Yönetmen: Daniel Rezende
Oyuncular: Rodrigo Santoro, Rebeca Jamir, Miguel Martines, Johnny Massaro, Juliana Caldas, Lívia Silva, Inez Viana
Senaryo: Daniel Rezende, Valter Hugo Mãe
Küçük bir kasabada deniz kenarında yalnız yaşayan 40'lı yaşlarındaki balıkçı Crisóstomo'nun en çok istediği şey bir erkek evlattır. Bu özlemini büyükçe bir bez bebekle gidermeye çalışsa da günden güne ümidi tükenmektedir. Üzerinde "evlatsız bir baba, babasız bir evlat arıyor" yazdığı küçük kağıtları pazarda esnaf tezgahlarına bırakmaya kadar işi götürür. Bu ilanlardan birini bulan yaşlı bir kadının Crisóstomo'ya bir sürprizi vardır. Derken başka bir hikayeye geçeriz. Oradan da bir başkasına. Bu hikayeler önce ufak kesişme anlarıyla aynı kasabada olduğumuzu gösterir. Bu hikayenin merkezindeki karakterlerin yaşadıkları bazen geçmişe dönerek, bazen kendi zamanları içinde anlatılır. Ama en önemlisi bu karakterler gittikçe daha fazla birbirlerine yaklaşmaya başlarlar. Valter Hugo Mãe'nin aynı adlı romanından Daniel Rezende'nin senaryolaştırıp yönettiği Brezilya yapımı O Filho de Mil Homens (The Son Of A Thousand Men), o roman duygusunu sonuna dek yansıtan estetik, melankolik, kırılgan, çok iyi çekilmiş ve kurgulanmış bir dram. Romanda nasıl bilemiyoruz ama film 7 bölümden oluşuyor. Balıkçı Crisóstomo ve yetim Camilo'nun hikayesiyle başlayan film, hamile cüce Francisca'nın, oradan eşcinselliğiyle ve bunun farkındaki annesiyle mücadele eden Antonino'nun, sonra da kendisini başgöz etmek isteyen sorunlu annesiyle sıkıntı yaşayan Isaura'nın hikayelerini sıralıyor. Başta bağımsız birer öyküler dizisi sandığımız bu hikayeler yavaş yavaş, ustalıkla birbirine bağlanıp yeni hikayeler üretiyorlar.
Karakterler o kadar etkileyici, onlara biçilen öyküler o kadar içli ki, biri diğerini takip ederken veya tamamlarken filmin genel tonu hiç değişmiyor. İyi kurgulanmış olması boşuna değil. Her ne kadar bu filmin kurgucusu Marcelo Junqueira olsa da, yönetmen Daniel Rezende, Diarios de motocicleta (2004), O Ano em que Meus Pais Saíram de Férias (2006), Tropa de Elite 1-2 (2007-2010), Cidade dos Homens (2007), The Tree Of Life (2011) gibi önemli filmlerin kurgusunu yapmış, 2002 tarihli muhteşem Cidade de Deus ile En İyi Kurgu Oscar'ı kazanmış bir sinemacı. Hikayelerin kendi içlerindeki bütünlüğü, ileri geri hamlelerle diğerleriyle kurulan ince bağlantıları, giderek iç içe geçmeye başlamaları, nihayetinde tek bir aksta buluşmaları ustalık kokuyor. Başlangıçta sözünü ettiğimiz bağımsız görünüm, sanki her biri "bir varmış bir yokmuş" diye başlayan mütevazi ama ilginç masallar toplamı gibi durmakta. Aralarında bağlantılar kurulmaya başlandığında bile bu bağımsızlık bozulmuyor. Bu defa kendi birleştikleri noktalarda bağımsız olabiliyorlar. Ebeveynlerin evlat, evlatların ebeveyn hasreti, ebeveynlerin evlatlarının hayatına müdahale ederken onların ne istediklerini umursamamaları, çocukluk/ergenlik travmaları, bu travmaların aşk, sevgi, evlilik, hoşgörü, cinsellik kavramlarının yanlış veya eksik yorumlanmasına yol açması, nesilden nesile aktarılan önyargılar ve bağnazlıklar, hatta başka alt okumalar filmin melankolik atmosferinde olgunlaşıyor.
Bu hikayelerin geçtiği küçük kasaba mikro evreninde geçmişte yaşanmış, ibret olsun diye nesilden nesile aktarılmış bazı mitlerle kurulan bağlantılar, sırlarıyla birlikte mezara girmiş başka karakterler de muhtelif hikayelere dahil ediliyor. Hatta bazıları hikayenin kendisi oluyor. Genel tema, evlatlar ve ebeveynler arasındaki iletişim biçiminin veya iletişimsizliğin ilişkiler üzerinde açtığı (bazen de onardığı) evrensel yaralar. Ama bu temayı didaktik yöntemler kullanarak değil, bilakis didaktik yöntemlerin köhneliğini olay örgüleri arasında vurgulayarak işliyor. Gereksiz yükselmiyor, hatta o yükselen enerjiyi bazı karakterlerine kayalıklardan denize çığlık attırarak boşaltıyor. Melankoliyi sonuna kadar koruyor. Öyle ki çoğu zaman o melankoli, gerçeklikten daha sahici duruyor. Her ne kadar okumamış olsak da Valter Hugo Mãe'nin metninde kesişen hayatlar örgüsünün zerafeti, Daniel Rezende'nin görsel zenginliğinin zarifliğiyle çok güzel örtüşüyor. Azul Serra'nın görüntü yönetiminin önemi yadsınılamaz. Ama Rezende, tıpkı kurgu becerisine olduğu gibi görüntü işçiliğinde de kontrolü sağladığını düşündüren, hissettiren bir reji ustalığı sergiliyor. En önemli başrol sayabileceğimiz Rodrigo Santoro, Hollywood yapımlarından kendi ülkesinin bağımsız filmlerine uzanan geniş yelpazesine Crisóstomo ile yaralı, hassas, hüzün dolu ve pek sık dışa vurmadığı izole bilgeliğe sahip bir performans daha ekliyor. O Filho de Mil Homens 2025'in çok konuşulmamış ama en iyi seçkilerinde yer alması hiç sırıtmayacak filmlerinden biri.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder