11 Nisan 2011 Pazartesi

Hobo With A Shotgun (2011)


Yönetmen: Jason Eisener
Oyuncular: Rutger Hauer, Molly Dunsworth, Brian Downey, Gregory Smith, Nick Bateman, Jeremy Akerman
Senaryo: John Davies, Jason Eisener, Rob Cotterill
Müzik: Adam Burke, Darius Holbert, Russ Howard III

Sahte fragmanlar birer birer uzun metraja dönüşürken ve Machete’nin dumanı hâlâ üzerindeyken şimdi de bu fragmanlardan en fazla olumlu tepki alanlardan Hobo With A Shotgun ortamlara düştü. Jason Eisener’ın yönetip hikâyeye katkıda bulunduğu film, 70’leri 80’lere bağlayan yılların avantürlerini çağrıştıran dokusu ve o yıllardan farklı olarak kanın oluk oluk aktığı absürd bir macera. Fragmanın hayranlarına bu kez Hollanda asıllı kült aktör Rutger Hauer’in başrolü sayesinde yeni hayranlar eklenecektir. Zaten ben de sadece onun hatırına izledim ki, Machete ile Danny Trejo’dan faydalanan (sömüren demeli miyiz?) grindhouse mantığı, şimdi de Hauer ile seyirci çekmenin yolunu bu sayede keşfetmiş diyebiliriz. Bu bollukta 2000’li yıllarda hortlatılmak istenen bu türe vakit ayırabilmek için oltanın ucuna takılan yemlerin böyle cazip olması gerekiyor bir yerde. Jason Eisener ise bu ilk filmiyle Rodriguez ekolüne gönülden bağlı olduğunu ilân etmiş adeta.

Geçmişi hakkında hiçbirşey bilmediğimiz evsiz Hobo’nun, 49.99 dolarlık çim biçme makinesini alma hayalini, artık çivisi çıkmış şuç ve günah şehrine sıkı bir ders vermek için bir tüfekle değiştirmek zorunda kalmasını anlatan Hobo With A Shotgun, olması gerektiğinden fazlası değil. Polisi ve suç odaklarını tekeline almış olan Drake ve iki oğlunun estirdiği teröre, genç ve güzel fahişe Abby’nin de etkisiyle baş kaldırmak durumunda kalan Hobo’nun bir “vigilante”ye dönüşümü, ucuz bir çizgi roman kaypaklığıyla resmedilmiş. Abartı, sömürü, istismar, zorbalık, ahlâksızlık, yozluk diz boyu. Bu anlamda Rodriguez ve ilk filmiyle tür içinde rüştünü ispatlamış Eisener’in de artık içinde yer aldığı çetesinin kötü film çekme emelleri başarıya ulaşıyor. En yakın örnek olan Machete ile aralarındaki ruh kardeşliği su götürmez. Vitrinden seyrettiği çim biçme makinesini almayı kafaya takmış olan Hobo’nun, kendisi için mutlu bir aile ortamını ve aidiyet duygusunu sembolize etmesi için seçilen bu araca sahip olma masumiyetini ele alış basitliğiyle ufak da olsa bir fark yaratmış denebilir. Hatta Abby ile kurduğu ve bu kez “ayı” sembolüyle yerine oturttuğu bir başka bağlantı da bu basitliğe eklenebilir.


Bu masumiyeti algılamada, yüz çizgilerini izlemesi bile keyifli Rutger Hauer’in varlığı çok etkili. Hatta onun varlığı Jason Eisener’a bile çok fazla güven vermiştir muhakkak. Grindhouse meraklısı eskiler ve artık meraklısı haline gelmeye başlamış yeni jenerasyon için filmin tavlayıcı özellikleri fazlaca. Hele de şimdilerde çizgi roman okuma alışkanlığı yerine bizzat kendi dokunuşlarıyla ortalığı kan gölüne çevirdiği bilgisayar oyunlarına meraklı o jenerasyon için, özellikle Veba ve metal arkadaşının filme girişinden sonra film daha bir ilginçleşmiştir. Bizim en yakından Dünyayı Kurtaran Adam saçmalığıyla özdeşleştirdiğimiz bazı absürdlükleri bile kendi tuhaf ve komik disiplinde daha ciddiye alan bir “saçmalık” bu. (Hiç öyle o zamanın Türk Sineması şartları şöyleydi böyleydi denmesin. Ondan çok daha eski bazı fantastik Türk filmleri, olmayan bütçeleriyle neler başardılar.) Eisener kendisine böyle bir kariyer mi plânlıyor bilemiyorum. Ama uzun vadede daha ciddi filmlerle kendini denemezse üzerine yapışacak olan şey sayesinde yerinde sayar, unutulur gider. Uzun sözün kısası, gece vakti canı edepsiz ve bol kanlı bir çizgi film çekenlere. Ama bir South Park değil!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder