16 Temmuz 2011 Cumartesi

Shut Up & Sing (2006)


Yönetmen: Barbara Kopple, Cecilia Peck
Müzik: Paul Reeves, Dixie Chicks

Harlan County U.S.A. (1977) ve American Dream (1990) adlı iki belgeselle Oscar kazanmış Barbara Kopple’ın Cecilia Peck ile birlikte yönettiği Shut Up & Sing, Apsen, Chicago, Woodstock, San Diego, Boston ve daha birçok festivalde ödül kazanmış, birçoğuna da aday olmuş etkileyici bir belgesel. Natalie Maines, Emily Robison ve Martie Maguire’dan kurulu 20 küsür yıllık geçmişe, 6 albüme sahip country grubu Dixie Chicks’in tüm zamanların en çok satan kadın grubu ünvanını kazandığı üç parlak yılın ardından olaylı geri dönüşlerini konu alan belgesel, politika, aile, müzik ve ifade özgürlüğü üzerine çok anlamları olan bir yapım. 2003 yılına dek herhangi bir politik duruşla veya müzik dışında başka bir alanda sivrilmeyen Dixie Chicks’in kariyeri, o yıl çıktıkları tur kapsamında Londra’da verdikleri bir konserden sonra büyük değişimlere uğruyor. İşte film, bu sıkıntılı süreci her yönüyle ifşa eden, haklı olarak taraflı, ama bu taraflı tutumunu makul ve mantıklı sebeplere dayandıracak kadar da dramatik anlamda donanımlı.

2003 yılında Londra’nın Shepherd’s Bush Empire konser salonundaki olayın öncesinde Amerika’nın en sevilen ve en çok satan country müzisyenlerinden olan, Superbowl’da Amerikan Milli Marşı’nı okumaya lâyık görülen, Lipton firmasının sponsor desteğini kazanan Dixie Chicks, tam da Amerikan ordusunun kitle imha silahlarına sahip oldukları gerekçesiyle Irak’ı işgal ettiği döneme denk gelen bu konserin ardından büyük bir sarsıntı geçiriyor. Gruba 1995’te katılan gitar ve vokaldeki Natalie Maines, şarkı arasında “ABD başkanının Teksaslı olmasından utanıyoruz” çıkışıyla belki de Dixie Chicks’in hiç ummadığı tepkilerle karşılaşacağı toplumsal bir bombanın fitilini ateşliyor. Önce İngiliz medyasında, ardından Amerikan kamuoyunda büyük etki yaratan bu cümle, savaşın yarattığı hassasiyetlerle muhalif seslere kulakları tıkalı Amerikan halkından tepki görüyor. Zaten muhafazakâr bir yapılanma içindeki country müziğin Natalie Maines önderliğinde bu tip bir sivriliği kaldırmayacağı gerçeği grubun önünü tıkamaya başlıyor. Lipton ile yapılan sponsorluk anlaşmasının tehlikeye girmesi, albüm satışlarının düşüşü, bağnaz country radyoların Dixie Chicks şarkılarını boykot etmeleri, medyanın bunlara çanak tutan tutumu ve güçlü Free Republic oluşumunun karalama kampanyası birbirini izliyor.


En önemlisi de, uydurma gerekçelerle Irak’a girme kararı alan Bush hükümetinin Amerikan halkını savaş kandırmacasıyla beslemesinin medyayı ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak Dixie Chicks hayranı olan olmayan herkesi etkilemesi ki, grup bir anda toplumun değişik kesimlerinden yükselen milliyetçi hezeyanların tükürük hokkası haline geliyor. Hainler, Saddam’ın Melekleri, Çenesi Düşükler, Dixie Sürtükleri gibi yakıştırmalara maruz kalan grup üyelerinden Emily ve Martie önceleri “acaba bu utanıyoruz tâbirinde çoğul olmasak nasıl olurdu” çelişkisi yaşıyorlar. Ama gruba olan sevgi ve inançları sayesinde arkadaşlarını ve onun fikirlerini de sahipleniyorlar. Olay cümlenin sahibi Natalie ise Bush ile aynı eyaletten olmasına utandığı fikrini dillendirdiği için üzgün olduğunu, ancak düşüncelerini dillendirdiği için üzgün olmadığını söyleyerek sonuna kadar bu tavrına sahip çıkıyor. Öyle ki, gerekirse sponsorların, radyoların, muhafazakâr dinleyicilerin bile geri adım attıramadığı dik bir duruş sergiliyor. Üzerlerine yapışan imajı silmek ve eski günlerindeki gibi çok albüm satabilmek için kimsenin gönlünü almak, kimseden özür dilemek, kimseye yalakalık yapmak gibi bir niyeti yok.

Öte yandan, böylesi bir çatlak ses (!), grubun medyada görünürlüğünü ve Amerika’nın etkili muhalif kanadındaki sempatisini arttırıyor. Bush yanlısı pek çok country müzisyeninden biri olan Toby Keith, albüm kapağında Natalie ile Saddam Hüseyin’in sarmaş dolaş olduğu “Dixie Duo” sataşmasıyla medyatik bir polemik yaratınca, belki de hiç istemediği biçimde Dixie Chicks’in PR’ına katkıda bulunuyor. Tabiî o da Natalie’den ağzının payını alıyor. 2003 ve sonrasında yaşanılanların ardından, aylar yıllar geçtikçe Irak’ta kimyasal, biyolojik, nükleer hiçbir silah bulunmadığının anlaşılması, üstelik hiç uğruna binlerce askerin ölmesi ve sakat kalmasıyla değişen dengeler Dixie Chicks’in utancını kamuoyu gözünde haklı çıkarmaya başlıyor. Temmuz 2006’da tekrar Londra’ya, Shepherd’s Bush Empire’a konser vermek için gittiklerinde (Natalie’nin deyimiyle “suç mahalline” geri döndüklerinde) onları bekleyen kalabalık artık her şeyin farkında ve gözü açılmış biçimde onları bağrına basıyor. Ve Natalie, üç yıl önce orada söylediklerini aynen tekrar edince bu defa çok daha anlamlı ve görkemli bir tepki alıyor haklı olarak.


Barbara Kopple ve Cecilia Peck, Shut Up & Sing’de tüm bu süreç içine grup üyelerinin aile yaşantılarını, kişisel hislerini, müziğe bakışlarını, Taking The Long Way albümünün yapım aşamalarını da çok tertipli şekilde serpiştirerek renklendiriyor. Yaşanılan üç yıllık sıkıntının toplumun değişik kesimlerine yansımalarından çok basit ve anlamlı çıkarımlar yapılabilmesini mümkün kılan sade bir anlatımı benimsiyorlar. “İfade özgürlüğü iyidir, güzeldir de, bunu toplum önünde yapmayın” veya “müziğinizi yapın, çalın, söyleyin ama çenenizi tutun” gibi abuk sabuk tavsiyelerde bulunan muhafazakâr Amerikan halkının cehaletini ve medyanın güçlünün yanında yerini almış kaypaklığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren belgesel, aslında değişen dengelere göre hareket eden bu tutarsızlığın salt Amerikan toplumuna mal edilmeyeceğini de gösteriyor. Zamanında ucuz şarkıcıların, insanlıktan payını almamış medya kodamanlarının ve onların zavallı esir yazarlarının gazıyla toplum içinde aşağılanan bazı muhalif müzisyenlerin değerinin geç anlaşılması durumuna hiç de yabancı sayılmayız.
 
Eğlence sektöründe olanların politik görüşlerini dile getirmelerinin aksi sonuçlarına ve “iş”lerine yapacağı negatif etkiye dikkat çeken senatörler, iktidar şakşakçılığı yapacak, yükselen en ufak bir muhalif sesle bile dalgasını geçecek Toby Keith gibi yobazlar ya da en ufak bir politik görüşe bile sahip ol(a)mayan, rüzgâr nereden eserse oraya dönen boş eğlencelikler her toplumda, her zaman olacaktır. Dixie Chicks, dünyadaki bu ikiyüzlülüğü ve kralcılığı herkese gösteren örneklerden sadece biri. Shut Up & Sing ise, sanatçının gerek sanatı, gerekse sanatı dışında kalan sözleriyle ifade özgürlüğünü dile getirme yönünde karşılaşacağı engelleri çarpıcı biçimde tekrar göstermesiyle çok önemli bir belgesel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder