2 Nisan 2014 Çarşamba

Alois Nebel (2011)


Yönetmen: Tomás Lunák
Oyuncular: Miroslav Krobot, Marie Ludvíková, Karel Roden, Leos Noha, Alois Svehlík, Tereza Vorísková, Marek Daniel
Senaryo: Jaroslav Rudis, Jaromír Svejdík
Müzik: Petr Kruzík

Çekoslovakya’da Sovyet işgalinin son bulduğu günlerde Rus askerlerinin çekilmesiyle büyük bir otorite boşluğu oluşmuş, dönemin Cumhurbaşkanı Vaclav Havel’in genel af ilan etmesiyle suç oranı iyice yükselmiştir. 1989 yılında Polonya sınırına yakın küçük bir istasyonda gar şefliği yapmakta olan Alois Nebel, mülayim bir demiryolu şirketi çalışanıdır. Yalnız yaşamakta olan Alois, demiryolu etrafına her sis çöktüğünde geçmişinden kalma trajik anılarla yüzleşmektedir. İşine mani olmasın diye bir rehabilitasyon merkezine kaldırılan Alois, orada sınırı geçip bir cinayete karıştığı için yakalanarak işkence edilen dilsiz bir yabancıyla karşılaşır. Kısa bir süre sonra dilsiz adam oradan kaçar. Alois ise hastaneden çıkınca daha hafif bir göreve atanır.

Jaroslav Rudis ve Jaromír Svejdík ikilisinin grafik çizgi romanından uyarlanan Alois Nebel, iki kısa filmin ardından ilk uzun metrajını çeken Tomás Lunák’ın filmi. Rotoskop, yani film karelerinin tek tek elden geçirilerek renklendirilmesi ya da animasyon haline getirilmesi tekniğiyle çekilen film, görsel açıdan Richard Linklater filmleri Waking Life (2001) ve A Scanner Darkly (2006) kıvamını bu defa siyah beyaz bir bakış açısıyla yansıtıyor. Bu tekniğin gerçek ile animasyon arasında sağladığı damak tadı, Alois Nebel gibi bir 80’ler sonu soğuk Avrupa atmosferiyle -hele de siyah beyaz atmosferiyle- son derece uyum içinde. Bu sayede filmi sarmalayan Prag ve civarının soğuk, karlı, yağmurlu havası seyirciyi de iklimine dahil ediyor. Özellikle sonlara doğru yağan fırtınalı yağmurun ortasında kalmışız gibi dahi hissedebiliyoruz. Dönemsel ve iklimsel atmosfer yaratma becerisinin üstüne, filmin konusunun dramatik dinginliği, minimal temposu, tren nostaljisi da eklenince, keyif veren şiirsel bir resimli roman gibi akan sahneler izliyoruz.

1945 Nazi işgaline dayanan trajik bir çocukluk anısının etkisini hala üzerinde taşıyan Alois’in sessiz sakin yalnızlığı, bu anıya bağlı bir intikam hikayesiyle beraber aynı sakinlikle yol alıyor. Bu minimal üslup gerek TV’den, radyolardan, günlük konuşmalardan duyduğumuz 80’ler sonu Prag’ının siyasi havasıyla, gerek sona ermekte olan Rus işgalinin geride bıraktığı karaborsa ortamıyla, gerekse Alois’in tren garında tanıştığı dul Kveta ile yakınlaşmasıyla kendine farklı kulvarlar da açarak filmin içini ekonomik biçimde dolduruyor. O farklı kulvarlarda seyreden intikam ve sevgi amaçlarına da ulaşan final, hem bir sona, hem de yeni bir başlangıca ulaşıyor. Aynı sağanak yağmur altında biten ve başlayan hayatlar, kapanan ve açılan dönemler, geçmişin tüm trajedilerine rağmen ve onlardan yoğrulmuş biçimde nefes alıp veriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder