22 Şubat 2015 Pazar

Birdman (2014)


Yönetmen: Alejandro González Iñárritu
Oyuncular: Michael Keaton, Emma Stone, Edward Norton, Naomi Watts, Zach Galifianakis, Amy Ryan, Andrea Riseborough
Senaryo: Alejandro González Iñárritu, Nicolás Giacobone, Alexander Dinelaris, Armando Bo
Müzik: Antonio Sanchez

20 yıl öncesinden bir çizgi roman kahramanı olan Birdman'in sinemaya uyarlanmasıyla büyük sükse yapmış oyuncusu Riggan Thomson (Michael Keaton), artık o görkemli günlerinden uzaktadır ve Broadway'de bir Raymond Carver oyunu olan "What We Talk About When We Talk About Love"ı sahnelemek üzeredir. Oyunda hem oyuncu, hem de yardımcı yapımcı olarak görev yapan Thomson, bilinçli bir tercih olarak kendini daha farklı ve sanatsal kaygılar taşıyan bu alanda da kanıtlamak istemektedir. Ama kaprisli oyuncularla, acımasız eleştirmenlerle, ailevi sıkıntılarla, en önemlisi de yıllar boyu onu hiç bırakmayan ve iç ses olarak hayatına sürekli müdahalelerde bulunan Birdman'in kışkırtmalarıyla boğuşmak zorunda kalmış bir adamdır. Okuyan senariste, yönetmene, izleyiciye, oyuncuya sınırsız bir ilham aşılayan bu özet, Alejandro González Iñárritu, Nicolás Giacobone, Alexander Dinelaris, Armando Bo dörtlüsü tarafından kaleme alınmış, en son 2010 yılında olağanüstü Biutiful tokadını yediğimiz Iñárritu tarafından yönetilmiş. (Bu arada senaryoda parmağı olan Nicolás Giacobone ve Armando Bo ikilisinin El último Elvis (2012) filminde de Elvis takıntılı Carlos'u bir başka ikinci kişilik saplantısı olan karakter olarak izlemiştik.) Birdman, çok boyutlu yapısıyla birçok psikolojik tanıma nesnel kaynak sağlamaya, aynı zamanda temiz sayfalar açmaya çalışan bir anti-kahraman harikası.

Batman (1989) ve Batman Returns (1992) filmlerinde başrol oynayıp bir aktör olarak süper kahraman ikonluğuna hiç yabancı olmayan Michael Keaton'ın canlandırdığı Riggan Thomson özelinde, artık eski fırtınalı günlerinden uzakta farklı arayışlar içine giren aktörlerin / yazarların / yapımcıların iç ve dış hesaplaşmalarının kara mizahla dramatize edilmiş halini izliyoruz filmde. Ama üslup, kurgu ve teknik çevre düzeninin aktüel yalınlığı, göz kamaştıran oyuncu kadrosuyla dengelendiği için seyirciyi ne umup ne bulacağı konusunda kendine mahkum bırakıyor. Birdman olarak yıllar boyu bir Hollywood nesnesi olarak anılmış, sanatsal kaygılar taşımadan para ve şöhret kazanmış, eski günlerindeki kadar olmasa da hala tanınan Thomson'ın bu kez bir Broadway prodüksyonuyla oyuna geri dönme arzusu, hiç beklenmedik bir meydan okuma içeriyor. Aslında sanat dünyasında böyle bir kariyer hamlesine başvuran çok oyuncu mevcut. Ama işin "beklenmedik" kısmı, bir süper kahraman geçmişi ile Broadway performansı geleceğinin taban tabana zıt kutuplarının nasıl çarpışacağına dair bilinmezlik. Böylesine derin bir ikilemden binlerce farklı senaryo üretilebileceği gibi, komediden drama, korkudan müzikale her kulvara hitap etme avantajları da mevcut. İşte Iñárritu ve ekibinin yalın tercihlerinin getirdiği esas başarı burada ortaya çıkıyor.

 
Iñárritu, Birdman'i ele alırken müdahaleci bir kontrol manyağı yönetmen gibi davranmak istemediğini anlatmaya çalışıyor. Tadına doyulmaz plan sekans anlar ve sanki kesilmiyormuş gibi gösterilmeye çalışılan kurgusal bütünlük, bir Broadway oyununun prova ve ön gösterim aşamalarını, bu aşamaların gerçek hayatla olan bağlantılarını sahici kılmak için mükemmel bir tercih. Zira artık Birdman (Hollywood + geçici şan şöhret) yok, Riggan Thomson (Broadway + sanatçının bireysel sanat damarlarını bulma ihtiyacı) var. Nasıl ki bir süper kahraman filminin yarıdan çoğu bilgisayar başında kotarılıyorsa, bir Broadway oyunu da kesintisiz oyuncu gücüyle, canlı plan sekanslar bütünüyle vücuda geliyor. Iñárritu'nun bu özel efekt detayına da somut bir göndermesi mevcut. Ama Thomson'ın / Keaton'ın kendinden sonra Batman olmuş George Clooney'ye yaptığı şık göndermenin anlatmaya çalıştığı gibi, özellikle sinema ve tiyatro sektöründe aktörlük yapan insanların zamana yenik düşen popülaritelerini yeniden kazanmaları oldukça zor olabiliyor. Buna içerlemek kaçınılmaz. Aktör egosu, Thomson'daki gibi bir noktadan sonra aynı şeyleri tekrar etmekten sıkıldığı ya da artık tercih edilmediği için, kendini daha meydan okumacı bir alana atıp orada kendini kendine ispat etme çabasına girebiliyor.
 
Sinema tarihi, üzerine yapışan roller yüzünden sonrasında tutunamayan, alkol ve uyuşturucu kıskacına düşen, terapi gören türlü oyuncu örneklerine sahip. Bazıları da Riggan Thomson gibi kendi terapisini tiyatro sahnesinde yeniden doğuş gerçekleştirmekle sağlamaya çalışıyor. Çünkü Birdman gibi uçabilen, parmak şıklatarak ortalığı tarumar edebilen bir süper kahramanın gölgesinde uzun yıllar yaşamanın verdiği ego, gerçek dünyaya dönüp kendini aynada Thomson olarak gördüğünde arızalarıyla yüzleşmeye başlıyor. Bu da o egonun sürekli parlatılma ihtiyacına denk düşüyor. Thomson bunu artık Birdman olarak yapamayacağı için, artık Birdman'i tuvalete atıp sifonu çekmek istediği için ve bir sanat dalı olarak oyunculuk gücünü kendine olduğu kadar, küçümsendiği bu farklı sanat çevresine yeniden kanıtlamak istediği için Broadway riskine giriyor. Çünkü Thomson, kendini sürekli manipüle etmeye çalışan Birdman personasının ona oyunculuk gücünü unutturması, kötü bir ebeveyn olması, beraber olduğu insanlara karşı sorumsuzlaşması gibi yan etkilerden muzdarip bir oyuncu. Peki oyunculuktan bahsederken aslında neden bahsediyoruz? İşte Riggan Thomson, hatta uzun süre sonra Michael Keaton filmde bu soruya seyircinin şahsi yanıtlar verebileceği geniş seçenekler sunuyor. Thomson'ın kibirli rol arkadaşı Mike'ın (Edward Norton) normal hayatında zorlanıp sahnede ereksiyon olması, Lesley'nin (Naomi Watts) sevgilisi Mike tarafından konsantre olduğu rolünden zorla çıkarılması üzerine verdiği duygusal tepki gibi yan unsurlarla desteklenen seçenekler bunlar.
 
 
Özellikle Broadway semalarında oyunculuk kavramının ırkçılığı çağrıştıran bir ayrımcılığa itildiğine de tanık olmak mümkün. Filmde Hollywood - Broadway arasında yaşanan bu ayrım, aslında evrensel bir sinema - tiyatro oyunculuğu ayrımını kapsamakta. Flaubert'in filmde de geçen "tıpkı bir adamın asker olamayınca muhbir olması gibi, bir insan sanatçı olamazsa eleştirmen olur" sözünü doğrularcasına kibirli bir tiyatro eleştirmeni olan, Broadway'deki oyunların geleceğinin onun yazılarına bağlı olduğu Tabitha Dickinson'ın Thomson'ı sırf Hollywood kökenli olmasından dolayı daha oyunu izlemeden kötüleyeceğini söylemesi, bu ayrım yanında eleştirmenlik kavramının çizgilerini de yoklayan bir yapıda. Oyunculuk yapmamış eleştirmenler tarafından tumturaklı sıfatlarla etiketlenen eleştirilere karşı, aktörün veya yapımcının çektiği çilelerin öne sürülmesi fazla romantik bir antitez olsa da, bir eleştirmenin kendini herşeyin üstünde görüp filmi / tiyatro oyununu mahvetme gücüne sahip olduğunu düşünmesi de ayrıca eleştirilebilir. Broadway eleştirmenlerinin Hollywood ve onun yaramaz çocuklarını dışlamaları, cahil bulmaları, aktör değil "ünlü" olduklarını düşünmeleri, entellektüel - popüler, sanat filmi - festival filmi ya da doğrudan sinema filmi - tiyatro kamplaşmalarına çanak tutuyor. Bu kamplaşmalara katılım sağlamamıza uygun zemin hazırlayan gişe hedefli, zeka özürlü Hollywood mamüllerinden haberdarız. Ama Birdman gibi istisnai filmlerin durdukları yer gerçekten çok kıymetli.
 
Bir zamanların Batman'i Michael Keaton, kariyerinin en iyi performansını böyle bir rolle gösteriyor dersek abartmış olmayız. Çünkü filmin iç içe geçmiş süper kahraman ve aktör kalıplarının, bu bağlamda gerçek hayat ile sinema filmi Birdman'in örtüşmesi Keaton'ın işini çok kolaylaştırıyor. Zira filmin kahramanı Riggan Thomson değil de doğrudan Michael Keaton olsaydı dahi pek yadırganmayabilirdi. Bu örtüşmenin getirdiği sinemasal şeffaflık, Birdman kostümü ya da slip don içinde bile Keaton'ın kariyer düşüşüne temasta hiç zorlanmıyor. Aktöre ait birçok ışıltılı sahne mevcut ki, buna en büyük etken Keaton'ın belki de kendisini oynuyor olması. Thomson gibi taze başlangıç arzulayan bir aktörün bloğu, Facebook ve Twitter hesabı olmamasının onu bir hayalete çevirdiği günümüz medya dinamikleri de dikkate alındığında, kendisini oynayan Keaton'ın başarısı, tamamen bu dinamiklere sırtını dayamış sözde oyuncuların varlığını sorgulatıyor. Ayrıca Edward Norton ve Naomi Watts da kendilerine özel bazı sahnelerle göz dolduruyorlar. Emma Stone'un özellikle babasına şarladığı sahnede devleşmesini de buna ekleyelim. Plan sekanslar, ilk başlarda kulak tırmalasa da, alıştıkça tuhaf bir meditasyon etkisi yaratan deneysel caz baterisi, doğaçlama lezzeti taşıyan performanslar ve kesişen hayatlar temalı filmlerle adını duyuran, artık karakterlerin yolunu sadece dar tiyatro koridorlarında kesiştiren Alejandro González Iñárritu... Hakkında ne söylenirse söylensin, Birdman'i tanımlamak için Thomson'ın soyunma odasındaki aynada asılı cümle çok şey anlatıyor: "Bir şey neyse odur, o şey hakkında söylenenler değil."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder