13 Mayıs 2013 Pazartesi

Stand Up Guys (2012)


Yönetmen: Fisher Stevens
Oyuncular: Al Pacino, Christopher Walken, Alan Arkin, Mark Margolis, Julianna Margulies, Addison Timlin, Lucy Punch, Vanessa Ferlito, Katheryn Winnick, Bill Burr
Senaryo: Noah Haidle
Müzik: Lyle Workman

Geçmişte bir soygun sırasında kazara soygunu organize eden mafya babası Claphands’in oğlunu öldüren Val (Al Pacino), yakalandıktan sonra hiçkimsenin ismini vermediği için 28 yıl hapis yattıktan sonra dışarıya çıkar. En iyi arkadaşı Doc (Christopher Walken) ise Val’i almaya gelir. İkili daha sonra soygunlarında şoförlük yapan ve şimdilerde bir huzurevinde pinekleyen eski dostları Hirsch (Alan Arkin) ile buluşur. Aralarında güçlü bir bağ olan üç arkadaş kaybettikleri ve tekrar kazandıkları özgürlükle içlerinde kalan şeyleri gerçekleştirmek istemektedirler. Fakat oğlunun intikamını almak için Val’in çıkmasını bekleyen Claphands tetiktedir. Val’i öldürmek için tuttuğu kişi ise Doc’tır. Bunu bilen Val’in, en yakın dostu tarafından öldürülmeden önce kalan vaktini en iyi şekilde geçirmekten başka düşüncesi yoktur.

Uzun bir oyunculuk kariyeri bulunan, ara sıra da yapımcılık ve yönetmenlik yapan Fisher Stevens’ın yönettiği Stand Up Guys, başta üç büyük aktörün sebep olduğu yüksek beklentilere cevap vermekte hayli zorlanan bir film ne yazık ki. Bunda en büyük pay, filmin Noah Haidle adlı tecrübesiz senaristine ait. Dışarıya verdiği ilk imajı “yıllar sonra son bir soygun için tekrar bir araya gelen ekip” olan film, neyse ki konu olarak bu klişeden kendini sıyırıyor. Ama iş o konuyu senaryoya dönüştürmeye gelince bu kez başka klişeler, beceriksizlikler, sıradanlıklar ortaya çıkıyor. PacinoWalkenArkin üçlüsü engin tecrübeleriyle kendilerini kurtarsalar da bence bu senaryoyu onlar bile kurtaramıyor. Val, Doc ve Hirsch’ün geçmişte birlikte sıkı işler çevirdiğine, iyi arkadaş olduklarına, yaşlandıktan sonra da paslanmadıklarını kendilerine kanıtlama ihtiyacı duymalarına bizi bu senarist değil, oyuncuların kendileri ikna ediyorlar.

Belki sevimli bir kaçış / yol hikayesi olarak da tasarlanabilecek olan bu üç veteranın hikayesi, en çok da Doc’ın dramı ve onu canlandıran Christopher Walken’ın usta oyunuyla ayakta durmaya çalışıyor. Bunun dışında film basiretsiz senaristin elinde sürekli belden aşağı esprilere maruz kalıyor. Hele şu mezarlık sahnesi ve 2 Emmy, 1 Altın Küre sahibi Julianna Margulies’in son derece ruhsuz, dümdüz oyunu (tabii senaryonun ona yüklediği saçma sapan metanet duygusunun da bunda payı büyük) içler acısı. Zaten Margulies’in canlandırdığı Nina karakteri o kadar gereksiz ki, onun az sayıdaki sahneleri filmden çıkarılsa hiçbirşey fark etmez, hatta Hirsch’ün dramatik konumunu daha da güçlendirebileceği için daha iyi olurdu. Fisher Stevens’ın fena bir yönetmenlik gösterdiği söylenemez. Oyuncular zaten malum. Lakin filmi ziyan eden Noah Haidle, iyi oynayan takımın kötü kalecisi olduğu için skora doğrudan etki ediyor. Böylece üç ikon oyuncunun rol aldığı bir film kötü olmayı başarıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder