31 Ocak 2013 Perşembe

Argo (2012)


Yönetmen: Ben Affleck
Oyuncular: Ben Affleck, Bryan Cranston, Alan Arkin, John Goodman, Tate Donovan, Scoot McNairy, Clea DuVall, Rory Cochrane, Christopher Denham, Kerry Bishé, Victor Garber, Kyle Chandler, Chris Messina, Zeljko Ivanek, Keith Szarabajka, Sheila Vand, Omid Abtahi
Senaryo: Chris Terrio, Tony Mendez
Müzik: Alexandre Desplat

4 Kasım 1979'da Tahran’daki ABD elçiliğine saldıran militanlar içeride bulunan 52 Amerikalıyı rehin alırlar. İstedikleri, Ayetullah Humeyni tarafından devrildikten sonra büyük bir servetle Amerika’ya kaçan İran şahı Rıza Pehlevi’nin ülkeye iadesidir. Ancak tüm bu kaosun ortasında altı elçilik çalışanı Amerikalı kaçmayı başarır ve Kanada büyükelçisinin evine sığınır. Bulunmalarının ve büyük olasılıkla öldürülmelerinin an meselesi olduğunun farkında olan Tony Mendez (Ben Affleck) adında bir CIA rehine kurtarma uzmanı, bu altı Amerikalının ülkeden sağ salim çıkmasını sağlayacak riskli bir plan yapar. Plana göre Mendez, “Argo” adında düzmece bir bilimkurgu filmi çekme amacıyla ekibiyle mekan bakmak için Tahran’a gidecek, ekibini oluşturan altı kişiyi oradan çıkarmaya çalışacaktır.

Tony Mendez’in kendi yaşadığı bu tarihi olayları anlattığı The Master Of Disguise kitabından Chris Terrio’nun senaryosunu yazdığı Argo, yanlı anlatımının yol açtığı çeşitli arızalarına rağmen son yılların dikkate değer politik gerilimlerinden birisi. Aynı zamanda Tony Mendez’i canlandıran Ben Affleck’in yönetmen olarak üçüncü işi olan Argo, Mendez’in kitabında anlattıklarının ve onun senaryoya aktarılışının ne kadarını yansıtıyor bilinmez. Fakat şu haliyle Hollywood’un çeşitli kereler tekrar ettiği uluslararası rehine kurtarma veya dünya çapında bir krizi sıra dışı bir kahramanlık göstererek önleme temalı filmlere eklenen yeni bir halka sayılabilir. Bu tip politik gerilimlerin sahip olduğu özelliklerin büyük kısmını bünyesinde taşıyan film, daha önce yapılmamış bir şey yapmıyor. Bu bakımdan en önemli avantajı olan gerçek olaylara dayalı senaryosu süslenmeye, daha da önemlisi Amerikan kahramanlığını cilalamaya oldukça müsait. Chris Terrio ve Ben Affleck de bunun bilinciyle yapılması gerekeni yapıyorlar.

2000’ler Amerikan politik sinemasının CIA güdümlü örneklerinde gördüğümüz milliyetçilik arası iç muhalefet / özeleştiri girişimlerinden Argo da nasibini almış. Rehine krizine yol açan Rıza Pehlevi’nin iadesi sorunsalından hareketle CIA’nin dünyanın çeşitli yerlerinde başa geçirdiği liderler için CIA üst düzey yetkilisi Hamilton Jordan’ın “başları sıkışınca bize sığınırlar çünkü tüm bu şerefsizler alaşağı edildiklerinde boğazlarının Mısırlı bir deve baytarı tarafından kesilmeyeceğini bilirler” demesi gibi sol gösterip sağ vurmayı seven bir senaryo taktiği söz konusu. CIA’nin kendi iç dinamikleriyle, sorunlara getirdiği “bisiklet” gibi çözümlerle ve risk alamayan, bu yüzden en garanti yol olarak gördüğü askeri operasyon fikrini hep masada tutan mantalitesine getirilen eleştiriler gayet pozitif etkiler bırakıyor. Başka ülke sinemalarının Amerikan dinamiklerine getirdiği eleştirilerin çoğu bu kadar doğrudan olmayabiliyor. Zira uluslararası komplolara, derin devlet yapılanmalarına, iç hesaplaşmaların ve pazarlıkların perde arkasına bu kadar hakim olup onları bu kadar cesurca eleştirebilmenin altında yatan danışıklı dövüş için olumlu ya da olumsuz bir şeyler söyleyebilmek, ilgili filmlerin samimiyetlerine bağlı çoğu zaman.


Bu son dönem filmlerin “Amerika’yı en iyi Amerika eleştirebiliyor” modasını takip ettiği bir gerçek. Ama bu eleştirilere karşı temkinli olmak da gerekiyor. Danışıklı dövüş, Amerikan kahramanları yaratmak için en sık tercih edilen yol. Argo da bu yolun yolcusu. Şahın iade edilmesi için alınan rehinelerin yerine elçilik çalışanı altı kişinin peşine düşerek çemberini daraltan film, Tony Mendez’in “ancak filmlerde olur” denilen dahiyane ve riskli planını irdelemeyi seçiyor. Şimdilerde nükleer çalışmalarına ivme kazandıran, Oscar alabilen, uzaya maymun gönderebilen İran’ın o dönemde güllük gülistanlık bir yer olmadığı malum. Ancak  ülkenin o hale düşmesinin en önemli sorumlularından biri olan Amerika’nın kendini bir nebze aklamak uğruna türlü kahramanlık payları çıkarması artık alışıldık bir durum. Kendi kabahatlerini dile getirir görünse de onlardan bu yolla tamamen kurtulmak istemeyi, Mendez’in rehine kurtarma operasyonlarını benzettiği gibi bir kürtaj anlayışına benzetmek de mümkün.

Öte yandan film, mahsur kalan insanları kurtarmak için bulunan sahte film planının süreçlerini işlerken kendine bambaşka bir oyun alanı yaratıyor. Eleştirel yanını bu kez Hollywood film endüstrisine kaydırırken renkli, canlı ve esprili bir hal alıyor. Bu noktada devreye giren makyöz John Chambers ve yapımcı Lester Siegel, birbirinden parlak repliklere imza atıyorlar. Ne kadar sahte de olsa, çekilecek filmin Tahran’da bile inandırıcı görünebilmesi için gerekli senaryo, prodüksyon, basın tanıtımı (ki filmde Rock Hudson’ın söylediği iddia edilen “eğer bir yalanı satmak istiyorsan gazetecileri buna ikna etmelisin" alıntısı çok sağlam), afiş, taslak çizimler vs. de ihmal edilmemiş. Herşey ayarlandıktan sonra Mendez’in Tahran’a (aslında İstanbul’a!) yolculuğundan sonra adım adım gerilimini arttıran film, özellikle son yarım saatinde adeta soluksuz bir kaçış bölümü ortaya çıkarıyor.

Elçiliğin işgal edildiği açılış bölümü, sahte film Argo’nun dümenden hayata geçirilme süreci, sahte film ekibinin Tahran’da keşfe çıktığı gün ve tabii havaalanındaki heyecan dolu son yarım saat, Ben Affleck açısından yönetmenlik becerileriyle dolu denebilir. Öte yandan bu anların benzerlerine kah nazi Almanya’sında geçen Yahudi avlarından, kah ofisten yönetilen operasyon gerilimi filmlerden ya da son dakikalara türlü engeller yükleyerek gerginliği tırmandırmayı seven sinema klasiklerinden aşinayız. Affleck bu formülleri iyi işlese de üzerine yeni bir şeyler koymuyor. Tıpkı filmin başrolü Tony Mendez’e hiçbir şey katmadığı gibi. John Goodman’ın canlandırdığı John Chambers’ın filmde Affleck’in yüzüne “aptal bir maymun bile bir günde yönetmenliği öğrenir” cümlesini söylemesi bana çok manidar geldi. Affleck yönetmenliği öğrenmiş, hatta bu filmle oyuncu / yönetmen olarak kendi Braveheart’ını ya da Dances With The Wolves’unu arar hale gelmiş. Ama bunca yıldır iyi bir oyunculuk gösterememesi normal değil. Tony Mendez’i aptal bir maymun gibi göstermesi, sadece onun Hollywood’a yabancı sahte bir yapımcı olduğu sahnelerde işe yaramış. Egosunu fazla şişirmemesini ve bundan sonra yöneteceği filmlerde kendisini ya da en az kendisi kadar yeteneksiz kardeşini başrole koymamasını birileri mutlaka söylemeli.


Yapımcılığını da Affleck ile birlikte George Clooney’nin yaptığı Argo, dönemi çok iyi yansıtan detaycı sanat yönetimi ve Alexandre Desplat’nın şahane müzikleriyle de dikkat çeken bir yapım. Alan Arkin, Bryan Cranston, John Goodman gibi oyuncular zaten kendi kendilerini her zaman idare ederler. (Özellikle filmde Alan Arkin’in tadına doyulmuyor). Ben Affleck’in çektiği filmde oyuncu Ben Affleck’i kimse idare edemiyor görünüyor. Hatta bir başrol olarak Tony Mendez zaman zaman bana en silik karakterlerden biriymiş gibi bile geldi. Clooney’yi de saflarına kattıysa bundan böyle politik sinemayla içli dışlı olacağını kestirmek pek zor sayılmaz. Filmde anlatılan bazı şeylerin gerçekte o kadar şiddetli yaşanmadığına dair iddialar filmin kendisinden daha gerçekçi duruyor. Kahraman Amerikan ajanları ve son dakikada telefona yetişen Hollywood emektarları kadar Kanada’nın rolü de unutulmamalı. Ama filmde unutulmayacak bir şey daha varsa o da Kanada elçiliğinin çalışanı Sahar’ın İran sınırından Irak’a geçişiydi ki, bir cehennemden çıkıp yakında iyice ısınacak olan diğerine geçmenin bir melek için ne kadar acı olduğunu düşündürdü. Pozitif yanlarının terazide biraz ağır basması yanında tatlı gerçekler kadar acıları da (kısa kısa da olsa) en azından düşündürebildiği için Argo iyi bir film. Fakat propaganda yerli yerinde duruyor o ayrı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder