8 Mart 2008 Cumartesi

Lust, Caution (Se, jie) (2007)


Yönetmen: Ang Lee
Oyuncular: Tony Leung, Wei Tang, Joan Chen, Lee-Hom Wang, Chih-ying Chu, Ying-hsien Kao, Yue-Lin Ko, Johnson Yuen
Senaryo: Eileen Chang, James Schamus, Hui-Ling Wang
Müzik: Alexandre Desplat

1942 yılında, İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya işgali altındaki Şangay’da geçen hikaye, aslında 4 yıl önce başlamıştır. Savaşın başlayacağı sıralar babası İngiltere’ye kaçan Wong Chia Chi (Wei Tang), üniversitedeki ilk yılında Kuang Yu Min (Wang Leehom) ile tanışır. Kuang, vatansever öğrencileri bir araya toplamak için bir tiyatro grubu kurmuştur. Wong’u da gruba dahil ederler. Wong, güzelliği ve yeteneğiyle kısa sürede herkesi kendine hayran bırakır. Kuang, aynı zamanda topluluktaki öğrencilerle birlikte, dönemin önemli politik figürlerinden biri olan ve işgalci Japonlarla işbirliği halindeki Yee’ye (Tony Leung) karşı bir suikast yapmayı planlamaktadır. Bu suikastte hepsinin ayrı bir rolü vardır.

Wong’un rolü ise ithalat/ihracat işi yapan Mak’ın güzel eşi bayan Mak olmaktır. Bu sayede Yee’nin karısıyla yakın bir arkadaşlık kurarak onun güvenini kazanmak ve onu yasak bir ilişki içine çekmektir. Her şey planlandığı gibi ilerler. Yee, Wong’dan etkilenmiştir. Ama grubun planlarında beklenmedik bir gelişme olur ve durumun farkına varan biri yüzünden cinayet işlemek zorunda kalırlar. Bu olaydan sonra grup dağılmak zorunda kalır, Wong da Hong Kong’u terk eder. Fakat Kuang yine Wong’u bulur ve yine organize bir şekilde planlarına kaldıkları yerden devam edeceklerini söyler. Wong tekrar Mak olur ve bu kez Yee’ye daha fazla yaklaşır. Kısa bir süre sonra Yee’nin metresi olur ve onunla şehvet dolu günler yaşamaya başlar. Birbirinden çok etkilenen av ve avcı için acı sürprizler çok yakında beklemektedir.


Lust, Caution, Tayvan’lı yönetmen Ang Lee’nin yine becerilerini konuşturduğu 2 saati aşkın bir dönem filmi. Ama benzer dönem filmlerine nazaran daha çok iki farklı kesimden insanın yaşadığı tutkulu bir ilişkiye odaklanmış olması, arka plana ise savaş atmosferinin özellikle Şangay burjuvazisi üzerindeki olumsuz etkilerini yerleştirmesi ile niyetini açıkça ortaya koyuyor. Ang Lee, farklı türlere yaptığı sıçramalarla dikkat çekmiş bir yönetmen. Mesela Hulk ve Sense & Sensibility’yi aynı yönetmenin çektiğini anlamak güç. Elini attığı türün karakter analizini çok iyi yapan, belli bir türe sadık kalmış yönetmenlere bile kendini kanıtlayan bir bukalemun.

Peşpeşe bir Amerikan banliyö dramını (The Ice Storm), yine Amerikan Sivil Savaşı’nı (Ride With The Devil), komediyle flört halindeki leziz bir dramı (Eat Drink Man Woman), bir çizgi roman uyarlamasını (Hulk), sıra dışı bir westerni (Brokeback Mountain), Çin tarihinden beslenen epik bir aksiyon romansını (Crouching Tiger, Hidden Dragon), İngiliz edebiyatının duayenlerinden Jane Austen uyarlamasını (Sense & Sensibility) dokularına zarar getirmeden perdeye aktarmayı başarmış titizliğe sahip. Lust, Caution ise yine Lee’nin çok sevdiği türden bir dönem dramı. Ang Lee’nin elindeki imkanlar kusursuz sayılabilecek düzeyde. Kostümler, müzikler, çevre düzeni, yetenekli oyuncular yanında iki gerçek Uzakdoğı yıldızı olan Tony Leung Chiu Wai ve Joan Chen’in kendinden emin duruşları filmin kalitesi hakkında fikir veriyordur. Ayrı bir cümle içinde filmin görüntü yönetmenliğini üstlenmiş olan ve Alejandro González Iñárritu’nun vazgeçilmezi haline gelmiş bir Rodrigo Prieto… Kısacası Lust, Caution’ın tüm parçaları birbirinden değerli ve elit. Gelelim en önemli hususların başında gelen öyküye. Çünkü film hakkındaki esas tartışma orada yaşanıyor.

Aslında orada da problem olduğu söylenemez. Ang Lee tıpkı Oscar kazandığı Brokeback Mountain’da olduğu gibi yine bir kısa hikayenin senaryolaştırılmış halini yönetiyor. Yine daha önceki başarılarını paylaştığı senaristleriyle. Dönem filmlerinin her izleyici kitlesine hitap etmeyen ağırlığı ve bilgilendirici yaklaşımı yine mevcut. Özellikle Okey benzeri bir masa oyunu olan Mahjong sahnelerinde bu karışım kendini gösteriyor. Muhtelif yerlerde yapılan dönemin içinde bulunduğu sıcak ortamı betimlemeye yönelik açıklamalar sanki kasıtlı biçimde geri planda bırakılmış. İşgal sürecinden, karaborsa ve isyan sorunlarından dem vurulması ile sadece sözel olarak izleyeni havaya sokmayı hedeflemiş. Başarılı sinematografi ve kostümlerle birlikte zaten o havaya girmek pek de sorun olmuyor. Senaristlerin veya Ang Lee’nin politik ve sosyal olarak böylesi önemli meselelere karşı filminde aldığı mesafe de anlaşılabilir. Çünkü elinde gerçek bir tutku hikayesi var. Aşk demiyorum, çünkü Lee’nin yine çok sevdiği üzere, işin aşk boyutuna gelinmeden pusuda beklettiği sorunlar ortaya çıkarılıp, güçlü bir drama yaratmak hedefleniyor. Filmin bütün dönemsel unsurları sadece bu amaca hizmet ediyor. Suikast düzenlenecek politik figür Yee ile, sahte bir kimlikle onun evine kadar sızmayı başaran militan Wong arasındaki güçlü çekim.


Lust, Caution, özellikle büyük ve ödül adayı filmlerin geçer akçesi olan bir kurgu stili ile başlıyor. Filmin sonlarında yer alan bir sahne ile başlayıp, bir manevrayla hikayeyi tekrar baştan anlatıyor. Şüphesiz bu teknik, baştan itibaren geri dönülen ana ve sonrasında olacak olan olaylara karşı ilgisini canlı tutmaya yönelik güzel bir üslup. Kafede tedirgin bir biçimde kahvesini içen güzel Wong’un bir anda üniversite yıllarına yapılan dönüş, orada eylemi gerçekleştirecek olan tiyatro grubundan arkadaşlarıyla tanışma süreci ile filmin baştan başlaması daha filmin başında izleyiciyi cevapsız bazı sorularla meşgul ediyor. Cevaplar için filmin baştan alınması şart. Fakat bu kurgu yöntemi kimi filmlerde gereksiz bulunabilir. Bence Lust, Caution için de durum böyle. Film en baştan alınmış olsaydı ve Wong’un kafede oturuşu ve ardından yaşananlarla olay sırası bozulmamış olsaydı, bu durum filme ne getirir veya ne götürürdü tartışılır. Gereksizliğine rağmen belirttiğim, ilgiyi canlı tutma amacına ulaşmış da sayabiliriz. Benzer bir kurgu hadisesi Michael Clayton’da da yaşanıyor. Ama Lust, Caution’da izlediğimiz aynı iki sahnenin bıraktığı etki ile Michael Clayton’da tekrar izlediğimiz sahneler oldukça farklı. Hatta Michael Clayton’daki sahneler çok gerekli ve çarpıcı. Yani Lust, Caution’da, taşları yerine koymamızı sağlayacak derecede önemli bir ileri sarış sahnesi sayılmaz.

Bir başka meşgul edici konu da filmdeki cesur sevişme sahneleriyle ilgili. Gerçekten filmin adının hakkını veren bu sahnelere karşı neden bu derece tepki verildiğini anlamak güç. Şayet o sahneler basitçe geçiştirilmiş olsa veya hiç olmasa gerçek anlamının önemli bir yüzdesini kaybedecek bir film Lust, Caution… Buradan sadece o sahnelere bel bağlamış bir zayıflık ve güvensizlik çıkarılmasın. Bazı filmlerdeki bazı sahneler, o filmin omuzları üzerindeki beynini ayakta tutmasına yarayan koltuk değnekleri gibidir. Lust, Caution’un sevişme sahneleri ise o beyni omuzların üzerinde tutmaya yarayan kanlı canlı gerçek ayaklar. Böyle sahnelerin çıkarılması veya sansürlenmesi söz konusu olmamalı. Yee ve Wong’un bakışlarından bile taşmaya başlayan tutkunun dışa vurumu da ancak bu şekilde güçlü bir estetik tutkuyla verilebilirdi. Bir sevişme sahnesinin gerçek gücü, sizi o sahnede görülenlerden daha da ileri boyutlara taşıdığında anlaşılır. Yee ve Wong’un oldukça sert geçen ilk beraberliklerinin ardından tek vücut haline geldiği diğer anlar, vahşi bir şehvetin yola geliş serüveni olarak kusursuz bir incelik barındırıyor. Ang Lee’nin tutkunun resmini yaptığı anlar adeta.

Fakat aynı Ang Lee, filmin potansiyel şiddeti ele alındığında aynı cömertliği sergilemekten kaçınıyor. O potansiyelin farkına, eylemi gerçekleştirecek olan gruba şantaj yapmak isteyen adamın acemice yok edildiği nefis bölümle varıyoruz zaten. Yine de yeterli gelmiyor. Çünkü böyle bir filmden şiddet anlamında hudutsuzluk yerine, cebinde olduğunu iddia ettiklerini görmek istiyoruz. Buna örnek verelim: Filmin en zalim kişisi olan Yee’nin en azından bir tane çarpıcı sorgu sahnesi olmalıydı. Bunun yerine, onu kendi ağzından yaptığı işkenceleri anlatmak durumunda bırakırsanız, o var olduğunu iddia ettiğiniz şey havada asılı kalabilir, herkesin nefret ettiği Yee ise karizmatik bir beyaz atlı prens olarak yoluna devam eder. Tabi Ang Lee için bu bir tercihtir. Yee’yi olduğu gibi gösterdiği tutkulu haliyle, olduğu gibi göstermediği kötü adamlığı arasında bir denge sağlamak istemiş olabilir.


Tony Leung Chiu Wai ve Joan Chen gibi mühim oyuncular yanında belki de filmin en kilit ismi Wong rolüyle ilk sinema deneyimini yaşayan genç Wei Tang, o ilk oluşunun tecrübesizliği ile filmde canlandırdığı ilk casusluk ve suikast girişimini, ilk cinsel ilişkisini, ilk tutkusunu yaşayan bir genç kızın paralelliğini yakalamış. Böyle bir durumda insanın rol yapmasına bile gerek kalmayabilir. Ama Wei Tang oldukça başarılı. Zıt kutuplardan ve imkansızlıklardan aşklar, tutkular çıkarmayı seven filmlere gönüllü olmuş Ang Lee için, sevdiği sularda yüzmenin keyfini çıkardığını söyleyebiliriz. Aynı keyfi, Ang Lee gibi türler arası gezintiden zevk alan izleyici kitlesinin de alması kuvvetle muhtemel. Tabi yukarıda sözünü ettiğim eksiklikleri bir eksiklik olarak görürlerse bu keyif biraz kafaları bulandırabilir. Yine de Ang Lee gibi kurnaz ve zeki bir romantiğin elinden çıkan her film izlenmeyi hak eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder