11 Haziran 2010 Cuma

The Collector (2009)


Yönetmen: Marcus Dunstan
Oyuncular: Josh Stewart, Michael Reilly Burke, Andrea Roth, Juan Fernández, Karley Scott Collins, Daniella Alonso, Madeline Zima, Robert Wisdom
Senaryo: Patrick Melton, Marcus Dunstan
Müzik: Jerome Dillon

Tesisat ekibinde çalıştığı zengin borsa simsarının evini, kumar borçlarını kapatmak amacıyla soymaya karar veren Arkin’in, kendisinden önce eve girip aileyi rehin almış, evi de akıllara zarar tuzaklarla donatmış olan psikopat bir katille oynadığı köşe kapmacayı anlatan The Collector, Marcus Dunstan’ın ilk yönetmenlik denemesi. Dunstan ise ekürisi Patrick Melton ile birlikte Feast üçlemesi ile Saw IV, V, VI, VII serilerinin senaristi. Senaryoyu yine beraber yazmışlar. Çoğu zaman seyir zevkinin içine eden karanlık çekimleri saymazsak, gerilim dozu Feast ve Saw’a göre ayarlanmış, video klip – fragman estetiği (kaygısı da diyebiliriz) hissedilen gerilimlere meraklı olanların ilgisini çekebilecek bir film. Yalnız bu iki filmin referansı yanıltmasın, tam o kıvamda sayılmaz. Gerçi Saw’da kıvam mıvam kalmadı ya neyse! Jigsaw, Leatherface, Freddy, Michael Myers derken bir de koleksiyoncumuzun eksikliğini hissediyorduk. Finalden de anlaşılacağı üzere devam filmi gelecek. İnsan koleksiyoncusu psikopatın topladığı bu insanların turşusunu mu kurduğu, yoksa beleşe yazlık inşaatında mı çalıştırmak istediği gibi açıkçası cevaplarını pek de merak etmediğim birtakım sorular yanıtlanmaya çalışılacak. Her film birine cevap verirken, başka sorular da yaratacak. Her film, koleksiyoncunun zaferiyle bitecek.

Mekanikten anlayan, zeki, çalışkan ve biraz da esprili katilin üşenmeyip özenle hazırladığı bubi tuzakları kimi zaman enteresan gelse de, kimi zaman da abartılı ve gereksiz görünüyor. Arkin ve Koleksiyoncu arasında ev içinde yaşanan kedi fare oyunu biraz daha zekice kurgulansa ve çeşitlenseydi belki daha kalıcı izler bırakabilirdi. Vasat oyunculuklar ve senaryo, filmin dramatize olmasını engelliyordu ki, bu da en büyük eksikliklerden biriydi. Gerçi Saw serilerinde bile bunu aramak bir lüks iken, burada aramak boşuna. Ölenlere acımak zaten pek kolay değildi. Arkin’in evdekileri kurtarmak için neden bu kadar yürekten çabaladığı ve kendisi paçayı kurtardıktan sonra neden geri döndüğü de havada kaldı. Tamam, kendi küçük kızının yerine koyduğu Hannah’yı bir an önce arızalı katilden kurtarmak istiyordu fakat karanlık adamlarla düşüp kalkan Arkin’in bu denli cesur, fedakâr ve sorumluluk sahibi bir kişilik olduğuna inandırmak için filmin nefesi yetmiyor. Hüzünlü bir folk şarkıcısı ile keş bir psikopat arasında gidip gelen bakışlarıyla Arkin kardeşimiz devam filminde görünecek mi bilemiyorum. Ama madem lastik gibi sünecek, hiç olmazsa Koleksiyoncu’dan daha yaratıcı ve daha amaçlı tuzaklar görmek, kendisine şimdiden hayran kalmış seyircilerin gözünde kredisini daha da arttıracaktır. Yine de devamını getirmeye hiç mi hiç gerek olmayan bir pilot bölüm gibiydi The Collector...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder