18 Eylül 2012 Salı

Half Nelson (2006)


Yönetmen: Ryan Fleck
Oyuncular: Ryan Gosling, Shareeka Epps, Anthony Mackie, Jeff Lima, Nathan Corbett, Rosemary Ledee, Erica Rivera, Deborah Rush, Jay O. Sanders, David Easton, Deidre Goodwin, Karen Chilton, Tina Holmes, Denis O'Hare, Starla Benford
Senaryo: Ryan Fleck, Anna Boden
Müzik: Broken Social Scene

Genç tarih öğretmeni Dan Dunne (Ryan Gosling), sınıfta başarılı sayılabilecek sevilen bir öğretmen olmasına karşın, sınıfın dışında uyuşturucu bağımlılığının pençesinden kurtulamayan, bu yüzden kişilik sorunları yaşayan biridir. Bu iki farklı yaşamını birbirinden ayrı tutmayı başarmış olsa da, bir gün öğrencilerinden biri olan Drey tarafından yakalanır. Kendi sorunları olan ama onları yaşından olgun biçimde karşılayan içine kapanık Drey, öğretmenine saygı duyduğu için onu ispiyonlamayı hiç düşünmez. Bu sırrı tutmasıyla Dan ile Drey arasında sıra dışı bir dostluk doğacaktır.

Ryan Fleck’in Anna Boden ile birlikte yazıp yönettiği Half Nelson, süssüz, bir miktar dağınık ve yarım kalmış duygusu veren bir bağımsız. Bu kişisel bir seçimdir. Zaten film bütünüyle kişisel bir yazım-yönetime sahip. Bağımsızlığı buradan geliyor elbet. Tabii ki haylaz sınıfını adam etmek için kendini adayıp beraberinde bir sürü eğitim-öğretim mesajı pompalayan senaryolardan birini daha beklemiyordum. Durumu müsait olmasına rağmen bu tavırdan uzak oynamaya çalışıyor. Filmin öyle bir niyeti de yok zaten. Basit bir "ben ettim, sen etme" tavrını mesajdan bile saymıyorum. Yoksa saymalı mıyım?


Tam burada benim film ile olan sorunum başgösterdi. Half Nelson'un niyeti nedir? Mesaj vermekten veya kendi şahsi doğrularını olağan bir kurguyla anlatmamasından bahsetmiyorum. Bu denli içine dahil olması güç bir film çekilirken yönetmenler genelde bir iki açık kapı bırakırlar, ki girmeyi başaranlar orada anlatmak istedikleri gerçeği daha iyi görsünler diye. Ryan Fleck ya açık kapı bırakmamış ya da benim gibi açık kapıyı bulamayanlara filmi kasten yabancılaştırmaya çalışmış (ki bunu niye yapsın?). Bu öznel yapı, filmin kahramanı tarih öğretmeni Dan Dunne vasıtasıyla ve doğal olarak onun etrafında yaşanan gelişmelerle kafası bulanık bir şekilde ilgilenirken (iğrenç bir espiri olacak biliyorum) “dan dun” yapmaya başlıyor bence. Ve bu kafa bulanıklığı ile esas kahramanını bile yer yer unutuyor. Onunla kendince ilgileniyor ama bakar kör bir durumda kalmamızın nedeni bu kendince oluştur belki. Ne pozitif, ne de negatif manada Dan Dunne bana yeni birşey söylemedi, beni kapıp götürmedi. Bunu filmin yapısı gereği yalın biçimde bile yapamadı, beceremedi.

Ryan Gosling'in performansına diyecek yok. Ben ve benim gibi Dan Dunne ile bütünleşemeyenlerin suçlaması gereken ilk kişi Gosling olmamalı. Onun yaptığı, dersine iyi çalışmak ve bütünleşmesi zor bir karakteri canlandırmakmış, o da bunu başarmış. Lakin söz konusu Gosling’in bu rolle 2007 Oscar’larında elde ettiği En İyi Erkek Oyuncu adaylığı olunca işin eleştirel bazdaki rengi biraz değişiyor. Şimdiye dek en iyi oyuncu Oscar'ı kazanmış aktörlerin bir çoğunun ortak özelliği, etraflarında yarattıkları ışık hüzmesi olmuştur. Şahsi görüşüm, Gosling'in belki de elinde olmayan sebeplerden ötürü bu ışığı bir türlü yansıtamamış olması, hatta Drey rolündeki rol arkadaşı Shareeka Epps'in de ondan sahneler çalması, belki de hafızalarda yer edecek bir karakter görmemizi engelliyor. Yine de farklı bakış açılarına göre bağımsız Amerikan sinemasına düşkün seyircileri memnun edebilecek potansiyele sahip bir film denebilir Half Nelson için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder