10 Nisan 2015 Cuma

Boyhood (2014)


Yönetmen: Richard Linklater
Oyuncular: Ellar Coltrane, Patricia Arquette, Ethan Hawke, Lorelei Linklater, Marco Perella, Libby Villari, Zoe Graham, Jamie Howard, Andrew Villarreal, Brad Hawkins
Senaryo: Richard Linklater

Mayıs 2002'den Ekim 2013'e kadar yaklaşık 12 yıllık bir zaman diliminde çekilen, bu sıradışı haliyle sinema tarihinde benzersiz bir yer edinen Richard Linklater filmi Boyhood, 5 yaşından 18 yaşına kadar hayatının çeşitli evrelerinde Mason'ı izleyen bir film. Haliyle böyle bir film hakkında yapılacak yorumlar da normalden farklı olabilir. Filmin 12 yıl süren yapım notlarından bile ayrı bir film, hatta olağanüstü bir belgesel çıkarılabilir. 18 yıllık bir süreye yayılmış Before üçlemesi, farklı animasyon teknikleriyle çekilmiş yine iki sıradışı film olan Waking Life (2001) ve A Scanner Darkly, belgeseller, TV Dizileri gibi geniş bir vizyona sahip Linklater, ilerde böyle bir sürprizle karşımıza çıkarsa şaşırmayız.

Bu olağanüstü tasarımı bilinerek izlenen Boyhood, beklentilerin tavan yaptığı epik bir film hürriyetine bürünebiliyor. Oysa düşük bütçeli, samimi bir bağımsız olarak bakılırsa Mason'ın çocukluk ve ergenlik döneminden pasajları izlerken onun her dönem naif kalan ruh halini özümsemek daha kolaylaşıyor. Anne baba ayrılığının getirdiği sevgi eksikliği, okul sorunları, üvey baba sıkıntıları, öğrenim yaşamı, az da olsa bu farklı dönemlerin politik atmosferleri, gönül meseleleri filmin 165 dakikalık süresi boyunca akıp gidiyor. Mason'ın bu zaman diliminde duygusal patlamalar yaşamaması, yaşadığı anları da ketumluğuyla hissettirmesi de ayrı bir başarı. Çünkü başka ellerde abartılı yükselişlerle çok kolay biçimde sömürülebilecek bu hikaye (aslında filmin bir hikayesi olduğunu söylemek ne derece doğru olur tartışılır) Linklater'ın ellerinde belgesel anlatıma ve kimi zaman Avrupa sinemasına yakınlık gösteren bir naiflikle işleniyor.


Bu fikriyle zaten sıradışı bir sinema deneyimi sunan Linklater, bunu farklı bir deneyim gibi allayıp pullamadığı gibi, bir dış ses veya "iki yıl sonra", "beş yıl sonra" gibi altyazılı müdahalelerle anlatımında kolaycılığa kaçmıyor. Karakterlerin fiziksel ve konumsal değişimlerinden faydalanma avantajıyla doğal yollardan işini zaten kolaylaştırıyor. Mason'ı hangi çağında izlersek izleyelim, o çağında yaşadıklarından derin mesajlar çıkarmamız da beklenmiyor. Çünkü filmin bütününden hayata ait kişisel mesajlar çıkarmak mümkün: Hayatın tüm iyi ve kötü anlarıyla bir film kadar hızlı aktığı, bu akış esnasında hatırladıklarımızın da bir film kurgusundan farksız olduğu gerçeği. Mason'ın anne ve baba tarafı olmak üzere ikiye bölünmüş hayatında kendine ait üçüncü bir bölüme sahip olduğunu anlamamıza yarayan bu sinematik gerçekliğimiz, nasıl bir aile yapısına sahip olursak olalım, kendi başımıza kalmanın olgunlaştırıcı etkilerine kapılarımızı hep açık tutmamızı da hatırlatıyor.

Boyhood, her dakikasıyla Mason'ı analiz eden bir film değil elbette. Anne ve babasının kendisine gösterdikleri sevgi ve ilgiyi birbirlerine gösteremeyişleri sonucu boşanmalarının yükünü hep üzerinde taşıyor. Annesinin iki çocukla birlikte yalnız yaşamak istememesi yüzünden yaptığı hatalı evliliklerin yükünü de öyle. Bu sayede yaygın bir evlilik eleştirisi de filme serpilmiş durumda. Fakat Linklater, bu noktada biraz babadan yana tavır alıyor gibi düşünülebilir. İki çocuğunun velayetine sahip annenin onları geçindirebilmek için tekrar evlenmek durumunda kalması, üstelik Mason'ın babasıyla beraber toplam üç hatalı evlilik yapması terazinin bir yanında durmakta. Diğer yanında ise uzun süre ortalarda olmadığı halde bir süre sonra ortaya çıkıp Mason'a örnek bir baba modeli oluşturan, üstelik gayet başarılı bir evlilik yapan baba var. Ama buna rağmen her ikisi de Mason'a ve kızkardeşine sevgide, ilgide eksiklik göstermiyorlar. Linklater da bazı istisnalar dışında gereksiz yere duygu sömürüleri, eğreti gerginlikler yaratmıyor, doğal akıştan yararlanıyor. Bu sayede karakterlerini ekranda daha gerçek kılıyor.

Karakterleri canlandıran oyunculara değinirsek, Ethan Hawke ve Patricia Arquette'in mutlak hakimiyetinin altını çizmemiz gerekir. Gördüğümüz veya görmediğimiz detaylarıyla anne ve baba taraflarının her biri ayrı bir film potansiyeline sahipken, bu iki tecrübeli ismin bu potansiyeli görünmeyen yanlarıyla da yansıtabildikleri hissediliyor. Mason'ı canlandıran Ellar Coltrane şimdiye dek hiçbir oyuncuya nasip olmayan bu rolüyle yüksek oyunculuk beklentilerin uzağında bir sadelik taşıyor. Filmin negatif istisnalarından biri olarak Mason'ın ilk üvey babası rolüyle izlediğimiz oyuncunun karikatüre varan abartılı performansı filmin ruhuna hiç uymuyor. Babasının torpiliyle filme dahil olduğu çok bariz olan Lorelei Linklater'ın, hem fizik olarak, hem de oyunculuk olarak filme en ufak bir katkı sağlamaması da bir başka olumsuzluktu bana göre. Gerçi Samantha'nın sahneleri çıkarılsa film hiçbir şey kaybetmeyeceğinden bunu olumsuzluk olarak da görmemek gerek. Hawke ve Arquette gerçek hayatta çocuk sahibi olsalar doğacak çocuğun Ellar Coltrane'e benzeme ihtimali ne kadar güçlüyse, Lorelei Linklater'ı evlatlık almış olma ihtimalleri de o kadar güçlü.


2015 Oscar Ödülleri'nde sadece Patricia Arquette'in En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülü kazanabildiği Boyhood, yaklaşık 90 farklı organizasyondan farklı kategorilerde ödül ve adaylıklar kazanarak bunca yıllık emeğin karşılığını alan bir film. Ama en önemlisi, bugüne dek bir benzerinin olmaması. Filmin 12 yıla yayılan çekim sürecinden dolayı çok daha üstün beklentileri olan bazı seyircileri memnun etmemesi normal karşılanabilir. Zira bu benzersizliği filmden çıkarıp da birkaç aylık bir çekim süreciyle kotarılmış, dönem farklılıkları da makyajlarla veya oyuncu değişimleriyle halledilmiş bir film olarak yeniden hayal edersek yeni birşey söylemeyen bir yapım. En iyi söylenenlerden birini de Mason'ın yeni tanıştığı bir kızdan duyuyoruz. Bu kız, herkesin "anı yakala" sözünün tam tersini düşünüyor. Ona göre an bizi yakalıyor. Bu düşünce, Linklater'ın 12 yıllık bir büyüme macerası yardımıyla asıl anlatmak istediğini özetliyor. Çünkü anın bizi yakaladığını kuru sözlerle değil, ancak böyle sindire sindire fark edebileceğimize inanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder