21 Temmuz 2018 Cumartesi

Molly's Game (2017)


Yönetmen: Aaron Sorkin
Oyuncular: Jessica Chastain, Idris Elba, Kevin Costner, Michael Cera, Jeremy Strong, Chris O'Dowd, Bill Camp, Brian d'Arcy James, Graham Greene
Senaryo: Aaron Sorkin, Molly Bloom
Müzik: Daniel Pemberton

Molly's Game, olimpik klasmanda yarışan bir kayakçıdan, 10 sene boyunca tüm zamanların en yüksek meblağlı poker turnuvalarının organizatörlüğüne uzanan yolda Molly Bloom'un yaşadıklarını izlediğimiz bir gerçek hikaye. Bir müsabaka sonrası sakatlandıktan sonra ailesinden uzaklaşıp geçim derdine düşen, adım adım illegal poker dünyasına girip beklenmedik bir kariyer yapan Bloom'un hikayesi gerçekten bir filmi hak ediyordu. Filmin başında FBI'dan baskın yiyip gözaltına alınan Molly'nin sesinden geçmiş ile şimdiki zamanı arasında mekik dokuyarak bu ilginç yükselişe tanık oluyoruz. Aralarında Hollywood yıldızları, sporcular, iş dünyasının tanınmış isimleri ve Rus mafyasının bulunduğu müşteri portföyü açığa çıkınca bir anda kurtlar sofrasında tek başına kalıyor. Servetine el konmuş, medyanın ve kamuoyunun gözü önündeki Molly için durum hiç de iç açıcı değil. Üstelik elinde müşterilerinin mesajları, mailleri ve yazışmalarının bulunduğu kirli çamaşırlarla dolu bir hard disk de mevcut. Güçlü bir avukata ihtiyaç duyuyor ve birkaç duraktan sonra onlardan biri olan Charlie Jaffey (Idris Elba) ile anlaşıyor.

Molly Bloom'un aynı adlı kitabını beyaz perdeye uyarlayan ve yöneten ise Aaron Sorkin. Bu da, The Social Network, Moneyball, The Newsroom dizisi, Steve Jobs gibi konuşkan bir senaryo izleyeceğimiz anlamına geliyor. Nitekim durmak bilmeyen diyalog temposu içinde sıklıkla altyazı okumaktan oyuncuların jest ve mimiklerini kaçırdığımız bir film ortaya çıkıyor. Kitabı okumayanlar için Bloom'un anlatım üslubu Sorkin senaryosu ile nasıl örtüşüyor bilmiyoruz. Ama şu haliyle sanki koskoca kitaptaki tüm cümleleri kendi uzun ve hızlı stiliyle 140 dakikaya sığdırmak isteyen bir Sorkin var yine. Bloom'un kitaptan çıkma cümleleri, filmde onu anlatıcı pozisyonunda çok daha etkin kılarken, karşılıklı konuşmalarda Sorkin'in eli değdiği çok belli pratiklerde bazı sorunlar yaşıyor. Örneğin, karakterlerin birbirlerine normalden uzun ve sık sık komplike cümleler kurmaları, üstelik bunu müthiş bir hazırcevaplılıkla yapmaları, aralara espriler, imalar, teşbihler, anektodlar yerleştirmeleri, bu diyaloglara ikna olma konusunda gerçekten zorlayıcı nitelikte. Öte yandan filmin kendini en güçlü ifade ettiği düşünülen alanda en ciddi sorunları yaşıyor olması da gayet normal.

Mesele Sorkin'in kitaptan uyarlanmış senaryosu değil, daha çok uyarlama temposu. Molly's Game, aynı zamanda Sorkin'in yönettiği ilk film. O konuda pek bir acemilik sezilmiyor. Hatta 40 yıllık yönetmen gibi bilinçli, (senaryo gereği) tempolu, direksiyon hakimiyeti iyi bir yönetmenlik sergiliyor. Ne var ki hemen her senaryosunda boğazımıza metin tıkama huyunu da sürdürüyor. Molly Bloom da, Charlie Jaffey de zeki ve konuşkan insanlar. Ama özellikle ikili arasındaki diyalogların yoğunluğu ve sürati neticesinde gerçeklikten uzaklaşmalar baş gösterebiliyor. Sorkin'in bu tip diyaloglardaki karakter tanımlamaları bazen fazla kitabi kaldığından, tumturaklı cümleler de birbirinin ayağını kolayca kaydırabiliyor. Ancak bu durum, özellikle poker sahnelerinde iyi çalışıyor. Tabii oralarda da poker bilgisi olmayan seyirci için dezavantajlar var. Molly Bloom'un yükseliş, sonra dibe vuruş ve yargılanma süreçleri flashback ve şimdiki zaman karışımı olarak ilerlerken, bir de bunun üzerine Dean Keith, Harlan Eustice, Bad Brad gibi poker müdavimlerinin, hatta Matthew Robinson gibi 1930'lardaki bir atletin kısa ama etkili hikayeleri de biniyor ki, Sorkin'in bu kadar çok organize edilecek meselenin altından yine de iyi kalktığı söylenebilir.


Filmin etik açıdan kendiyle barışık olması için elinden geleni yaptığı da görülüyor. Spor kariyeri sonlanınca önce geçim derdine, durumu iyiye gidince de yasadışı poker organizasyonundan kazandığı sefayı sürdürmenin derdine düşen Molly'yi kendi zekası ve çabası ile ayakları üstünde duran güçlü bir kadın karakter olarak görmemiz talep ediliyor. Hesabını bilmedikleri paralarıyla ne yapacaklarının kararını kendileri veren zenginlere istedikleri eğlenceyi sunan Molly'nin, "kumar oynatıp hayatları söndürüyor" diye adil olmayan biçimde yargılanmasını istemiyor. Zaten var olan bu kumarbaz potansiyelini kendi organizasyonuna çekmek için fırsatları değerlendiren Molly'nin yasalara ve kendi prensiplerine bağlı girişimci yönü, hırsı ve zekası bu güçlü kadın figürünün salt bir imajdan ibaret olmadığını kanıtlıyor. Molly'nin psikiyatrist babasıyla bankta yaptığı konuşma, aslında filmin bazı dertlerini çok iyi temize çekiyor. Molly'nin pekçok alanda başarılı olabilecek iken neden bu yolu seçtiğini, baba Larry'nin neden Molly'ye mesafe aldığını, özellikle ergenliğinde birbirlerini çok zorlayan baba kızın yıllar sonra bunun nedenlerini çözümledikleri iyi bir hesaplaşma sahnesi.

Özellikle Jolene, Zero Dark Thirty, Miss Sloane, Miss Julie, The Zookeeper's Wife, Woman Walks Ahead filmlerinde bir erkek oyuncunun gölgesinde olmayan başroller üstlenmiş, gücü ve zayıflıklarıyla merkezde duran kadın karakterleri başarıyla canlandırmış Jessica Chastain, Molly Bloom için biçilmiş kaftanlardan biri. Idris Elba da, Molly'yi savcılarla anlaşma masasında savunduğu sahne başta olmak üzere yer aldığı her sahneye klasını yansıtyor. Güçlü erkeklere karşı güç sahibi olmak, onları kontrol etmek gibi bir amacın gölgesinde, sportif alanda yaşadığı şanssızlık sonrası Molly'nin spesifik olarak kendini ezmeye çalışan erkeklere, en çok da ayakları üzerinde durabilen bir birey olduğunu kendi kendisine kanıtlaması, temelde Sorkin'in çıkarmamızı istediği fikirlerden biri. Bunu yaparken, Molly'nin babasının kızına 3 senelik terapiyi 3 dakikada yapmaya çalışması gibi hızlı ve teferruatlı cümlelerle seyirciye yapıyor adeta. Belki de romanın okunmuş kadar olmasını istiyor. İyi bir yönetmen olduğunu da göstermiş olan Aaron Sorkin'in en iyi yanı olan senaristlik, hala onun en çok tartışılması gereken yönü olmaya devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder