5 Temmuz 2018 Perşembe

A Quiet Place (2018)


Yönetmen: John Krasinski
Oyuncular: Emily Blunt, John Krasinski, Millicent Simmonds, Noah Jupe
Senaryo: Bryan Woods, Scott Beck, John Krasinski
Müzik: Marco Beltrami

Bryan Woods ve Scott Beck'in yazdığı, çoğu seyircinin komedi dizisi The Office ile tanıdığı John Krasinski'nin yönettiği A Quiet Place, post-apokaliptik bir coğrafyada geçen ilginç konusuyla ve baştan sona gerilim yüklü anlatımıyla 2018'in flaş yapımlarından biri oldu. Woods ve Beck'e senaryoda da katkıda bulunan Krasinski, üç adet The Office bölümü ve iki filmle birlikte üçüncü uzun metrajını yönettiği için zaten acemi sayılmaz. Ama A Quiet Place sayesinde artık yönetmenlik sıfatını daha ciddi şekilde yükleneceği, beklentileri arttıracağı söylenebilir. Öncesinde nasıl bir felaket yaşandığını bilmediğimiz bu dünyaya felaketten sonraki 89. gün ile başlıyoruz. Üç çocuklu Abbott ailesi terk edilmiş bir marketten ihtiyaçlarını alıp yola koyuluyorlar. Dikkat çeken şey ise ses çıkarmamaları, işaret diliyle anlaşmaları. Zira kör ama sese karşı aşırı duyarlı, sert kabuklu yaratıklar, ses duydukları anda oraya gidip canlı ne varsa acımasızca öldürüyorlar. Bir korku gerilim için nimet sayılabilecek eldeki bu malzemeyi iyi değerlendiren ekip, Amerikan klişesi birtakım dram unsurlarını da işin içine katarak türe güçlü bir halka ekliyor.

Trajik biçimde sonlanan 89. günün ardından 472. güne atladığımızda anne Evelyn'i karnı burnunda, baba Lee'yi yoğun çalışmalar içinde, çocuklar Regan ve Marcus'u da ses çıkarmanın tehlikeli olduğu bu kırda kendi hallerinde buluyoruz. İşitme engelli olan Regan'ın geçmiş yüzünden kendini suçlaması, bu yüzden babasıyla arasında soğukluk hissetmesi, Lee'nin başına birşey gelme ihtimaline karşı Marcus'u hayatta kalma ve ailesini koruma yönünde eğitmesi, en dramatik olanı ise Evelyn'in doğuma kısa bir süre kala bu ölüm sessizliğine bir bebek dünyaya getirecek olmasının yüzüne yansıyan tedirginliği filmin insani çevre düzenini oluşturuyor. Tedbir odaklı kurdukları çeşitli düzenler, belli rutinleri var. A Quiet Place'i muadillerinden bir miktar ayıran en önemli yanı, insani olmayan gerilim tarafının filmin her yanına sindirdiği korku atmosferi. Ses çıkarmadıkları sürece huzurlu sayılabilecek iken, çıkardıkları anda vahşice öldürülme tehlikesi olması filmi kaygan bir düzleme koyuyor.


Lee ve oğlu Marcus bir gün eğitim için evden uzaklaştıklarında meydana gelen bir kaza ile ipi kopan film, ondan sonra seyirciye rahat yüzü göstermemek istercesine şapkasından tüm fikirlerini, korku gerilim hamlelerini birer birer çıkarmaya başlıyor. Aile fertleri bir şekilde birbirlerinden ayrı düşüyor, birbirlerini bulanlar kayıpları aramaya çıkıyor, bu esnada ses çıkarmamak için akla karayı seçiyorlar. Tabii bebek de geliyor. Bu anlarda filmi ikiye, üçe bölüp sonra tekrar toparlamak için becerikli senaryo dengeleri sağlayabilen Woods, Beck ve Krasinski üçlüsü, adeta kendilerine meydan okurcasına kendi işlerini zora sokacak sorunlar yaratıyorlar. Tabii bunların çözümlerini de düşünmüş olmanın becerisi kadar bazı mantıksal sallantıları da olmuyor değil. Ses konusunda bu kadar hassasiyet yaratılınca, birer paranoyağa dönmüş seyirciler olarak en ufak bir ses neticesinde yaratık göreceğimiz şartlanmasına da çözüm bulunmuş olması, bu çözümleri bile o hassasiyet çerçevesinde yorumlamamıza yol açıyor. Yani filmin, elinden geldiğince kendi oluşturduğu mantık kodlarına sadık kalmaya çalışırken ufak açıklar vermesi etkisini azaltmıyor.

Korku filmlerinin olmazsa olmazı ses olgusunun önemini doğrudan bir filmin senaryosundaki en önemli tehdit olarak görmemiz, filme teknik bir ayrıcalık katarken bazı anlık ses patlamalarının sahneye ait doğal seslerden oluşması (birşeylerin yere düşmesi, ani tıkırtılar vs.) belli bir orijinallik sağlıyor. Ama böyle bir avantaj varken bazen o patlamaları ani notalarla destekleyip tansiyonu yükseltmeye çalışmak işi sunileştirebiliyor. Şelale ve havai fişek gibi devasa ses kaynaklarının sağladığı avantajlara da değinen ses ekibi, bu sessiz atmosferden çıkacak gürültüleri ve çığlıkları daha da anlamlandırma fırsatı yakalıyor. Dümendeki Krasinski bu teknik doğallığı elde etme gayreti yanında, dramatizasyon kısmında da 2010'dan beri evli ve iki çocuk sahibi olduğu Emily Blunt ile oynuyor, kızı Regan rolünde gerçek hayatta da işitme engelli olan Millicent Simmonds'ın reaksiyonlarından faydalanıyor. Özellikle Emily Blunt, kimi zaman Alien'ın Ripley'ini veya The Descent'in Sarah'ını anımsatan, dramatik anaç ikilemler içindeki Evelyn rolüyle kariyerinin en önemli performanslarından birini ortaya koyuyor. Filmin devamı çoktan anons edildi. Toplamda orijinal bir fikir olmasına rağmen, aile bağlarının hayatta kalma içgüdüsü ile özdeşleştirilmesi haricinde çok ortada olan bir mesaj yok. Devam filmi de aynı sessizlik fikrinden yürüyerek karakterleri başka bir maceraya daha sokacaktır. Ama aynı dönemdeki bir yığın ucuz korku filmi yanında parlayan örneklerden biri olan A Quiet Place'i devam filmleriyle sömürmenin de gereği yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder