13 Haziran 2013 Perşembe

Side Effects (2013)


Yönetmen: Steven Soderbergh
Oyuncular: Rooney Mara, Jude Law, Channing Tatum, Catherine Zeta-Jones,
Senaryo: Scott Z. Burns
Müzik: Thomas Newman

Durumları iyi olan Emily (Rooney Mara) ve Martin (Channing Tatum) New York’ta yaşayan mutlu bir çifttir. Bir gün borsa yolsuzluğu yüzünden Martin’in hapse girmesiyle yaşam standartları düşer ve Emily Manhattan’da ufak bir apartman dairesine taşınır. Dört yıl boyunca kocasının hapisten çıkmasını bekleyen Emily ağır depresyona girer. Bir intihar girişiminden sonra hastanede psikiyatrist Jonathan Banks (Jude Law) ile tanışır. Emily özel terapi görmeyi ve anti depresan ilaçlar almayı kabul eder. Ama verdiği bu karar bir dizi trajediyi de beraberinde getirecektir.

Bir önceki filmleri Contagion’da da birlikte çalışmış senarist Scott Z. Burns ile Steven Soderbergh, Side Effects ile vasatın üstünde bir psikolojik gerilime imza atıyorlar. Soderbergh’in özellikle kurgu başarısı sayesinde baştan sona sürükleyici bir düzlemde ilerleyen film, Emily vasıtasıyla zinde ve gizemli kimliğini uzun süre koruyor. Fakat tüm bunlara rağmen bazı eksiklikler ve kolaycılıklarla özgün olmayı başaramayıp normal bir Hollywood gerilimine yelken açıyor. En zayıf görünen noktası, ilk yarısında gayet elverişli biçimde ilaç firmalarının doktor ve hastalar üzerinde oynadığı oyunları eleştirecekmiş gibi dururken, bu avantajını karakterlerin şahsi meselelerinden oluşan komplolara kanalize etmeyi seçmesi. Bu önemli fırsatı kaçırmış bir film olarak neyse ki bireysel entrikalardan oluşan olay örgüsünü aksatmayıp şaşırtma işlevini belli oranlarda yerine getiriyor.


Ne var ki ilk yarı cesurca altyapısını hazırladığı, evrensel boyutları düşündürücü medikal komplo teorilerini ikinci yarı terk etmesiyle kaybettiği, fakat sonra elindeki karakterleri sinsice başka entrikaların öznesi haline getirip tekrar kazandığı prestijini üşengeç klişelerin önüne atıyor. Mesela çoğu filmde dinleme cihazıyla karşısındakinden itiraf almak seyircilerin aklına hep gelmiştir. Ama bazı seyirci profili, izlediği filmden kendisinin aklına gelmeyen çözümler bekleme eğilimindedir. Akılcı biçimde arap saçına döndürdüğü entrikalarını bol çatışmalı ve kanlı biçimde çözüme ulaştırmak istemeyen senaristlerin önünde daha sakin opsiyonlar pek bulunmaz. Üstelik bunlar seyircinin güçlü final beklentilerini de karşılamakta zorlanan seçeneklerdir. Bu noktada kendisinin ve biz seyircilerin bildiği gerçekleri bir şekilde filmdeki gerekli herkese duyurma arzusu kabarır. Çünkü başka türlü vicdanlı, şaşırtıcı, toparlayıcı ve yürekleri soğutucu bir final düşüncesi şipşak akla gelmez. İşte bu şipşak duygusu da finalin aceleye getirildiği duygusu yaratır. Side Effects aynı zamanda bundan muzdarip bir film.

Side Effects oyunculuk yönünden Emily rolüyle övgülere boğulan Rooney Mara’nın izlediğim ilk filmi. Bence bu filmde iyi bir oyunculuğu yok. Fazla düz ve depresyondaki bir kadın için keskin virajlara sahip olmayan sıradanlıkta. Keskin olma çabası taşıdığı anlarda bile manalı bakışları sayesinde cepten yiyen bir konumda. Ama tam da bu özellikleri sebebiyle Emily rolü ona oturmuş diyebiliriz. Yeni bir oyuncu olarak Mara için kurduğumuz bu cümleleri, artık aktörlüğe yıllarını vermiş Jude Law’ın bu filmdeki performansı için de kurmamız ilginç olacak. Şayet film Roman Polanski’nin The Ghost Writer’ı gibi bir yolu tercih etmiş olsaydı (ki gerekli birçok şey zaten filmin muhteviyatında mevcuttu), o zaman Law’ın olayları anlamak için gerekirse biryerlere çomak sokmaya meyilli psikiyatrist Jonathan Banks rolü şu haliyle daha anlam kazanacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder