Yönetmen: Yang Ik-Joon
Oyuncular: Yang Ik-Joon, Kot-bi Kim, Man-shik Jeong, Lee Hwan, Seung-il Hong, Sang-won KimSenaryo: Yang Ik-Joon
Genç Sang-hoon, borçlulardan para tahsil edip alacaklılara aktaran çetenin en güçlü elemanı bir serseridir. Bir gün lise öğrencisi Youn-hee ile karşılaşır. Her ikisi de mutsuz bir çocukluk yaşamış, parçalanmış ailelerden gelen kişilerdir. Serseri ağabeyi ve hâlâ karısının yaşadığını sanan huysuz babasıyla yaşayan Youn-hee’nin annesi, zamanında bu çete tarafından tartaklanmıştır. Ağabeyi de bu çeteye girmek istemektedir. Sang-hoon’un sert yüreği, Youn-hee sayesinde kendi sorunlu iç dünyasıyla yüzleşmesini sağlayacak, yaşadığı hayatı sorgulatacaktır. Aynı zamanda birbirlerine ne kadar çok benzediklerini anlayacaklardır.
Güney Koreli aktör Yang Ik-Joon’un otobiyagrafik senaryosunu aynı zamanda kurgulayıp yönettiği, haliyle başrolünde oynadığı Breathless (Ddongpari), bu ülke sinemasının kalburüstü özelliklerinin çoğunu barındıran etkileyici bir dram. Bir kere Sang-hoon gibi star olmaktan uzak bir görünüme ve konuma sahip olup da, filmin doğal akışında seyirci ile kendisini özdeşleştirebilme erki yaratmak çok önemli. Normal şartlar altında alelâde bir filmin nefret edilesi sevimsiz karakteri olabilecek iken, Sang-hoon’u böylesine hayatın rahminden çıkma bir içtenliğe büründürebilme inceliği, Güney Kore sinemasında aslında sıklıkla rastlanan, oysa türlü alışkanlıklar yüzünden sık rastlamayıp kalbürüstü bulduğumuz türden bir tavır. Keza Sang-hoon’un Youn-hee ile ilişkisi de aynı alışkanlıklar yüzünden ilk elden bize doğal görünmüyor. Oysa doğal olanın gerçekte bu tür bir ilişki olabileceği fikrine alışabilmemiz için bu tavıra çok ihtiyacımız var. Aralarındaki kimyayı, benzerliği, sempatiyi ve sevgiyi keşfeden iki insan her zaman köşeyi dönerken çarpışıp ellerindekileri toplarken gözgöze gelmek suretiyle birbirlerinden etkilenmiyorlar. Bazen kaba saba bir tükürük bile o iki insanın aralarında kurulacak bağın çıkış noktasını oluşturabiliyor.
Sadece üvey kızkardeşinin sevimli oğluna karşı yakınlık gösteren (onu da delikanlılık sınırlarının dışına taşmama kaygısıyla acemice yapan) Sang-hoon’un, bastırılmış sevgi açlığını bu karakterin ördüğü kalın duvarlar arasından sızdırabilmek için belki tam da böylesi bir otobiyografik bakışa gereksinim vardı. Bu yüzden Sang-hoon, küçük yeğeni ve Youn-hee’nin ebeveyn sıkıntıları yüzünden kendilerine hiç gülmemiş felekten çaldıkları o gün, “hayatımın en güzel günü” diyebileceğimiz naifliğe masumca sığınabildi. Breathless, kaba, küfürlü ve sertlik içeren bir film. Ama o sertliğe ustaca yerleştirdiği bu masumiyet hayranlık verici boyutlarda. Film bittiğinde bu sertliğin sadece bu masumiyete hizmet ettiğine inanıyoruz büyük ölçüde. Kaçınılmaz sonun kahpe kaderi de yitirilmemesi gerekenleri yüzümüze vuruyor. Filmin her şeyi olan Yang Ik-Joon, yüzeyselliğine derinlik kattığı Sang-hoon performansı yanında, ilk yönetmenliğiyle bu kariyere de eğilmesi gerektiğini hissettiriyor bizlere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder