scott Cooper
Oyuncular: Jeff Bridges, Maggie Gyllenhaal, Colin Farrell, Robert Duvall, Ryan Bingham, Jack Nation
Senaryo: Scott Cooper, Thomas Cobb
Müzik: T-Bone Burnett, Stephen Bruton

Bir zamanların country müzik starı Bad Blake, 57 yaşında alkolik bir şarkıcıdır. Küçük kasaba barlarında gitar eşliğinde şarkı söyleyerek geçinmektedir. Bir çok kadınla ilişkisi olmuştur, ancak şimdi yalnızdır. Günlerden bir gün hayatına Jean girer. İyi bir haber peşindeki genç gazeteci boşanmıştır ve 4 yaşındaki oğlunu kendi başına büyütmektedir. Birlikte oldukça Jean, Bad’in içindeki insanı görmeye başlar.

The Wrestler için söylediklerimi buraya kopyalayıp yapıştırsam, Randy 'The Ram' Robinson ile Bad Blake arasında sanırım sadece mesleki farkın yarattığı birkaç kelimeyi düzeltmek icâp edecektir. Bu benzerlik rahatsız ediyor mu? Kesinlikle hayır. Her ikisi de düşüşteki kariyerlerini son bir atışla ayakta tutmayı hayata tutunma nedeni olarak belirlemiş naiflikte karakterler. Bu hikâyeler inişleri ve çıkışları ile birbirlerine çok benzeseler de, oluşan şablon üzerine kendi farklı dünyalarına ait pek çok unsuru aynı naiflikte ekleyebilmiş yapıdalar. Fazla Amerikalılar, ama yine de yabancısı olduğumuz bu hayatlara, yabancısı olmadığımız dramlar kondurması bakımından hayatın içinden çıktığını belli eden evrenselliğe sahipler. Bir zamanların fırtınalar estiren ustaları, şimdinin kayan yıldızları olmaları, muğlak geçmişleri, evlatlarına karşı iyi bir baba olabilmenin telâfisi zor geç kalmışlığı, gönül pişmanlıkları, karşılarına çıkan genç ve güzel ikinci şanslar, onların tek çocuklu dul olarak ayakta durabilme konulu yan dramları, kocamış kurt misâli maskaraya dönmemek için karşılarına çıkan nihâyi bir fırsat ve dahası…

Her iki filmin de yapımcısı olan Fox Searchlight, spor ve müzik dünyasından sonra bu kez düşmüş bir film yıldızından ürettiği benzer bir hikâye ile sinema dünyasına dönerek bir üçlemeye sponsor olur belki. Başrolü de Oscar’a aday olur veya alır. Çünkü ortada öyle bir rol kalıbı var ki, dibe vurmuşluktan başlayıp küllerinden doğma süreci içindeki doğal gidişat ve ona lojistik destek sağlayan yan dramlar tamamen bu karaktere hizmet etmek için oradadırlar. Fakat bu kadar hizmet edenin fazlalığına karşın en zor rollerden birisi de budur.


Aslında dışarıdan hiç de zor görünmez. Mickey Rourke gibi “ortalama” kabul edilen bir aktör bile üstesinden gelebilir. Çünkü rolün kendisi zaten aktörü sürekli silkelediğinden, adam oynamayacağı varsa bile oynamak zorunda kalır. Oynayamadığı noktada teslim olup kendisi olarak kalır ki, bir sporcu, bir şarkıcı, bir aktör, hayatının bir döneminde hep bu yıldız olma veya yıldız kalma halinin sonsuza dek sürmeyeceği gerçeğiyle rol icabı da olsa yüzleşmek zorundadır.

Rourke’un aksine, yılların oyuncusu Jeff Bridges’in yerlerde sürünen kariyerini diriltme gibi bir kaygısı yoktu. Ama Rourke’un eski bir boksör olarak Randy 'The Ram' Robinson ile kurduğu duygusal bağın bir benzerini Bridges’ın country yıldızı Bad Blake ile kurması için böyle bir kaygı taşımasına gerek yok. Bu tarz bir rol kime verilirse verilsin, yönetmen, oyuncunun kendisi ve seyirci mutlaka ikna olmak isteyecektir. Başka rollerden ikna olmayı beklediğinden daha fazla belki de. Çünkü biz bir seyirci olarak ikna sorunu yaşarsak emekler, duygular ve filme harcadığımız zaman heba olur. Bana göre Kris Kristofferson – Kenny Rogers karışımı Bad Blake yorumu ikna problemi yaşamıyor. Dilinin ucunu damağına yapıştırarak konuşan ve öyle de şarkı söyleyen country şarkıcılarının güney aksanından ve bezgin güney görünümünden rol için faydalanmış gibi değil de, sanki bizzat kendisinin country şarkıcısı versiyonunu seyirciye göstermiş Jeff Bridges. Kovboy şapkası vücudunun bir parçası gibi adeta. Her şeyden önemlisi, Bad Blake ile Jeff Bridges arasında uçurumlar yok. Randy ile Rourke arasında olmadığı gibi.

Crazy Heart, neredeyse The Wrestler kadar güçlü ve hüzünlü olmuş. Neredeyse diyorum, çünkü durum kopyala/yapıştıra benzese de ortada bir eşitlik yok. O kadar benzerliğe ve bir ilk filme göre gayet pozitif bir sinema diline rağmen Aronofsky’nin doğallığı tam anlamıyla Scott Cooper’da yok. Crazy Heart’tan önce The Wrestler vardı. Belki tek sebep budur. Ama bu kadar basite indirgenecek kadar “taklit” bir yapım olduğunu söylemek de haksızlık olur. Bad Blake’in etrafına toplanmış karakter ve olay dizisi, hayatta en iyi yapabildiği işi yaparak insanca yaşamaya çalışan, geçmişte yapılmış, hâlâ da yapılmakta olan hataların hesabını en başta kendine vermek zorunda kaldığı dönemi yaşayan bir adamın dramına eşlik ediyor.

Eşlik eden isimler de dikkate değer. Dublinli Colin Farrell, country müziğin parlak çocuğu Teksaslı Tommy Sweet rolüyle kısa da olsa Bad Blake’in modasının geçtiği tehditinin içini boşaltmıyor. Maggie Gyllenhaal, sandığımdan daha ağırlıklı bir oyun sergilemiş. Ama Blake’in eski bir dostu olmasından başka bir özelliği olmayan Wayne’i canlandıran usta aktör Robert Duvall, yine kısacık ve daracık bir zaman diliminde o karaktere öncesi ve sonrası olan bilge bir güneyli boyutu katmasını bilmiş. Jeff Bridges, Ryan Bingham, Colin Farrell katkılı müzikleri country sevenleri, sevmese bile filmi beğenenleri memnun edecek derecede kaliteli. Jeff Bridges filmin çok önüne geçmiş görünse de Crazy Heart, ruhu olan, hislendiren bir yapım olmayı başarmış. Ama The Wrestler kadar bağımsız ve içine kapanık olmak yerine daha özdeşleşilebilir, daha uzlaşmacı olmayı tercih etmesi, onu The Wrestler’dan daha iyi bir film yapmıyor benim gözümde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder