19 Aralık 2011 Pazartesi

The Thing (2011)


Yönetmen: Matthijs van Heijningen Jr.
Oyuncular: Mary Elizabeth Winstead, Ulrich Thomsen, Joel Edgerton, Eric Christian Olsen, Adewale Akinnuoye-Agbaje, Trond Espen Seim, Jørgen Langhelle, Kim Bubbs, Jan Gunnar Røise, Stig Henrik Hoff, Kristofer Hivju, Jo Adrian Haavind, Jonathan Walker
Senaryo: Eric Heisserer, John W. Campbell Jr.
Müzik: Marco Beltrami

Bir fosil bilimcisi olan Kate Lloyd, Dr. Sander Halvorson tarafından hayatının en önemli araştırmasını yapmak için Antartika'nın izole edilmiş bir bölgesine gitmesi için teklif alır. Burada Norveçli bilimadamlarından oluşan bir araştırma grubuna katılan Kate, çok uzun süredir buzun altında donmuş olarak kalan bir organizma keşfeder.Ama kısa bir süre sonra içinde hapsolduğu buzu kırıp canlanan tuhaf yaratık ekibin elinden kaçar. Ekibin başı olan Dr. Sander araştırmaya devam etmekte inat ederken, bu boş ve terk edilmiş geniş arazide dokunduğu her şeye bürünebilen yaratık, insanları da birbirine düşürecektir.

Başlangıçta herkes filmde The Thing adını görünce 1982 tarihli John Carpenter'ın yönettiği kült korku yapımı The Thing'in yeniden çevrimi sanmıştı ve doğal olarak son yeniden çevrimlerin özensizliği düşünülünce bu filme de burun kıvrıldı. Doğrudan DVD'ye düşen o kadar saçma remake ve tutmuş ilk filmlerin ardından B statüsündeki yönetmen, senarist, oyuncu vs. tarafından çekilmiş uyduruk devam filmleri vardı ki, The Thing'in de bu akıma kapılmış bir iş olduğunu düşünmemek olmazdı. Oysa The Thing 2011 bir prequel, yani The Thing 1982'nin öncesini anlatan bir film. John W. Campbell Jr.'ın ilk filme de ilham kaynağı olan kısa hikâyesi Who Goes There?'den çıkış alan ve Bill Lancaster'ın tek dişe dokunur senaryosu olan The Thing 82, bu defa genç senarist Eric Heisserer ile bu filmin öncesine bakıyor. Öncesinde A Nightmare On Elm Street (2010) ve Final Destination 5 gibi hazır materyaller üzerinden senaryo yazma alışkanlığı bulunan Heisserer, The Thing'in senaryosunda da 82 ruhuna bağlı bir tavır içinde. Bir prequel yazdığı için buna mecbur da sayılır.


Özellikle The Thing 82 gibi klâsiklerin ardından çekilen prequel veya sequel yapımların en büyük şanssızlıkları kendinden öncekilerin gölgesinden kurtulamamaları. Bu da çok doğal, çünkü film her ne yaparsa yapsın hazıra konmuş damgasını hep üzerinde taşıyacaktır. O zaman bunları prequel veya sequel olmanın gereklerini ne derece yerine getirdiklerine göre değerlendirmek daha uygun düşer. Sequeller için durum mâlum fakat prequellerin sorumluluğu bana göre biraz daha ciddi efor gerektiriyor. Çünkü bir filmin, hele de kült statüsüne erişmiş bir filmin öncesini anlatmak biraz da o filme hem benzemesini, hem de belli noktalarda ayrı durarak kendi bağımsızlığını kanıtlamasını gerektirir. Genel yapıya bakıldığında Eric Heisserer ilk filmin geçtiği 1982 yılının sadece birkaç gün öncesinde yaşananları yazarken ilk filme olan sevgi ve saygısını muhafaza etmiş ve o atmosferi elinden geldiğince korumaya çalışmış denebilir. Bununla yetinmeyip ilk filmde gördüğümüz bazı ayrıntıların çıkış noktalarını da bilerek ve isteyerek filme iliştirmiş. Bu sayede ekmek kırıntılarının nasıl ufalanıp yere bırakıldığını da görmek ayrıca hoş olmuş. En çarpıcı olanıysa The Thing 82'nin başlangıcı ile The Thing 2011'in finali arasında kurulan kusursuz bağ olmuş. Hatta bu final direk The Thing 82'yi (tekrar veya ilk defa) izleme yönünde kışkırtıcı bile olmuş.

Henüz ilk uzun metrajını çeken yönetmen Matthijs van Heijningen Jr. günümüz teknolojisinin getirdiği bazı avantajları kullanmaktan çekinmese de, zaten Carpenter usta da bu konuda zamanının ötesinde bir iş çıkarmıştı. Teknik atmosfer açısından düzgün bir film kotardığı söylenebilir. Bayat korkutma numaralarına pek prim vermeyen, adeta "ben geliyorum" diyen sahneler tasarlamasına rağmen ürkütücü olmasını bilmiş. Rolünün ciddiyetini iyi idrak etmiş genç oyuncu Mary Elizabeth Winstead'in rolü taşıyabilen duruşu ve oyunu da işin içine girince, The Thing 82 gibi büyük bir sinema olayı olmasa da 82 yılıyla kurduğu bağlantıların tutarlılığı ve hâlâ koruduğu gizemiyle belentilerin aksine yerlerde sürünmeyen bir film ortaya çıkmış. Şimdi bundan sonrası da çok önemli. Hazır bir prequelin altından çok da kötü olmayan bir biçimde çıkmışken, bir başka prequel veya hiç istemem ama bir sequel ile hikâyenin suyunun çıkarılma ihtimali endişe verici. Her ne kadar cevaplanmamış sorular olsa da, onlara cevap vereceğim diye kasmanın âlemi yok. Hem zaten The Thing 82 bile cevap vereceğine vermiş, vermediğini de seyirciye bırakmış bir zekâyla ismini bunca yıl korumuştu. Uyuyan bir canavarı uyandırmanın, hele de bu kadar kurcalamanın ne kadar kötü sonuçları olabileceğini bize hatırlatan filmlerden biri olması da bu açıdan ironik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder