25 Nisan 2015 Cumartesi

Lucia de B. (2014)


Yönetmen: Paula van der Oest
Oyuncular: Ariane Schluter, Sallie Harmsen, Fedja van Huêt, Annet Malherbe, Bas Keijzer, Marcel Musters, Isis Cabolet, Maartje Remmers, Amanda Ooms
Senaryo: Moniek Kramer, Tijs van Marle
Müzik: Adam Nordén

Çoğu bebek, 7 kişiyi öldürmek, 3 kişiyi de öldürmeye teşebbüsten ömür boyu hapis cezasına çarptırılan pediatri hemşiresi Lucia de Berk’in mahkumiyet sürecini konu alan Lucia de B., gerçek olaylara dayalı başarılı bir psikolojik dram. Gişe yapımından ziyade bir televizyon filmi mütevaziliğinde seyreden film, gerçekten yaşanmış olmasının etkisini güçlü biçimde yansıtmış denebilir. Lucia'nın cinayet şüphelisi, kısa süre içinde de seri katil damgasıyla geçirdiği bu sancılı yıllar, aynı ölçüde sancılı bir hukuk sürecinin de başarılı eleştirisini içeriyor. Medyanın "Ölüm Meleği" adını takmasıyla yargısız infaz yapması kadar, savcılığın ve mahkemenin karartılan ya da üzerinde oynanan delillerle yargılı infaza girişmesine maruz kalan Lucia, tüm bu kirlilikleri su yüzüne çıkaran bir profil.

Giyinmesi, okuduğu kitaplar, yalnız takılması, trajik geçmişi, sözde sorunlu özel hayatı, annesine duyduğu öfke ve kendisinin bakımında 342 milyonda bir istatistiki ihtimal bulunan ölümler onu mükemmel bir hedef haline getiriyor. Dava savcısının çaylak yardımcısı Judith'in filmde belirttiği üzere "Amerika'da bir yılda bin suçlu yalnızca profilleri yüzünden mahkûm ediliyor, cinayetlerden biri kanıtlanmışsa diğerleri de olasıdır" suçlamasına cuk oturması, kendileri gibi olmadığı için onu suçlu görmeye şartlanmış hemşireler, hastane patronunun çıkarları doğrultusunda onu ateşe atmaktan çekinmeyen tutumu, savcının adaleti sağlamayı değil, kendi davasını kazanmayı öncelikli gören kötücül hamleleri Lucia'nın kurban olmasını kaçınılmaz hale sokuyor.

Bu zengin malzemeyi Lucia de Berk'in bizzat kendisinden de yardım alarak senaryolaştıran Moniek Kramer ve Tijs van Marle, bu uzun soluklu davanın diğer yan aktörleri olan savcı yardımcısı Judith ve Avukat Herzberg'i olduğu gibi mi almışlar, yoksa biraz Hollywood standartlarına mı çekmişler tam belli değil. Özellikle vicdanına yenik düşen Judith'in saf değiştirmesi, eski safından bilgi, belge aşırması sırasında oluşturulmaya çalışılan gerilim fazla Hollywood kokuyor. Kaldı ki bu saf değiştirme (filmin ikinci yarısında Judith'in Lucia'yı hapiste ziyarete geldiği sahne dışında çok düz bir oyun sergileyen genç oyuncu Sallie Harmsen'in de vasatlığıyla) fazla yumuşak bir geçişle işleniyor. Ama tecrübeli oyuncu Ariane Schluter'in bir sonraki hamlesi kestirilemeyen doğal performansıyla ve Paula van der Oest'in başarılı yönetimiyle film, Lucia de Berk'in dramına, onur, adalet, itibar mücadelesine sahip çıkıyor. Tabii oldukça düşündürücü sonuyla ikiyüzlü medyanın, aynı zamanda bireyleri hiçe saymaya her an hazır hukuki mevki ve kurumların eleştirisi sayesinde, o hep örnek gösterdiğimiz Avrupa mantalitesindeki arızaları ortaya koyuyor. Bu ikiyüzlülük ve adaletsizliklerin sadece bizim toplumumuzda olmadığını göstermek suretiyle dünyada yalnız olmadığımızı yüzümüze vuruyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder