11 Temmuz 2012 Çarşamba

The Disappearance Of Alice Creed (2009)


Yönetmen: J Blakeson
Oyuncular: Eddie Marsan, Martin Compston, Gemma Arterton
Senaryo: J Blakeson
Müzik: Marc Canham

J Blakeson’ın yazıp yönettiği The Disappearance Of Alice Creed, biri genç, diğeri orta yaşlı iki adamın hummalı ve titiz bir çalışmayla bir daireyi hapishane haline getirişleriyle açılıyor. Ardından detaylarını görmediğimiz bir kaçırma sonrası genç bir kızı bu eve hapsediyorlar. Meselenin özü sürprizsiz biçimde anlaşılıyor ki bu iki adam Alice Creed (Gemma Arterton) adlı bu kızın zengin babasından 2 milyon pound fidye almak için onu kaçırmışlar. Aşırı şüpheci, gergin ve detaycı Vic (Eddie Marsan) ile saf ve ürkek Danny (Martin Compston) için her şey planladıkları gibi gidiyor. Buraya kadar normal ilerleyen film, sakladığı sürprizleri yavaş yavaş ortaya çıkarmaya başlayınca hem kaçırma olayının, hem de karakterlerin sıradan görünümlerini daha da ilginçleştiriyor. Özellikle iki şok edici gerçeğin ardından bu hikayenin nasıl yönleneceğini ve ne şekilde biteceğini merak ediyoruz.

Film hakkında yapılabilecek pek çok eleştiri ya da övgüyü spoiler vermemek için budamak zorunda kaldığımızdan, kendisini genel anlamda akıcı, gergin ve biraz da trajik bir suç hikayesi olarak takdir etmek mümkün. Normal bir kaçırma olayının yavaş yavaş kontrolden çıkmaya başlamasıyla, filmin içinden çıkılması güç virajlara girişi, bu virajları ufak sıyrıklarla atlatışı, sonra giderek aldığı yaraların büyümesi ve dağılmış biçimde finale ulaşması J Blakeson’ın filmden istediğini pratiğe çok iyi döktüğünü gösteriyor. Ama finale doğru giden yolun öncesinde zeki ters köşeler yapan film, teslimat günü yaşananlardan sonra seçenekleri azaltarak sadece tahmini pek de zor olmayan o seçeneklerden biriyle final yapıyor. Bu tip filmler bazen seyircide sürpriz üretme yönünde kaygılara, olayın nasıl sonuçlanacağı yönünde paranoyalara sebep olabilir. Üstelik bu henüz film bitmemişken olur. Herkesin aklından farklı twistler ya da farklı finaller geçer. İşte J Blakeson’ın o noktada seyircinin çok azına (tahmini zor olmayan finali bekleyen seyirci) hitap ettiği düşüncesindeyim.


Üç kişiden oluşan oyuncu kadrosuyla sayısından büyük bir iş çıkaran film, bu oyuncuların filmin doğasına ihanet etmeyen telaşlı ve gerilimli performanslarıyla klasını arttırıyor. Özellikle usta İngiliz oyuncu Eddie Marsan, çoğu filminde bıraktığı o güven vermeyen atarlı tiplemesine sıkı bir halka daha eklemiş. Genç oyuncular Gemma Arterton ve Martin Compston da kendi rollerinin değişen dönüşen ruh haline hiç sıkıntı çekmeden ulaşmışlar. Çeşitli sahnelerinden tiyatro oyunu havası solumak da mümkün. Hatta birtakım değişikliklerle sahneye bile rahatlıkla uyarlanabilecek (böylece fazla tanıtımı yapılmamış bir film olarak kendini ıskalamış olanları tiyatroda yakalayabilecek) bir film olmuş. Şimdi aklıma gelen birçok sahnesini tiyatro ortamında canlı izleme fikri bile oldukça heyecan verici.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder