4 Mart 2019 Pazartesi

Widows (2018)


Yönetmen: Steve McQueen
Oyuncular: Viola Davis, Michelle Rodriguez, Elizabeth Debicki, Cynthia Erivo, Liam Neeson, Colin Farrell, Robert Duvall, Brian Tyree Henry, Daniel Kaluuya, Carrie Coon, Garret Dillahunt, Jon Michael Hill, Jon Bernthal, Manuel Garcia-Rulfo
Senaryo: Gillian Flynn, Steve McQueen, Lynda La Plante
Müzik: Hans Zimmer

Harry Rawlings (Liam Neeson) liderliğindeki bir soygun çetesi, yüklü miktarda para kaldırdıkları soygun sonrasında polise yakalanırlar ve bindikleri minibüsün patlaması sonucu ölürler. Harry'nin karanlık suç ilişkilerinden biri olan Jamal Manning (Brian Tyree Henry), yaklaşmakta olan belediye başkanlığı seçimlerinde en güçlü iki adaydan biridir ve ona olan borcu yüzünden Harry'nin eşi Veronica'yı (Viola Davis) sıkıştırmaya başlar. Seçimlerin diğer adayı Jack Mulligan (Colin Farrell) ise eskiden yıllarca babası Tom Mulligan'ın (Robert Duvall) belediye başkanlığı yaptığı bölgede kazanmak için tehlikeli Jamal'i alt etmenin planlarını yapmaktadır. Kocası öldükten sonra boşluğa düşen Veronica, onun bir sonraki soygun planlarının detaylarının bulunduğu bir defter bulur ve o soygunu kendisi yapmaya karar verir. Harry'nin soygun yaptığı ölen ortaklarının eşleri olan Linda (Michelle Rodriguez) ve Alice (Elizabeth Debicki) ile temasa geçip onlara bu planı açıklar. Eşleri öldükten sonra maddi manevi zor durumda olan bu iki kadın soygun planını kabul ederler. Geçim derdindeki bir başka dul olan Linda'nın çocuklarının bakıcısı Belle (Cynthia Erivo) de şoför olarak ekibe dahil olunca dört kadın için saat işlemeye başlar.

Pek çok dizi senaryosunda emeği bulunan İngiliz oyuncu/senarist Lynda La Plante'nin 1983 ve 85'te, ardından 2002'de dizi formatında çekilen aynı adlı senaryosunu bu defa Steve McQueen ve Gillian Flynn uzun metraj olarak temize çekiyor. 2014 tarihli David Fincher yönetmenliğindeki Gone Girl romanını ve senaryosunu yazan Flynn, en son başarılı bir mini dizi olarak televizyona uyarlanan Sharp Objects romanının da yazarı. Yönetmen de ilk iki uzun metrajı Hunger ve Shame ile İngiliz sinemasının yükselen değerlerinden biri olan Steve McQueen olunca beklentilerin yüksek olması kaçınılmaz. Ama ne var ki McQueen, En İyi Film dahil 3 dalda Oscar kazanan 12 Years A Slave ile Hollywood semalarında uçma uğruna sinemasının özgünlüğünden tavizler verdikçe hayal kırıklığı yaratmaya başladı. 12 Years A Slave kötü film değildi elbette. Ama ilk iki filminde yarattığı derinlikli sinema dokusunun yerini daha ana akım, hatta direkt ödüllere oynamaya çabalayan hesaplı bir sinemaya bırakmak istemişti. İstediğini de bu filmle aldı. Tadı damağında kalmış olacak ki, zaten iki defa TV dizisi olarak çekilmiş ortalama bir suç hikayesi olan Widows'u, tecrübeli Gillian Flynn ve yıldız oyuncu kadrosuyla uzun metraja uyarlamak suretiyle yine ödüllere talip oldu. Ne var ki pek kimsenin bilmediği birkaç festivalden aldığı ödüller dışında umduğunu bulamadı.


Elinde öyle ödüllük bir malzeme olmayan, ama son dönemdeki siyah sinemanın yükselişinden nemalanmak için o malzemeyi ödül avcısı kıvamına getirmek uğruna elindeki kozları bir Amerikalı gibi kullanan, böylece binlerce benzeri çekilmiş bir filme imza atan Steve McQueen, artık kendisinden çok şey beklenen bir isim olmaktan çok uzakta. Oscar'ın "çok beyaz" olarak eleştirilmesinden sonra onlarca kötü siyah filmin zorlama biçimde dolaşıma sokulmasını fırsata çevirmek isteyenlerden birinin de Steve McQueen olacağı eskiden akla gelmese de, 12 Years A Slave'den sonra hissedilmişti. Widows sadece siyah sinemanın bu ısmarlama zihniyetinden değil, özellikle Weinstein vakasından sonra yine Hollywood'da bir yükselişe sebep olan sinema sektöründeki kadın dayanışmasından ve direnişinden de pay kapma peşinde bir film. Üstüne seçim öncesi politik ayak oyunlarını, dinin politikaya alet edilişini ve perde arkasındaki yozlaşmayı da ekleyince kendini dev aynasında görmesi bir yerde kaçınılmaz. Ancak McQueen bu alanda o kadar şabloncu ki, bir sonraki hamleleri, hatta nasıl biteceği bile az çok belli sıradan bir suç hikayesine, en azından sinema sanatına yönelik teknik beceri içeren incelikli sahneler katmayı bile düşünmüyor. Dizi formatında daha ayakları yere basan (ve belki biraz da sıkacak) kalabalık karakter gelişimleri sağlanabilecek iken, bunu iki saatin bilmem kaç dakikasına sığdırmak da bu şablonun işi hiç değil zaten.

Performans olarak Viola Davis'in domine ettiği Widows, onun dışında bir miktar Alice rolündeki Elizabeth Debicki'ye boş alan sağlıyor sağlamasına. Fakat kendi kimliğini, onurunu, hayattaki amacını bulma yoluna sokulup orada öylece bırakılmış bir karakter olarak ona da fazla bel bağlamamak gerekiyor. Ortalarda peydahlanan sürpriz, az çok tahmin edilebilir olma zayıflığını inkar etme çabası olarak görülebilir. Lakin o sürprizin bile nereye varacağı, nasıl sonuçlanacağı o kadar belli ki, McQueen sanki kurcalanacak bir şeyler varmış algısı yaratmaya çalışıyor. Oysa film bitince elde avuçta hiçbir şey kalmıyor. Davis'in artistlik becerileriyle ayakta tutmaya çalıştığı Veronica dışında herkes tam anlamıyla dümdüz karakterler. Hırslar, öfkeler, tehditler, kaygılar öylece havada asılı duruyor. McQueen, kariyerinin en iyi iki filmi Hunger ve Shame'de görüntü yönetmenliği yapmış, unutulmaz sahnelere emek katmış Sean Bobbitt'i de kendisine benzetmiş sanki. Akılda kalan tek bir plan, vurucu tek bir sekans yok neredeyse. Fazla uzatmayıp Widows'un dört filmlik Steve McQueen kariyerinin en zayıf halkası olarak görmenin haksızlık olmayacağını söyleyebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder