24 Nisan 2011 Pazar

Bend It Like Beckham (2002)


Yönetmen: Gurinder Chadha
Oyuncular: Parminder Nagra, Keira Knightley, Jonathan Rhys Meyers, Anupam Kher, Shaheen Khan, Archie Panjabi, Juliet Stevenson, Frank Harper, Preeya Kalidas
Senaryo: Gurinder Chadha, Guljit Bindra, Paul Mayeda Berges
Müzik: Craig Pruess

Futbol beşiğinde sallanmış ve zamanında büyük başarılara şmza atmış David Beckham henüz bir filmde rol almadı. Zaten almasın da! Ama onun adının geçtiği Bend It Like Beckham filmi, her futbolcunun adının geçmesini isteyeceği türden enfes bir romantik komedi. Jess (Parminder Nagra) İngiltere'de yaşayan Hint asıll bir ailenin iki kızından biridir. Ailesi kızlarının derslerine önem vermesini ve yakında evlenecek olan ablası gibi uygun bir erkekle tanışıp evlenmesini arzu etmektedirler. Fakat Jess ünlü futbolcu David Beckham'ın hayranıdır ve günün birinde onun gibi futbol oynamayı düşlemektedir. Bölgedeki kız takımında oynayan Jules (Keira Knightley), onu birgün erkeklerle parkta futbol oynarken görünce takıma katılmasını teklif eder. Jess de kabul eder. Böylece aralarında sıkı bir dostluk oluşur. Ama ikisi de takımı çalıştıran Joe’ya (Jonathan Rhys Meyers) abayı yakınca arıza çıkmaya başlar. Neyse ki olay tatlıya bağlanır. Amerika'dan gelecek olan bir menejer, sonraki maçta Jess ve Jules’u izleyecek ve beğenirse burslu olarak transfer edecektir. Ancak maç gününün ablasının düğünü ile çakışması, Jess'i büyük bir seçim yapmaya zorlar.


Bireyin inandığı yolu seçmesi gerektiği gibi beylik ve sıkıcı mesajı ağzına sakız etmemiş, futbol tutkusunun cinsiyet tanımadığını vurgulayan, birey ve toplum çatışmasını erkek sporu sanılan futbol üzerinden okumaya çalışan ve içinden düğün alayı geçen sıcacık bir film. Irkçılık, cinsellik (gay-lezbiyen), yanlış anlamalar, kuşak çatışması ve türban (bu kez bir erkek açısından) meselelerine, suyunu çıkarmadan değinen filmi başta genç kızlarımız olmak üzere herkesin görmesi gerek. Zira çoğu çizgileriyle bize benzeyen Hint aile yapısı ve gelenek-göreneklerin ayrıntılarında kendimize ait çok şeyler buluyoruz. Jess ve Jules iki farklı kültüre ait olmalarına rağmen, futbolun birleştiriciliği ve kullandığı evrensel dili sayesinde ufuklarını genişletebiliyor ve bireysel özgürlüklerini elde edebiliyorlar. Demek ki futbol, içimizdeki özgür ruhu da ortaya çıkarma potansiyeline sahip cinsiyetsiz bir spor. Filmde ayrıca biri Hintli, biri İngiliz iki adet şeker gibi baba ile (Jules’un babası rolündeki Frank Harper’ı Lock, Stock & Two Smoking Barrels’dan hatırlarız), yine biri Hintli, biri İngiliz iki evhamlı ve komik anneye rastlıyoruz. Ebeveynlerin (Frank hariç) futbol kaynaklı endişelerinin boşa çıkması ve iki farklı kültürden olmalarına rağmen kızları ve onların futbol tutkusu sayesinde yakınlaşmaları da, futbolun ayrı bir potansiyelini ortaya koyuyor. Zeki bir mizah, samimi oyunculuklar, İngiliz-Hint karışımı hoş müzikler, insanı sarıp sarmalayan bir atmosfer ve futbol...

Şahsen David Beckham’ın filme çekilesi, kitabı yazılası bir ilginçliğe sahip olmadığını, sadece iyi futbol oynayan, ama yine de benim karizma normlarıma ters gelen bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Tavşanın dağa küsmesi durumu biraz da. E peki dağın yüksekliği, büyüklüğünü mü gösterir? Hatta paparazzilerden farklı olarak onu ve bir zamanların baharat kızlarından olan eşini sıkıcılık derecesinde buluyorum. Özellikle Manchester’dan ayrıldıktan sonra kendini magazin basınına ve reklamlara, futbolculuğunu de sele veren Beckham, filmde de olduğu gibi sadece bir sembol. Erişilecek en son nokta! Şimdi bulunduğu öngörülemez noktası neyin sembolü acaba? Parayı duyunca damarlarında akan kanın rengini şaşıran futbolcular neden bu kadar çok? Sahi niye hiç dünyaca ünlü Hintli bir futbolcu yok?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder