Yönetmen: Antonio Campos
5 Eylül 2021 Pazar
Christine (2016)
Yönetmen: Antonio Campos
23 Ağustos 2021 Pazartesi
Au revoir les enfants (1987)
Oyuncular: Gaspard Manesse, Raphael Fejtö, Francine Racette, Stanislas Carré de Malberg, Philippe Morier-Genoud, François Berléand
Senaryo: Louis Malle
Au revoir, les enfants, İkinci Dünya Savaşı sırasında kiliseye bağlı bir yatılı okulda eğitim gören çocukların arasına birgün aniden katılan gizemli Bonnet’nin, okul öğrencilerinden Julien ile başlayan dostlukları temelinde, az evvel bahsettiğimiz toplumsal eleştirilerini dile getiriyor. Okul yetkililerinin Bonnet’nin Yahudi kimliğini diğer öğrencilerden gizlemeleri, Julien’in bu gerçeği kendi çabasıyla öğrenmesi, ama buna rağmen bu dostluğu sürdürmesi, çocuksu bir saflıktan öte, insani duyarlılık taşıyor. O çocuksu saflık ve önyargıya kapıları açık görünen, lakin içinde bunun mantığını sorguladığını hissettiren Julien’in, zeki, çalışkan ve sırlarla dolu Bonnet’nin kişiliğine aşama aşama gösterdiği yakınlık da, çocuk olmanın öncesinde insan olmuşluğun altını çiziyor.
Film her ne kadar bu saflığın vurgusunu yapıyor olsa da, Julien ve Bonnet’nin olgun görünüm ve davranışları biraz fazla baskın sanki. Hatta şunu söyleyeyim: Kimi zaman bu ağırbaşlılığı ve frenleme duygusunu soğuk, hatta itici bulmak da ihtimal dahilinde mümkün. Bu durumun nedenleri hem film ile, hem de film dışı gerçeklerle ilgisi olabilir. Din tabanlı bir yatılı okulun disiplini gereği öğrenciler kimi duygularını bastırmayı öğrenmişlerdir. Böyle bir ortamda bir de derslerin ağırlığı insanları hissizleştirir. Bu durum onların hem ruhlarına, hem de yüzlerine yansır. Belki de Louis Malle özellikle böyle bir oyunculuk arzu etmiştir. Amacı da o hep söylediğimiz fuzuli duygu sömürülerine mahal vermemek, bu tip sömürü çağrışımları yapacak duygusal iniş çıkışlar olmadan da hikayesini dramatize edebileceğini göstermek olabilir. Neticede göstermiştir de.. Yine tam da bu noktada tamamen kişisel ve masum bir “fakat”ım olacak.
Au revoir, les enfants, sömürü zihniyeti ile hareket etmeyen bir film ve buna rağmen çok güçlü. Ekranı gereksiz yere kana bulamıyor, işkence, cinayet, tecavüz olmadan da taş gibi bir drama yaratıyor. Hatta güzel piyano öğretmenini, ergenlik coşkusunun getirebileceği beklenti ile soyunurken veya banyo yaparken göstererek ve çocuklara onu dikizleterek istismar etmiyor. Fakat böylesine güzel bir hikayenin, masum bir dostluğun işlenişinde iki damla gözyaşının, sıcak bir kucaklamanın, kısacık da olsa bir isyanın, öfkenin duygu sömürüsü yapmayacağını düşünüyorum. Kime ne zararı olurdu ki! Son derece manalı yüzlere sahip Julien ve Bonnet’yi çoğu yerde neredeyse politikacı ciddiyeti ile işlemenin, bir izleyici olarak beni oyunculuk izleme zevkinden zaman zaman mahrum ettiğini söylemeliyim.
Özellikle Bonnet’nin durduğu yerde konuşan yüz ifadesi, azınlık olmanın verdiği dışlanmışlık ile parlak ve iyi niyetli zekasının karışımı bir güç taşısa da, yine benzer güçteki Julien’in hatları biraz daha koyu sanki. Her ikisi de çoğunlukla şaşkın bakışlar fırlatmaktan diğer duygularla paslaşmıyorlar pek.. Bu durum artık bir süre sonra bende bir duygu birikimi yarattı. İçimde bir şeyler biriktikçe birikti. Bu yüzden, herkesin sığınağa gidip de ikisinin piyano başında eğlendikleri bölüm ve okulda Chaplin seyrettikleri sahnelerde Julien ve Bonnet’yi neşeli gördüğüm vakit, tuhaf biçimde hüzünlendim. Acaba Louis Malle’in amacı bu muydu? Onları bu halleriyle kabul etmemiz gerektiğini mi söylemek istedi? Salya sümük bir hüzün değildi beklediğim. O manidar yüzlerin biraz daha söz hakkı almasını istemiştim. Finaldeki “au revoir” sahnesi de bana oldukça ciddi gözüktü bu yüzden. Dostluğun yürek burkan elvedası yerine, gerçeklerin ayazında kaldığımı hissettim.
16 Ağustos 2021 Pazartesi
CODA (2021)
Yönetmen: Sian Heder
12 Ağustos 2021 Perşembe
La nuit a dévoré le monde (2018)
Yönetmen: Dominique Rocher
28 Temmuz 2021 Çarşamba
Revanche (2008)

Müzik: Walter W. Cikan
Ukraynalı bir fahişe olan Tamara, Avusturya’da çalıştığı genelevin patronunun adamlarından biri olan Alex ile gizli bir ilişki içindedir. Birbirlerini seven Tamara ve Alex, bu durumu patronlarına sezdirmeden gizli gizli buluşmaktadırlar.Patronunun Tamara’ya yaptığı sınıf atlama teklifinden sonra bu işin böyle gitmeyeceğini anlayan Alex, bir banka soygunu planlar. Çünkü iki sevgilinin bulundukları hayattan kaçabilmeleri ve hayallerini gerçekleştirebilmeleri için paraya ihtiyaçları vardır. Öte yandan polis memuru Robert ile süpermarket görevlisi Susanne’ın uyumlu evliliklerine rağmen bir türlü çocuk sahibi olamamaları evliliklerini sıkıntıya sokmaktadır. Bu iki alâkasız hayatın kesişmesi ve sonrasında yaşananlar, şehirden kırsala uzanan hata, pişmanlık, ihanet, intikam ve sırlar dizisiyle zorlu bir sınavın çözülmesi güç sorularını oluşturmaktadır.
Karmaşık ilişkilerden kesişmeler yaratmayı, sonra onları çıkmaz sokağa sokmayı seven anlatımıyla Götz Spielmann, sade ama mesafeli yaklaşımından, tempo ayarlayışı ve solgun görünüşünden ötürü İskandinav sinemasına yakınlık hissi uyandırıyor. Tabiî çoğu Avrupa filminde bu havayı solumak mümkündür. Fakat özellikle tempo ve solgunluk yönünden ağır, sıkıcı, seviyesiz bir yapıda olduğu düşünülmesin. Normalde bazı çağdaşları, çektikleri birtakım sahnelere saniyeler, dakikalar boyu kilitlenirken, Spielmann istese rahatlıkla saniyeler, dakikalar boyu kilitleneceği pek çok sahneyi tadında bırakıp, o minimal duyguyu sunmanın yanında filmin ritmini bozmayarak hem olay örgüsüne, hem de ilgili sahnenin iç dinamiğine ilgiyi taze tutuyor. Belki film için getirilebilecek en ilginç eleştiri, içinde insana dair türlü kötü niyetler, ihanetler, zayıflıklar bulundurmasına rağmen, bütünüyle kötü niyetli bir film olmayışı olabilir. Çünkü yapısı itibariyle Avrupa sinemasının besleyip büyüttüğü farklı gerçekçi şiddet gösterilerine son derece müsait olması, fakat bunu daha çok bağlılık ifadesi veya köreltilmesi gereken bir cinselliğe, intikam ateşini yakıp yakmama arasında sıkışıp kalmış vicdan gerekçelerine döndürmesiyle film tam anlamıyla frenlenmiş. Senaryo açısından ilgi canlı tutulsa da, filmin gidip tutunduğu dallar bu sebepten fazla sağlam görünmüyor veya fazla iyi niyet, fazla insanî didaktiklik içeriyor. Yine de bir anlamda böyle filmleri Lars von Trier’in ellerinde hayal ediyor, sonra en iyisi hayal etmemek diye de düşünebiliyorum kendi adıma.

Filmin merkezindeki Alex rolüyle Johannes Krisch, olgun ve sert olduğu kadar, o olgunluk ve sertliğin içinde barınan kırılganlığı yansıtmada çok başarılı. Pek çok erkekte görülen, kaba görüntünün gizlemeyi başardığı sevgi ve bağlılığı doğal bir kalıba dökmeyi başarıyor. Revanche için yalnız kalmanın, yalnız bırakılmanın, yalnızlığı tercih etmenin, yalnız kalmayı kabul edememenin filmlerinden biri diyebiliriz. Vicdanın ne derece güçlü, ne derece zayıf suretlerde görünebildiğinin işaret fişeğini yakan filmlerden biri de diyebiliriz. Fakat belki de en önemlisi, hayatın bize tattırdığı yenilgilere karşı sunduğu rövanş şansında bile tuzaklar bulunduğunu fark ettiğimiz filmlerden biri diyebiliriz. Yine de insan olarak işimize geldiği ölçülerde bazen o tuzaklara o kadar hazırlıklıyız ki, hayran olunacak derecede hınzır çözümlerimiz var. Etik açıdan kötü olarak nitelenen çözümlerimizle iyi niyetlerimizi gerçekleştirecek kadar hem de…
17 Temmuz 2021 Cumartesi
Spy Game (2001)
Yönetmen: Tony Scott
10 Temmuz 2021 Cumartesi
The Little Death (2014)
Yönetmen: Josh Lawson