Yönetmen: Sylvester Stallone
Oyuncular: Sylvester Stallone, Jason Statham, Jet Li, Eric Roberts, Dolph Lundgren, Mickey Rourke, David Zayas, Randy Couture, Steve Austin, Terry Crews, Giselle Itié, Charisma Carpenter, Bruce Willis
Senaryo: Dave Callaham, Sylvester Stallone
Müzik: Brian Tyler
The Expendables'da bir Güney Amerika ülkesinin kural tanımaz diktatörünü yıkmak ve diktatörlük rejimini sona erdirmek için ülkeye gizlice sızan bir grup paralı askerin hikayesi anlatılıyor. Yeni görevleri nedeniyle ülkeye gizlice giriş yapan bu özel birlik kısa sürede hiçbir şeyin kendilerine anlatıldığı gibi olmadığını fark eder. Daha sonra ekip kendini büyük bir yanılsama ve ihanet içinde bulur. Olaylar kontrolden çıkmaya başladığında ve masum hayatlar tehlike altına girdiğinde bu ekip çok daha büyük bir düşmana karşı mücadele etmeye başlar.
Bu filmin gündeme geldiği ilk zamanlar aklıma bir Seven Samurai uyarlaması olan 1960 yapımı The Magnificent Seven başyapıtı gelmişti. Bryner, Wallach, McQueen, Bronson, Coburn, Vaughn gibi dönemin en baba isimlerinin aynı filmde buluşması kimbilir o dönemlerde nasıl bir rüzgâr yaratmıştır. Yıllar geçtikçe rüzgârların da şiddeti değişiyor. Dave Callaham adlı vasıfsız bir adamın hikâye bile denemeyecek hikâyesinden Sylvester Stallone ile birlikte yazdıkları, haliyle Stallone’un yönetip başrolünü kimseye vermediği The Expendables da fena bir rüzgâr, hatta kasırga yarattı. İnsan bu kadar aksiyon kumkumasını bir arada görünce bir aksiyon opusu bekliyor ister istemez. Ama 2000’lerin bize çoktan böyle beklentiler içine girmememiz gerektiğini öğretmiş olması lâzım. En önemlisi de bu kadronun içinde Sylvester Stallone adı bulunmakta. Vücudunu şişirmek için steroidleri, egosunu şişirmek için de böyle filmleri kullanan aktör, kendini başrole koyduğu gibi, film içinde en gözükara elemanın da kendisi olduğunu (para için olmayınca, diktatörün kızı için ortalığı savaş alanına çevirme fikrini ortaya atan kendisi) dayatıyor. Oysa hoşafa dönmüş suratına bakınca bunun mümkün olabileceği pek hissedilmiyor.
The Expendables, tıpkı filmdeki insan azmanlarının şişkin kasları gibi şişirilmiş bir film. Ne yalan söyleyeyim, bu kadroya rağmen işin başında Stallone olunca hiç ümitlenmemek gerektiğini biliyordum. Ama bu kadar B tipi olacağını düşünmemiştim. O filmlerin takım elbiseli kadrolu memuru Eric Roberts ve yılmaz savaşçısı Dolph Lundgren, gelirken B ruhunu da yanlarında getirmişler sanki. Kaldı ki, CIA güdümlü dikta rejimleri üzerinden eleştiri çabasına girişirken, bir halta yaramayan maço Amerikan kahramanlarını yüceltecek kadar gerizekâlı bir filmin A ruhu taşıması beklenemezdi. Sırf pahalı prodüksyon ve ünlü oyuncular yüzünden A olunması ne kadar acı! Sadece bir sahnede Stallone ile birlikte görünen Schwarzenegger ve Willis’in iş ortaklığı herkesin aklına gelmiştir de, pazarlama stratejilerinde bu isimlerinde filmde “oynadığı” tuzağı pek gelmemiştir başlangıçta. Zaten böyle bir filmde lâzım da değildiler. Kadroda olmadığı için hayıflanılan Van Damme’ın JCVD gibi özgün bir filmden sonra buralara düşmesini ümit etmiyordum, neyse ki ümidim boşa çıkmadı. Chuck Norris ise büyüklük gösterip şu filme tenezzül etmemiş ya, çektiği o kadar B filmi benim gibi düşünenlerin gözünde daha bir yücelmiştir.
Aynı menajerle çalıştıklarını kafadan attığım, adeta Zeki-Metin ikilisine dönen, ilerleyen yıllarda bir romantik komedide iki sevgiliyi canlandıracaklarını düşündüğüm Statham-Li duosu olmazsa olmazdı zaten. Kimya özürlü olmaları artık göze bile batmıyor bu yüzden. Munroe’nun fedailerinden birini çok fena benzetiyorlar o ayrı. Stallone’den artan zamanlarda film onların üzerine oynamakta. Gerçi Jet Li’nin filmde oynadığını anlamak için bir saat geçmesi gerekiyor. Statham desen, o da filmle sıfır alâkalı gerzek bir aldatılma yan hikâyesinin başrolünden artan zamanlarda Stallone’un kıçını kollamakla (ve yalamakla!) görevlendirilmiş. Oscar’a aday olacak kadar bataktan kurtulmuş Mickey Rourke ise anlaşılan tekrar oraları özlemiş. Roller, onları kabul edenler içindir. Kariyerini bir anda böyle yönlendirmişken arkadaş için bile bu filmde oynamazsın. Ama Stallone bir babalık yapmış, kendisi için dramatik bir sahne bile tasarlamış. Belki yalnız bunun için Rourke’u kafalamıştır bilemiyoruz. Lâkin Stallone’un canlandırdığı karakteri motive etme amaçlı bir savaş pişmanlığı mesajlı kıytırık hikâye içeren o sahne, çok kötü çekildiği için işe yaramıyor.
Belki de filmin en dişe dokunur yönü usta müzisyen Brian Tyler’ın atmosferlere uygun müzikleriydi. Arada Creedence Clearwater Revival, The Georgia Satellites, Thin Lizzy falan da çaldı, hoş oldu. Şimdi çektiği her filmin devamını getirmeyi seven Stallone, The Expendables’ı da otomatiğe bağlayacaktır muhtemelen. İkincisi için çalışmalara başlanmış bile. Para getirdiği sürece kimse bu adama “artık bırak bu işleri” diyemez. O da kendine yeni güreşçiler ve 80’lerden kalma oyuncu hayranlar bulduğu müddetçe, steroidleri, hapları, estetik ameliyatları ömür verdiği sürece seriyi gidebildiği yere kadar götürür.
ben bunu hep Stallone'yi kurtarma projesi olarak düşündüm ortaya atılmaya başladığı günden beri.
YanıtlaSil