31 Mart 2014 Pazartesi

Yozgat Blues (2013)


Yönetmen: Mahmut Fazıl Coşkun
Oyuncular: Ercan Kesal, Ayça Damgacı, Tansu Biçer, Nadir Sarıbacak, Kevork Malikyan
Senaryo: Tarık Tufan

2009’da Uzak İhtimal filminin senaryosunu yazan Tarık Tufan ile yöneten Mahmut Fazıl Coşkun ikilisinin bir sonraki filmi Yozgat Blues, İstanbul’da belediyenin açtığı bir müzik kursunda hocalık yapan Yavuz’un aldığı bir iş teklifi üzerine kurstan öğrencisi Neşe ile birlikte Yozgat’a gitmelerinin hikayesi. Büyük şehirde umduklarını bulamayan Yavuz ve Neşe’nin bu kısa taşra tecrübesinin aslında oranın yerlisi insanların duygusal kırılmalarından pek de farklı olmadığını yalın bir dille işleyen film, türlü beklentileri karşılayan ve karşılamayan yönlere sahip. Bu ikilemi filmin isminden hareketle ele almak da mümkün.

Yavuz’un hocalık yapabilecek düzeyde tecrübeli bir müzisyen olmasına rağmen alışveriş merkezlerinde şarkı söylemesini, İstanbul’daki hayatının nasıl olduğunu bilmediğimiz Neşe’nin süpermarketlerde ürün tanıtım reyonlarında çalıştığını öğrenmek, bu iki insanın birer kaybeden olduklarına seyirciyi ne ölçüde ikna eder bilinmez. Lakin hiç yabancısı olmadığımız bu hayat kavgasını fazla uzatmanın film için sıkıntı yaratma ihtimali de vardı. Filmin bu bölümü hızlı geçmesi, bir an önce Yozgat macerasına başlamak istemesinde sorun yok. (Belki Yavuz ve Neşe’nin beraber şehir dışına çıkıp aynı otelde kalabilecek ölçüdeki yakınlıklarının altı doldurulabilirdi.) Ama İstanbul dışında bir taşra motifi olarak seçilen Yozgat’ın Yozgatlığını sadece isim olarak bırakması, pek çok Anadolu şehrinin birbirine benziyor olmasına ya da İstanbul’un bile kendi içinde taşraları barındırdığına vurgu niteliğinde algılanabiliyor. Ama kaybeden veya tutunamayan olmak için İstanbul veya Yozgat’ta yaşamak gerekmediği çıkarımının karşısında Neşe duruyor.

Çok güzel olmayan, büyük bir yeteneği de olmayan Neşe’nin İstanbul’daki silikliğine karşın, Yozgat’ta bir anda iki erkeğin (Yavuz’un muğlaklığını da sayarsak üç erkeğin) ilgi odağı haline gelmesi, statüsünü değiştirecek bir değişikliğe açık olması, müziği Yavuz kadar ciddiye almayıp yerleşik bir hayata geçmek için hesapsızca hazır olması filmin en mühim çıkarımlarından biri. Büyük şehirlerde yaşayan pek çok insan için Yozgat, Çorum, Kırşehir sığınacak birer liman haline gelebilir. Oysa tüm kapalı kutu duruşuna rağmen Yavuz için Yozgat’a kısa süreli bir kaçış ve en önemlisi bunalımlı yaşamını kısa süreli de olsa anlamlandıracak bir korunak sembolü şeklinde bakmak mümkün. Zaten Yavuz’un perukla ve nikotin bandıyla kendini zamanın ve alışkanlıkların yıpratıcılığına korunaklı hale getirmeye çalıştığını görüyoruz. Ama ne peruk, ne nikotin bandı, ne de Yozgat kaçışı onun küçük yaşamsal bozgunlarını telafi etmeye yetmiyor. Zaten Ercan Kesal’ın anlamlı duruşundan Yavuz’un bu beyhude çabalarının farkında olduğu izlenimini çok kolay ediniyoruz.


Adı Yozgat Blues olmasına, karakterlerini motive eden en belirgin unsurun da müzik olarak belirlenmesine rağmen müziğin bu kadar etkisiz kılınması film için önemli bir eksiklik. Kimse filmin minimal dokusundan blues şarkıları veya olur olmaz yerde fırlayan başka yabancı şarkılar beklemiyordur. Belki sadece L'été indien şansonuna hapsolmuş Yavuz’un hayatta olduğu gibi repertuarda da yerinde saydığını betimlemek için müzik (daha doğrusu o tek şarkı) tıpkı Yozgat gibi fon olarak kullanılmıştır. Yine de Tufan ve Coşkun, iki karakter üzerinden taşra fonunda bir Yozgat hüznü yaratmak isterken abartısız biçimde müziği çok iyi bir dram enstrümanı olarak kullanabilirlerdi. Fakat asıl gaye, Yavuz ve Neşe kadar, Yozgat’ta yaşayan berber Sabri ile radyocu Kamil’in farklı hayata tutunma mücadelelerini de resme dahil etmek olunca müziğin fonksiyonu umursanmıyor.

İstanbul veya Yozgat da olsa, insanların ekonomik basiretsizliklerle, sosyal ve dini dayatmalarla ufuklarının küçültülmesine, hayatı bir yerinden tutma çabasının tek amaçları haline getirilmesine, bu sayede birbirlerine yabancılaştırılmalarına (ya da tek tip haline getirilmelerine) yönelik satır arası okumalar filmde doğal akışa bırakılmış. Bunda yanlış bir şey yok. Ancak bazen doğal akışı tercüme etmek de gerekebiliyor. Finalin de Yavuz açısından boş bırakılması, Ercan Kesal’a rağmen havada asılı bir belirsizliği seyirciye paslamak anlamında kolaya kaçıyor. Bunu genele yayarsak Yozgat Blues, bütünüyle seyircinin taşra sıkıntısı filmlerinden edinilmiş alışkanlıkları doğrultusunda çok iyi veya çok eksik bir film olarak tanımlayacağı bir film.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder