8 Ocak 2016 Cuma

The Hateful Eight (2015)


Yönetmen: Quentin Tarantino
Oyuncular: Samuel L. Jackson, Kurt Russell, Jennifer Jason Leigh, Walton Goggins, Tim Roth, Demián Bichir, Michael Madsen, Bruce Dern, James Parks, Channing Tatum, Dana Gourrier, Zoë Bell, Gene Jones, Belinda Owino
Senaryo: Quentin Tarantino
Müzik: Ennio Morricone

Ödül avcısı John Ruth (Kurt Russell) ve cinayet suçundan yakalayıp adalete teslim edeceği Daisy Domergue (Jennifer Jason Leigh), altı atlı posta arabasıyla Red Rock kasabasına doğru ilerlemektedirler. Yolda eski bir askerden amansız bir kelle avcısına dönüşen Binbaşı Marquis Warren (Samuel L. Jackson) ve kasabanın yeni şerifi olduğunu iddia eden güneyli bir asker kaçağı olan Chris Mannix (Walton Goggins) ile karşılaşırlar. Kar fırtınası yüzünden yollarını kaybeden Ruth, Domergue, Warren ve Mannix, dağ geçidinde posta arabalarının durak yeri olarak kullandığı Minnie’nin Tuhafiye Dükkanı’na sığınırlar. Oraya vardıklarında dükkanın sahipleri Minnie ve Sweet Dave yerine dört yabancı adam ile karşılaşırlar; Minnie annesini ziyaret ederken dükkana bakan Bob (Demián Bichir), Red Rock kasabasının İngiliz celladı Oswaldo Mobray (Tim Roth), Noel için annesini ziyaret ederken dükkana sığınan Joe Gage (Michael Madsen) ve Konfederasyon Generali Sanford Smithers (Bruce Dern). Fırtına, iyice etkisini arttırdıkça bu birbirinden tekinsiz 8 yolcu arasında gerilim tırmanmaya başlar.

"Quentin Tarantino'nun 8. Filmi" The Hateful Eight, üç yıl önce yönetmenin Django Unchained ile yaşadığı western özüne dönüşün devamı niteliğinde 167 dakikalık bir başka hezeyan. (120 dakikada da işini halledebilirdi pekala.) Aslında Tarantino söz konusu olduğunda bu kelimeyi olumsuz almamak gerek. Reservoir Dogs'dan bu yana hangi yılda ve ortamda geçerse geçsin, yılların ve filmlerin birikimi sonucu hep varlığını hissettiren o western özü, son iki filmdir doğal ortamında, doğal kostümlerinde kendini gösteriyor. Bu kez Tarantino yine chapterlara böldüğü hikayesinin büyük bölümünü Minnie’nin Tuhafiye Dükkanı olarak tasarlanmış özel bir sette işliyor. Böyle bir set, Tarantino diyaloglarıyla birleşince çoğu kez bir tiyatro oyununa yakışır nitelikte sahneler izliyoruz. Kuzey-Güney savaşı sonrası bu savaşın tarafları arasında geçen konuşmaların fazla Amerikan olmasının (ve ilginç olmamasının) getirdiği bir tempo düşüklüğü hissediliyor. Bu açığı kapatmak için edepsiz yolları iyi bilen Tarantino, Warren'ın General Sanford Smithers'ı tahrik etmek için anlattığı hikaye ile tansiyonu yükseltip yavaş yavaş sevdiği kanlı sulara doğru yüzmeye başlıyor. Genel olarak bu uzun diyalogların diğer Tarantino filmlerinden fazla üstün bir tarafı yok gibi sanki. Hatta kimi zaman sıkıcı bir hal aldığı bile oluyor. En iyisi de tartışmasız Marquis Warren'ın kahveye zehir koyan kişiyi bulmaya yönelik teorilerini bir Agatha Christie dedektifi gibi sıraladığı bölüm. Ne var ki bu tiyatro atmosferini biraz daha ısıtmak için Tarantino'nun başka planları var.


Bol diyaloglu bir teatral atmosferi, hele de hiçbir yere kaçamayacak suçluyu bulmaya yönelik dedektif janrıyla spagetti western evrenine uyarlamak ancak Tarantino kalemindeki cesur sinemacıların aklına gelir. Ama Tarantinoluk etmeden duramayacağı için yıllar sonra Django ile kavuştuğu western çeşmesinden kana kana kan içmeye şartlanması nedeniyle kendi parodisi olmaktan kurtulamayan işler peşine düşüyor. Pulp Fiction'da başvurduğu unutulmaz geri dönüş yönteminin bir benzeri (bana göre çakması) olarak Ruth, Domergue, Warren ve Mannix'in dükkana geldiği günün sabahına dönerek yaptığı sürpriz, taşları yere koymak, filme o saatten sonra farklı bir açıdan bakmak / baktırmak amacı taşıyor ki, daha önce ondan böyle açıklayıcı bir yöntem görmediğimiz için tuhaf gelebiliyor. Sekiz karakter evde ilk toplandığı sırada farklı kombinasyonlar oluşturarak ikili, üçlü diyaloglar deneyen Tarantino, iş düellolara geldiğinde ilk zamanlar çok iyi gitse de, sanki işin içinden kolay çıkamayacakmış (ya da bir zamanlar çaldırdığı söylenen senaryoyu yeniden kaleme alırken bazı acelecilikler göstermiş) gibi dokuzuncu oyuncuyu sokup filmin ayarlarıyla oynuyor. Tabii ki o ayarlar kendisine ait. Seyirci olarak her zaman Tarantino'dan beklenmeyeni beklemeyi öğrendik. Fakat Reservoir Dogs'da hiç görmediğimiz kanlı soygunun sonrasındaki hesaplaşmalar, Pulp Fiction'daki Butch - Vega karşılaşması, Jackie Brown veya Kill Bill finalindeki düellolar, adı western olan Django Unchained (Dr. King Schultz'un şerifi vurduğu sahnenin hakkını teslim ederek) ve The Hateful Eight'ten daha fazla western minimalliğine sahiptiler. Lakin Tarantino spagetti seviyor, o da sossuz yenmiyor.

İki Tarantino westerninde dikkat çeken şey sadece oluk oluk akan ketçap değil elbette. "Zenci" muhabbetinin de ikinci bir western filminde bu kadar göze sokulması kabak tadı veriyor açıkçası. Samuel L. Jackson altın değerinde bir oyuncu. Pulp Fiction ve Jackie Brown onsuz nasıl olurdu hiç bilemiyorum. Django Unchained de doğası gereği köleliğin western janrına yansımasından güçlü bir siyah kahraman yaratma başarısına sahipti. Ancak bu defa The Hateful Eight'te Kuzey-Güney savaşının fonuna sinmiş ırkçılığı kaşımanın Tarantino yansımaları kendini tekrar ederek diş kamaştırıyor. İki tane kapı gibi western çekti ama onun kızılderililere nasıl baktığını doğru dürüst bilmiyoruz mesela. Tıpkı Joe Gage diye bir karakterin bu filmde şüpheli listesini kalabalık tutmanın dışında neden var olduğunu, en mühimi de Tarantino'nun yıllardır çalışmak için yanıp tutuştuğu efsane Ennio Morricone'nin müzikal yönden bu filmin neresinde iz bıraktığını bilmediğimiz gibi. Üç Oscarlı görüntü yönetmeni Robert Richardson'a bile çok fazla iş düştüğü söylenemez. En iyi Tarantino tiradlarına sahip Samuel L. Jackson, Walton Goggins ve Jennifer Jason Leigh'in performanslarıyla, Kurt Russell'ın da karizmasıyla dikkat çektiği The Hateful Eight, şahsen adını ilk duyduğum, sonra konusunu öğrendiğim, tek mekanda geçeceği söylendiğinde iyice heyecanlandığım bir filmdi. Hayal ettiklerimle geride bıraktığım film arasındaki mesafeye rağmen, 1-2 sene sonra tekrar izlemek isteyebilirim. O da bazı sahneleri filmin bütününden kopuk olmayacak şekilde tekrar görmek istediğimden.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder