Yönetmen: Pou-Soi Cheang
Oyuncular: Eason Chan, Niki Chow, Kenny Kwan, Carl Ng, Hailu Qin, Zhiwen Wang, Ho-Yin Wong
Senaryo: Kam-Yuen Szeto
Yui ve Ching, tanışırlar, birbirlerinden hoşlanır, sevgili olur ve beraber yaşamaya başlarlar. Alışkanlığın getirdiği tutku azalmasını yenmek için Avrupa gezisi ayarlarlar. Ama yola çıkacakları günün sabahı arabaları çalınır. Bunun üzerine hırsızlar yerine birbirlerini suçlamaya başlarlar. Hem de ne suçlama! Geçmişte ne varsa ortaya dökerler. Yok yemek pişir dedin pişirdim, yok pilavı lapa gibi yaptın, yok dalma kursuna sen istedin diye gittim gibi bahanelerle kavgaya tutuşan çift ayrılır. Yui arabayı bulur, ama bunun yanında babayı da bulur. Çünkü arabayı aralarında hamile bir kadının da bulunduğu polisten kaçan bir çete çalmıştır. Sıcağı sıcağına olay yerine gelen polislerle girilen çatışma sonrası geriye ölü polisler, yaralı gangsterler ve az önce sevgilisinden ayrılan acil servis doktoru Yui kalmıştır. Yui’yi kaçırıp doktor, şoför, aşçı niyetine kullanan çete üyelerinden habersiz salya sümük ağlamakta olan Ching ise sevgilisinin aramasını beklemektedir. Yui ve Ching’in sevgisi, bir çiftin görebileceği en zalim sınavlardan birine tabi tutulacaktır.
Nick Cave bir röportajında “aşkın tarifi mümkün, ama ben hala arıyorum” demişti. Herkesin kendine göre bilimsel, duygusal, matematiksel, kimyasal, tensel tanımı vardır. Aşk, tanımı değil, yorumu yapılabilecek bir olgu. Bunun farkında olan Mozart, Picasso, Fellini gibi insanlar çareyi yorumda bulmuşlar. Üstelik aşkı aşk yapan ayrıntılardır. Milyarlarca ayrıntının hangisinden bahsederek tanım yapacaksınız? Şu anki eşiniz veya sevgilinizle, aşık olmadan önce birbirinize ait ne kadar ayrıntı tespit ettiniz? Birbirinizi bulmadan önce, ne aradığınızı biliyor muydunuz? Hayatınızın anlamının yüzde kaçı aşka aitti? Şu an yüzde kaçı ait?
Eternal Sunshine Of The Spotless Mind ... Adına methiyeler düzmek isterdim. Ama yapamam. Kendini bu kadar özgür bırakmış çok az film izledim. Adıyla bile bir aşk yorumu yapan ve o yorumların ucu bucağı olmadığını haykıran bir başyapıt. Love Battlefield da gerek adıyla, gerek tadıyla o farklı yorumlardan birini yapıyor. Mukayese yapmak değil amacım. Söz konusu aşk olunca artık sinemada da farklılık peşinde koşar olduk ve bu çok sağlıklı bir duygu. Love Battlefield farklı mı? Yüzde yüz! Film onca kan-revan, top-tüfek arasında yolunu arayan gerçek bir aşk filmi. Hani ne olur, adam ve kadın tutkuyla bağlıdır, sonra araya ufak tefek yanlış anlamalar, kişiler, olaylar veya egolar girer, ayrılırlar. Sonra bazı ayrıntılar her ikisine de doğru insanın “o” olduğunu anlatır. Gerçekle yüzleşen çift bu dünyada birbirleri olmadan yaşayamayacaklarını anlar ve mutlu son. Love Battlefield bu düzenekte ilerleyen bir film değil. Ancak bu farklılığa rağmen aşkın gücünü o kadar sarsıcı yaşıyor ki, Yui ve Ching’in yaşadığı sınavdan geçtiğimizi düşünürsek ne yapardık diye düşündüğümüzde verdiğimiz cevap, aşkımızın gücünü ortaya koyuyor. Bekara boşaması kolaydır ama bu filmin sunduğu her türlü gerilimin çıktığı kapı aşka dair.
Filmin hem aksiyon, hem de sevgi yönünden göndermede bulunduğu savaş alanı tamlaması o kadar yerinde ki, bunu Mr. & Mrs. Smith ucuzluğunda anlamamak gerek. Yüzeyden, bir anlık öfkelerle kırdığımız sevdiğimizin değerini anlamamız için yapılmış bir uyarı gibi gözükse de altında, iki kişinin yarattığı bir savaş alanında, ilişkinin gideceği güzergahı belirlemek için yapılan basitten zora tüm fedakarlıkları düşünmeye zorlayan ve o alanı sevişme alanına çevirmenin gerekliliğine işaret eden bir Hong Kong filmi. Üstüne üstlük, aşka iyi adam-kötü adam tarafından da bakacak kadar adalet sahibi. Öfke uğruna kimseyi kırmaya değmez gibi yapış yapış bir mesajı yok. Bireysel mutluluğum için, başkasının mutluluğunu feda ederim diyor ve bunda sonuna kadar haklı bence. Bencillikse bu uğurda bencilim ve bunun gibi filmler, yalnız olmadığımı hissettiriyor. Yine de bu başımıza gelmedikçe anlayamayacağımız bir his.
Başta Eason Chan ve Niki Chow olmak üzere tüm oyuncular çok iyi oynamışlar. Ama bu iki oyuncu, sevginin gücüne vurguda bulunma misyonunun altından çok başarılı şekilde kalkıyorlar. Yui’nin arabasını bulmasıyla başlayan aksiyon ve girilen gerilimli süreç, sevgilisi Ching’in, aralarındaki ilişkiye gönderme yapan elektronik saat sayesinde sevgilisinin izini bulmasıyla daha da hız kazanıyor. Ama bu süreç, iki sevgilinin buluşması ve aşkın kazanmasını beklemekten başka çare bırakmıyor önümüzde. Hep aklın bir kenarında olan sona yaklaştıkça çaresiz oturup bekliyoruz. Film bitince de… Aslında aşk da öfke gibi bir hediye. Ona bir kere sahip olduysak ne pahasına olursa olsun kaybetmememiz lazım. Korna çalarak öfke gösterdiğimiz ölçüde sevgimizi gösteriyorsak işimiz oldukça zor olur. Yine buralarda biryerde “pişmanlık insanlıktır” demişti şair. Pişman olacak bir şey yapmayalım demek de çare olamıyor bazen. Ama en azından öfke kadar sevgiden de vazgeçmeyelim. Aşırı da olsa sevgi sevgidir. Bu hediyeleri kaybetmemek gerek. Elde edeceğimiz ganimeti düşünürsek, aşk gerçekten bir savaş alanıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder