30 Ağustos 2012 Perşembe

The Raven (2012)


Yönetmen: James McTeigue
Oyuncular: John Cusack, Luke Evans, Alice Eve, Brendan Gleeson, Kevin McNally, Oliver Jackson-Cohen, Sam Hazeldine, Jimmy Yuill
Senaryo: Ben Livingston, Hannah Shakespeare
Müzik: Lucas Vidal

Bir seri katilin, kısa öyküleri ve şiirleriyle Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Edgar Allan Poe’nun hikayelerinin izinden giderek acımasız cinayetler işlemesi, ardında da bu hikayeleri anımsatacak ipuçları bırakması üzerine genç dedektif Fields’ın Poe’nun kendisiyle birlikte katilin peşine düşmesini kurmaca ve gerçeklikle iç içe anlatan The Raven, 2005 yılında çektiği V For Vendetta ile büyük sükse yapan James McTeigue’in merakla beklenen filmiydi. Ama Poe’nun son dönemlerini ele alan ve katilin cinayetlerinde onun benzersiz öykülerine yaptığı göndermelerle kısa bir Poe turu yaptıran gerçeklik kısmını sağlama alan senaryo, ne yazık ki işin kurmaca kısmında umulanın çok altında seyrediyor, hatta çoğu zaman sıradanlaşıyor bana göre. Zaten iki senaristten biri olan Hannah Shakespeare deneyimsiz ve vasat bir dizi senaristi. Ben Livingston ise henüz ilk senaryosunu The Raven ile yazmış bir dizi oyuncusu.

Kendini içkiye veren, artık öykü ve şiir yazmayan züğürt Poe’yu tekrar yazmaya teşvik etmek isteyen gizemli katilin, Poe hikayelerinden kopyaladığı cinayetler yanında, onu peşine düşmeye motive edecek çok önemli başka bir kozu daha var. O da kaçırıp bilinmeyen bir yere hapsettiği Poe’nun sevgilisi Emily. Katilin bıraktığı ipuçlarından derlenen orijinaline sadık göndermeler Poe hayranlarını çok memnun edebilecek düzeyde olsa da, dünya edebiyatına, sinemaya, müziğe ilham vermiş böyle bir efsane için (her ne kadar bu bir biyografi olmasa da) basit bir “katil kim” filminden öte, iz bırakır niteliklere sahip olmasını beklerdim kendi adıma. Evet iz bırakmasa da baştan sona sürükleyici bir seri katil polisiyesi The Raven. İyi de neden içinde Poe var? Sırf müthiş hikayelerinden beslenen cinayetler tasarlıyor diye katilin peşine bizzat Poe’nun düşmesine gerek var mıydı? Poe’nun bu hikayenin içinde olması ve katilin peşine bizzat kendisinin düşmesi gerçekten orijinal bir fikir. Ama sözkonusu Edgar Allan Poe olunca onun ağırlığını kaldıramayan, hatta hak etmeyen bir film bu.


Tüm zekasını Poe ve onun eserlerinden alan film, pekala günümüze uyarlanmış bir seri katil yapımı olarak da çekilebilirdi. Hatta bu film, tam da sinema literatüründe saygın bir konum elde eden David Fincher filmi Se7en’ın çekildiği 1990’ların ortasından kopup gelmeliydi. Andrew Kevin Walker’ın sinema okullarına ilham veren senaryosunda 7 Ölümcül Günah konseptinden yarattığı olağanüstü polisiye, kendi seri katil kurmacasını bu konsepte mükemmel adapte etmişti. The Raven’ın da bu avantajı, hatta içine Poe’yu da dahil edecek önemli bir orijinalliği de vardı. Oysa The Raven bu avantajları vasatın üzerinde bir dedektiflik öyküsü ekseninde kullanmak suretiyle büyük düşünememiş bir film. Daha donanımlı senaristler ve belki de David Fincher’ı 90’larına geri götürebilecek epik bir yönetimle çok daha farklı bir The Raven izleyebilirdik. Böylece Poe gibi eşsiz bir yazarın hikayeleri, zeki olduğu kadar Poe’ya adeta aşık bir seri katilin edebi cinayetleri sayesinde, ona hayran kitle tarafından ete kemiğe büründürülerek geçmiş ve gelecek arasında sağlam bir köprü kurulmasına, yeni nesil tarafından da keşfedilmesine vesile olabilirdi.

Böyle filmlerde katilin kim olduğunun bir önemi yoktur. Filmin asıl meselesini zayıflatır, dikkat dağıtır. Tabii amacınız ve meseleniz sadece katilin kim olduğu yönünde seyirciyle oynayacağınız kedi-fare oyunuysa başka. The Raven’ın amacı her ne kadar Poe merkezli bir polisiye gerilim olsa da, neticede finale giden yolun sonunda katilin kimliği büyük önem taşıyor seyirci için. Çünkü çapı belli. Poe’yu kurmacasına adapte etme yönünde literatür alıntılardan ya da kopya cinayetlerin vesile olduğu özdeşliklerden fazlasına ihtiyacı var. Her ne kadar kendisini beğensem de John Cusack’tan da fazlasına ihtiyaç var. Cusack, The Raven’a gelene kadar bir sürü kötü filmle kredisini çok düşürdü. Onu bir anda Poe olarak görmek şahsen benim hiç benimseyemediğim bir durum. Filmle ilgili Se7en takıntıma bağlı olarak Kevin Spacey’nin şahane bir Poe olabileceğini de düşündükçe The Raven’ın birçok yönden kaçırılmış bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak kötü bir film olmamakla birlikte, merkezine aldığı büyük usta ve onun ölümsüz eserlerinin ağırlığını omuzlayamamış bir yapım The Raven. Gerçi öyle bir film çekilebilir mi o da ayrı bir mevzu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder