5 Kasım 2013 Salı

Lemmy (2010)


Yönetmen: Greg Olliver, Wes Orshoski

Greg Olliver ve Wes Orshoski’nin yönettikleri Lemmy, çeşitli gruplarda çaldıktan sonra 1975 yılından beri kurucusu olduğu Motörhead’de müzik yapan, kendi tabiriyle “% 49 motherfucker, % 51 son of a bitch”, birçok müzisyenin tabiriyle de "The Godfather Of Heavy MetalIan Fraser Kilmister ya da bilinen adıyla Lemmy Kilmister hakkında yapılmış şahane bir müzik belgeseli. Tabii onu şahane yapan en önemli özellik Lemmy’nin bizzat kendisi. Kronolojik bir sıra izlenmemesi ve bazı muhabbetlerin birazcık uzun tutulması dağınık gibi gösterse de, belgeselin yıldızı olan Lemmy, onun rutini, tutkunu olduğu unsurlar, hayata bakış felsefesi, kişilik özellikleri, rock tarihinin derinliklerinden çıkardığı anıları, onları anlatış biçimi ve benzersiz müziği kim tarafından ne şekilde kurgulanırsa kurgulansın her türlü amacına ulaşıyor zaten.

2013 itibariyle 68 yaşında olan Lemmy, diyabet ve tansiyon rahatsızlıkları olmasına rağmen hasta denemeyecek kadar sağlıklı, dede denemeyecek kadar dinç bir adam. Onu anlatmak için kelimeler yetmiyor. Zaten ona hayran olan bir sürü rock yıldızı, belgesel içinde onu anlatabilmek, Lemmy’nin neden kendilerine ilham kaynağı olduğunu ifade edebilmek için acayip benzetmeler, olağanüstü tabirler kullanıyorlar. Onun hayatı, rock tarihine yapılan büyük bir yolculuk gibi adeta. Jimi Hendrix, The Beatles, Little Richard gibi efsanelere yakından tanıklık etmiş, sonra tüm doğallığıyla kendi efsanesini oluşturmuş, onu günümüze kadar taşımış bir adam Lemmy... Hayranları kadar günümüzün saygın rock müzisyenleri de onu tanrısal bir mertebeye yerleştirmekten çekinmiyorlar. O ise boş vakitlerinde video oyunları oynamaktan, Los Angeles’taki Rainbow Bar & Grill’de Jack & Coke & Marlboro takılmaktan, hayranlarına hiç kapris yapmadan imza vermekten, onlarla fotoğraf çektirmekten mutlu olan normal bir adam.


Geçmişi ve şimdisi hakkında Lemmy için türlü yorumlar yapıldı / yapılmakta. Belgeselde bunlara birinci ve en güvenilir elden yanıtlar alıyoruz. Mesela Lemmy’nin 1972-75 arasında üyesi olduğu Hawkwind grubundan kovuluş hikayesini (aynı zamanda Lemmy’nin kendisini kovanlardan intikam alış hikayesini) tüm samimiyetiyle öğreniyoruz. İsteyerek sahip olmadığı fakat tanıdığı günden beri arkadaş gibi olduğu oğlu Paul Inder ile olan ilişkisini de hem Lemmy, hem de Paul açısından aynı samimiyetle dinliyoruz. Belki en önemlisi de, iflah olmaz bir I. ve II. Dünya Savaşı hayranı olan Lemmy’nin sahip olduğu muhteşem koleksiyonun uzantısı olarak kullandığı birtakım kostüm ve aksesuarlarda yer bulan neo-nazi simgelerden ötürü ırkçılıkla itham edilmesine yaptığı yorumlar. Irkçılığa ne kadar uzak bir insan olduğunu “benim 6 tane siyah kız arkadaşım oldu”, “İsrail Ordusu güzel giysiler üretti de toplamadım mı? Ama üretemiyorlar.” ifadeleriyle destekliyor.

Bir zamanların çılgın, vurdumduymaz, hızlı yaşayan Lemmy’si, yıllar geçtikçe müzikal anlamda sürdürdüğü istikrarı ve bir rock yıldızına göre çok mütevazi biçimde sürdürdüğü hayat tarzıyla artık günümüzde olgunlaşmış, ekol olmuş bir insan. Birçok alışkanlığından vazgeçtiği söylenemez. Ama tevazusu, yardımseverliği, açıksözlülüğü, sevimliliği, mizah duygusu ve dahası Lemmy belgeseline çok iyi yansımış. 2000 kadınla yattığı söylentilerini gazetecilerin uydurduğunu, aslında 1000 kadınla yattığını söyleyen Lemmy, etkilendiği isimler olarak Little Richard, The Beatles ve Elvis’i söyleyen Lemmy, sahip olduğu en değerli şeyin oğlu Paul olduğunu söyleyen Lemmy, sahnede mikrofonu boyundan birkaç santim yukarı çekerek içten bir sertlikle şarkılarını söyleyen Lemmy sanki hep aynı Lemmy


“Lemmy ve Motörhead olmasaydı Metallica, Slayer, Megadeth olmazdı”, “Lemmy rock’n roll’dur, rock’n roll da Lemmy’dir” ya da “Sevgilin ve rock'n'roll arasında bir seçim yapacaksın. Seks yaparken bile en güzel an yarım saat sürer. Konser süresi ise bir buçuk saattir” söylemlerini en birinci ya da en samimi ağızlardan duymak, bir müzik belgeselinin kalitesini ortaya koyması açısından önemli. Alice Cooper, Ozzy Osbourne, Henry Rollins, Steve Vai, Jarvis Cocker, Dee Snider, Metallica gibi adamları etkilemiş, onlara ilham vermiş birisi için belgeselde çok çarpıcı şeyler söyleniyor. Lemmy gibi ilham kaynaklarını öldükten sonra değil, ölmeden önce böyle işlerle bilene bilmeyene anlatmak, Lemmy belgeselinin değerini arttırıyor. Öldükten sonra onların bize miras bıraktıkları albümlerden başka, bu tip samimi yapımların da bizlere hediye edilmesi gerekiyor. Böylece farklı bir kültürden bile olsa sanki bizim mahallenin ağır abisi duygusu yaratan figürleri daha iyi anlıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder