20 Aralık 2013 Cuma

Gözetleme Kulesi (2012)


Yönetmen: Pelin Esmer
Oyuncular: Olgun Şimşek, Nilay Erdönmez, Menderes Samancılar, Laçin Ceylan, Rıza Akın
Senaryo: Pelin Esmer

Pelin Esmer’in yazıp yönettiği ikinci uzun metrajı Gözetleme Kulesi, Tosya’daki bir yangın kulesinde işe başlayan Nihat (Olgun Şimşek) ile, otobüste hostes olarak çalışan üniversite öğrencisi Seher’in (Nilay Erdönmez) yollarının kesişme hikayesi. Bu kesişme son dönem bir Türk filminde gerçekleşiyorsa biliyoruz ki işin içinde bol trajedi, toplumsal mesajlar, minimalist anlar yer alacak. Bu saydıklarımızın hepsi filmde var. Ancak bu basmakalıp unsurlardan her zaman kör göze parmak sokmuş, mesaj niyetine sloganlaşmış veya popülist kaygılara boğulmuş işler çıkmayabileceğinin bir örneği olarak Gözetleme Kulesi, çeşitli faktörlerle amaçlarını gerçekleşitirdiğini düşündüğüm bir film.

Toplumun kadına bakışı, kadının toplumdan ayrı olarak aile içinde karşılaşabileceği trajik olaylar, yaşadığı travmalarda yalnız bırakılışı ve bu çaresizlik içinde yapacağı tercihler Seher’in bünyesinde yerini alıyor. Ancak 3. Sayfa haberlerinde rastlayabileceğimiz, sonucu intiharla bitse bile şaşırmayacağımız böyle bir çıkmaza rağmen yaşamayı sürdüren Seher’in yaptığı bir seçimle “yük”ünden kurtulup kaldığı yerden bir şekilde devam etmek amacında olması işin gerçekliğini biraz arttırıyor. Nasıl ki Seher’in başına gelenleri kabul etmek mümkün olmadığı gibi, onun bu seçimini kabul etmek de mümkün değil. Bir başka trajedi sonucu kendini Tosya’nın yükseklerindeki bir kulede gözcü olarak bulan Nihat’ın da travma sonrası hayata tutunma evresindeki hüzünlü ve gizemli duruşu da aynı gerçekliğe haiz. Bu iki ağır yaralı insanın Nihat’ın çabalarıyla bir araya gelişi, Nihat’ın Seher’i sahiplenişi, Seher’in bu sahiplenmeye tepkisi hep ikilinin geçmişlerinden beslenen davranışlar şeklinde karşımıza çıkıyor.


Pelin Esmer’in, töre kodlarının artık ezberlenmiş sıkıcılığından farklı olarak, herhangi bir coğrafyaya ait olabilecek herhangi bir akrabalık ilişkisinin bile sapkınlık boyutunda yol açtığı çeşitli vahim sonuçlarını aile içinde saklı tutma güdüsüne vurgu yapan kuvvetli bir mesajı var. Esmer, bunu elinden geldiğince istismar etmemeye çalışsa da, zaten meselenin kendisi istismar üzerine kurulduğu için bu acılardan etkilenmemek zor oluyor. Film bunu bir süre sessiz biçimde örmeye çalışsa da, Seher ve Nihat arasında önceki hatalarına dair bir öfke patlaması yaşanması kaçınılmaz hale geliyor. Esmer bu noktayı hakkıyla koyuyor ama hayatın tüm acılarıyla devam ettiğini hatırlatmak için ise finale nokta yerine virgül koyuyor.

Nihat ve Seher gibi hasarlı iki karaktere hayat veren Olgun Şimşek ve Nilay Erdönmez yeterince inandırıcılar. Özellikle Şimşek, Nihat’ın geçmişinden kaçmaya çalışan hüzün ve öfke karışımı ruh halini aktarmakta çok başarılı. Keşke onun bu ruh halinin sebebini telsizden başka bir gözcüye anlattığı sahne olmasaymış. Hatta Nihat’ın neden yaralı olduğundan hiç bahsedilmeyip seyredenlerin doldurması için bir boşluk bırakılsaymış çok daha güçlü bir etki yaratabilirmiş. Filme adını veren, toplum tarafından günahkar gözüyle bakılan bu iki insana evsahipliği yapan gözetleme kulesinin cenneti andıran yüksek ve huzurlu konumu da sembolik bir anlam taşıyor. Ama Pelin Esmer burada da bir denge sağlayarak o doğal güzellikleri ekonomik biçimde filmin karanlık doğasına uygun biçimde yansıtmayı başarıyor. Yağmur yağdırıyor, yıldırım düşürüyor. Abartılı renk ve ışık cümbüşüyle tezatlıklar yaratmıyor. Tekrar izlemeye derman bırakmayacak kadar kendini ifade ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder